" Perhaps you may come upon that mystery which
nobody can reveal to you and nothing can destroy. "
Jiddu Krishnamurti
Jiddu Krishnamurti
Krishnamurti 1929 yılında 34 yaşında kendisine yüklenen kurtarıcı imgesini büyük bir kararlılıkla yadsıyarak Doğu Yıldızı Örgütü’nü dağıttığını açıkladı. Ommen’de 3000 örgüt üyesinin önünde yaptığı konuşma radyodan da binlerce kişi tarafından dinleniyordu. Krishnamurti sayıları o tarihte 6.000’e varan üyeye şöyle sesleniyordu :
"
Bu sabah Doğu Yıldızı Örgütü’nü dağıtma kararını tartışacağız. Pek çoğunuz sevinecek, diğerleri de oldukça üzülecek. Bu sevinilecek ya da üzülünecek bir durum değil, çünkü açıklayacağım gibi kaçınılmaz bir durum...
Hakikat ülkesinin yolu yoktur ve ona ne olursa olsun hiçbir dinle, hiçbir mezheple ulaşamazsınız. Benim görüşüm bu ve bunda kesinlikle, koşulsuz olarak ısrarlıyım. Hakikat sınırsız, koşulsuz ve herhangi bir yolla ulaşılamaz olduğu için örgütlenemez de; insanları belirli bir yolla yürümeye yönlendirecek ya da zorlayacak bir örgüt de kurulmamalıdır. Önce bunu anlarsanız, bir inancı örgütlemenin ne kadar olanaksız olduğunu görürsünuz. İnanç kuşkusuz bireyseldir ve onu örgütleyemezsiniz, örgütlememelisiniz. Örgütlediğiniz anda ölür, durağanlaşır; başkalarına dayatılacak bir mezhebe, bir dine dönüşür.
Bütün dünyada insanların yapmaya çalıştıkları bu. Hakikatin alanı daraltılıyor ve güçsüzlerin, yalnızca o an için hoşnutsuz olanların bir oyuncağı durumuna sokuluyor. Hakikat indirilemez, bireyin ona yükselmek için çaba göstermesi gerekir. Dağın tepesini vadiye indiremezsiniz... İşte benim görüşüme göre, Yıldız Örgütü’nün dağıtılmasını gerektiren nedenlerden ilki bu. Buna karşın, büyük olasılıkla başka örgütler kuracaksınız, hakikati arayan başka örgütlere üye olacaksınız. Ben istemiyorum; lütfen bunu hiçbir tinsel örgütün üyesi olmak anlayın.
Eğer bu amaçla örgüt kurulacak olursa, bir engel, zayıflık, köstek halini alır ve bireyi sakatlar, onun büyümesini, özgün biri olmasını engeller, oysa bu, insanın saltık, koşulsuz hakikati keşfetmesinde temeldir. Örgütün başkanı olarak dağıtma kararı almamın başka bir nedeni de bu.
Bütün dünyada insanların yapmaya çalıştıkları bu. Hakikatin alanı daraltılıyor ve güçsüzlerin, yalnızca o an için hoşnutsuz olanların bir oyuncağı durumuna sokuluyor. Hakikat indirilemez, bireyin ona yükselmek için çaba göstermesi gerekir. Dağın tepesini vadiye indiremezsiniz... İşte benim görüşüme göre, Yıldız Örgütü’nün dağıtılmasını gerektiren nedenlerden ilki bu. Buna karşın, büyük olasılıkla başka örgütler kuracaksınız, hakikati arayan başka örgütlere üye olacaksınız. Ben istemiyorum; lütfen bunu hiçbir tinsel örgütün üyesi olmak anlayın.
Eğer bu amaçla örgüt kurulacak olursa, bir engel, zayıflık, köstek halini alır ve bireyi sakatlar, onun büyümesini, özgün biri olmasını engeller, oysa bu, insanın saltık, koşulsuz hakikati keşfetmesinde temeldir. Örgütün başkanı olarak dağıtma kararı almamın başka bir nedeni de bu.
Bu olağanüstü bir iş değil, çünkü kimsenin beni izlemesini istemiyorum ve bunda ciddiyim. Birini izlenseniz onda Hakikati izlemiyorsunuz demektir. Söylediğime dikkat edip etmediğinizle ilgilenmiyorum. Bu dünyada yapmak istediğim belli bir şey var ve bunu gerçekleştirmekten hiçbir zaman vazgeçmeyeceğim.
Yalnızca bir tek temel şeyle ilgileniyorum,
o da
insanı özgürleştirmek.
o da
insanı özgürleştirmek.
Onu bütün kafeslerden, bütün korkulardan özgürleştirmeyi ve yeni dinler, yeni mezhepler, yeni kurumlar ve felsefeler oluşturmamayı arzuluyorum. Neden sürekli dünyanın dört bir yanını gezip konuşmalar yaptığımı soracaksınız doğal olarak. Size bunu ne için yaptığımı açıklayayım; beni izleyen özel bir grup istediğim için değil. Ne bu dünyada ne de tinsel dünyada hiçbir havarim, öğrencim yok.
Beni çeken para ya da rahat bir yaşam sürme arzusu da değil. Rahat yaşamak isteseydim bir kampa gelmez ya da nemli bir ülkede yaşamazdım. Açıkca konuşuyorum, çünkü bunun bir kerede ve sonsuza dek anlaşılmasını istiyorum. Bu çok çocukça tartışmaların her yıl yinelenmesini istemiyorum.
Beni çeken para ya da rahat bir yaşam sürme arzusu da değil. Rahat yaşamak isteseydim bir kampa gelmez ya da nemli bir ülkede yaşamazdım. Açıkca konuşuyorum, çünkü bunun bir kerede ve sonsuza dek anlaşılmasını istiyorum. Bu çok çocukça tartışmaların her yıl yinelenmesini istemiyorum.
Benimle söyleşi yapan bir gazeteci binlerce üyesi bulunan bir örgütü dağıtmanın olağanüstü bir iş olduğunu söyledi. Ona göre bu çok büyük bir işti, çünkü şöyle diyordu: “Peki daha sonra ne yapacaksınız, nasıl yaşayacaksınız? Sizi izleyen biri olmayacak, insanlar artık sizi dinlemeyecek.” Dinleyecek, yaşayacak, yüzünü sonsuzluğa çevirecek beş kişi olsa, o da yeter, yeniyi istemem. Anlamayan, bütünüyle önyargılara batmış, yeniyi istemeyen, ama yeniyi kendi kısır, durağan benliklerine dönüştürmeyi yeğleyen binlerce insanın olmasının ne yararı var?..
Özgür, koşulsuz, eksik ve göreli değil ama bütün, sonsuz bütünsel Hakikat olduğum için, beni anlamak, özgür olmak isteyen, beni izlemeyen ve beni kendilerine sonunda bir dine, bir mezhebe dönüştürecek bir kafes yapmayan insanlar istiyorum. Bütün korkulardan özgür olsunlar yeter - din korkusundan, kurtuluş korkusundan, tin korkusundan, aşk korkusundan, ölüm korkusundan, yaşamak korkusundan. Bir ressam nasıl resim yapmaktan zevk alıyorsa, resim yapmak onun kendini dışavurma biçimiyse, sevinç kaynağıysa, iyi olmasını sağlıyorsa, bu da benim için aynı; yoksa hiç kimseden hiçbir şey istemiyorum. Siz yetkeye alışıksınız, ya da sizi tinselliğe götürecek bir yetkenin ortamına alışıksınız. Bir başkasını sizi olağanüstü güçleriyle- mucizeyle - Mutluluk denen o sonsuz özgürlük diyarına götüreceğini sanıyor ve umuyorsunuz. Bütün yaşam görüşünüz bu yetkeye bağlı.
Beni üç yıldır dinliyorsunuz, birkaç kişi dışında kimsede bir değişim olmadı. Şimdi söylediğimi çözümleyin, eleştirin, öyle bir bütünüyle, kökten anlayın...
On sekiz yıldır bu olay için, Dünya Öğretmeninin gelişi için hazırlanıyordunuz. On sekiz yıl kalbinize ve zihninize yeni bir tat verecek, bütün yaşamınızı dönüştürecek, size yeni bir anlayış getirerek, sizi yeni bir yaşam düzeyine taşıyacak, yüreklendirecek, özgürleştirecek birini aradınız, bunun için örgütlendiniz – şimdi bakın ne oldu! Düşünün, uslamlayın ve bu inancın sizi nasıl farklı biri yaptığını bulun – rozet takmanız gibi yüzeysel bir farklılıktan söz etmiyorum, bu çok boş, çok saçma. Böyle bir inanç hangi açıdan yaşamda özsel olmayan şeyleri silip götürdü? Değerlendirmenin tek yolu bu: Yanlış ve özsel olmayan şeylere dayalı öteki topluluklardan hangi açıdan daha özgür, daha büyük, daha tehlikelisiniz. Bu örgütün üyeleri hangi açıdan farklı üyeler oldular?..
Hepiniz tinsellik için, aydınlanmak için bir başkasına sırtınızı yaslıyorsunuz... Aydınlanmak için, mutluluk için kendi içinize bakın dediğimde, hiçbiriniz buna istekli değilsiniz. Az sayıda kişi olabilir, ama çok, çok az. Öyleyse örgüte ne gerek var?
Dışarıda hiç kimse sizi özgürleştiremez; örgütlenerek tapınmak kendinizi bir davaya adamak da özgürleştiremez; kendinizi bir örgüte göre biçimlendirmek işe vermek de özgürleştiremez. Mektup yazmak için daktilo kullanırsınız, ama bir sunağın üstüne koyup ona tapmazsınız. Ama örgütler sizin için başlıca ilgi alanı durumuna geldiğinde yaptığınız bu. “Kaç üyeniz var?” Bütün gazetecilerin bana ilk sordukları soru bu. “ “Sizi izleyen kaç kişi var” Sayılarına göre sizin söylediklerinizin doğru olup olmadığına karar vereceğiz.” Kaç kişi olduğunu bilmiyorum. Bununla ilgilenmiyorum.
Özgür, koşulsuz, eksik ve göreli değil ama bütün, sonsuz bütünsel Hakikat olduğum için, beni anlamak, özgür olmak isteyen, beni izlemeyen ve beni kendilerine sonunda bir dine, bir mezhebe dönüştürecek bir kafes yapmayan insanlar istiyorum. Bütün korkulardan özgür olsunlar yeter - din korkusundan, kurtuluş korkusundan, tin korkusundan, aşk korkusundan, ölüm korkusundan, yaşamak korkusundan. Bir ressam nasıl resim yapmaktan zevk alıyorsa, resim yapmak onun kendini dışavurma biçimiyse, sevinç kaynağıysa, iyi olmasını sağlıyorsa, bu da benim için aynı; yoksa hiç kimseden hiçbir şey istemiyorum. Siz yetkeye alışıksınız, ya da sizi tinselliğe götürecek bir yetkenin ortamına alışıksınız. Bir başkasını sizi olağanüstü güçleriyle- mucizeyle - Mutluluk denen o sonsuz özgürlük diyarına götüreceğini sanıyor ve umuyorsunuz. Bütün yaşam görüşünüz bu yetkeye bağlı.
Beni üç yıldır dinliyorsunuz, birkaç kişi dışında kimsede bir değişim olmadı. Şimdi söylediğimi çözümleyin, eleştirin, öyle bir bütünüyle, kökten anlayın...
On sekiz yıldır bu olay için, Dünya Öğretmeninin gelişi için hazırlanıyordunuz. On sekiz yıl kalbinize ve zihninize yeni bir tat verecek, bütün yaşamınızı dönüştürecek, size yeni bir anlayış getirerek, sizi yeni bir yaşam düzeyine taşıyacak, yüreklendirecek, özgürleştirecek birini aradınız, bunun için örgütlendiniz – şimdi bakın ne oldu! Düşünün, uslamlayın ve bu inancın sizi nasıl farklı biri yaptığını bulun – rozet takmanız gibi yüzeysel bir farklılıktan söz etmiyorum, bu çok boş, çok saçma. Böyle bir inanç hangi açıdan yaşamda özsel olmayan şeyleri silip götürdü? Değerlendirmenin tek yolu bu: Yanlış ve özsel olmayan şeylere dayalı öteki topluluklardan hangi açıdan daha özgür, daha büyük, daha tehlikelisiniz. Bu örgütün üyeleri hangi açıdan farklı üyeler oldular?..
Hepiniz tinsellik için, aydınlanmak için bir başkasına sırtınızı yaslıyorsunuz... Aydınlanmak için, mutluluk için kendi içinize bakın dediğimde, hiçbiriniz buna istekli değilsiniz. Az sayıda kişi olabilir, ama çok, çok az. Öyleyse örgüte ne gerek var?
Dışarıda hiç kimse sizi özgürleştiremez; örgütlenerek tapınmak kendinizi bir davaya adamak da özgürleştiremez; kendinizi bir örgüte göre biçimlendirmek işe vermek de özgürleştiremez. Mektup yazmak için daktilo kullanırsınız, ama bir sunağın üstüne koyup ona tapmazsınız. Ama örgütler sizin için başlıca ilgi alanı durumuna geldiğinde yaptığınız bu. “Kaç üyeniz var?” Bütün gazetecilerin bana ilk sordukları soru bu. “ “Sizi izleyen kaç kişi var” Sayılarına göre sizin söylediklerinizin doğru olup olmadığına karar vereceğiz.” Kaç kişi olduğunu bilmiyorum. Bununla ilgilenmiyorum.
Özgürleşmiş bir tek insan bile olsa,
bu yeterli olurdu.
bu yeterli olurdu.
Bundan başka, Mutluluk Krallığın anahtarlarının yalnızca belli kişilerin elinde olduğunu düşünüyorsunuz. Kimsenin elinde değil. O anahtarı elinde tutmaya kimse yetkili değil. O anahtar siz kendinizsiniz ve Sonsuzluk Krallığı ancak sizin gelişiminize, arınmanıza ve yozlaşmamanıza bağlı...
Ne kadar ilerlediğinizin, tinsel düzeyinizin ne olduğunun söylenmesine alıştınız bugüne kadar. Ne kadar çocukça! Dürüst olup olmadığınızı size sizden başka kim söyleyebilir?... Ama gerçekten anlamayı isteyenler, başı sonu olmayanı arayanlar hep birlikte yürüyecekler; özsel ve gerçek olmayan her şeye, gölgelere karşı birer tehlike oluşturacaklar. Ve toplanacaklar, ateş olacaklar, çünkü anlayacaklar. Böyle bir birlik oluşturmalıyız ve benim amacım bu. Gerçek dostluk sayesinde – bunu siz pek bilmiyor görünmüyorsunuz – hepsinin arasında gerçek bir işbirliği oluşacak. Bunun nedeni yetke. Bunun nedeni kurtuluş olmayacak, çünkü anlayacak ve böylece sonsuzda yaşayabileceklerdir. Bu bütün hazlardan, bütün kendini adayışlardan daha büyük bir şeydir.
İşte iki yıl enine boyuna düşündükten sonra, bu nedenlerden dolayı dağıtma kararı aldım. Anlık bir tepki değildi. Kimse beni buna inandırmadı- böyle konularda kimse beni inandıramaz. İki yıl boyunca bu konuyu yavaş yavaş, dikkatle, sabırla düşündüm ve artık Başkanı olarak Örgütü dağıtmaya karar verdim. İmdi başka örgütler kurabilir, başka birinin sizi kurtarmasını bekleyebilirsiniz. Ben bununla ilgilenmiyorum, kendinize yeni kafesler örüp bu kafesleri yeni biçimlerde süslemenizle de ilgilenmiyorum.
Benim tek ilgilendiğim
insanın,
insanın,
kesin olarak,
koşulsuz olarak
özgürleşmesi.
Jiddu Krishnamurti
Yaşam Öyküsü
Deniz Demirdöven
Nurgül Demirdöven
Sayfa: 20-30
Ayna Yayınları
Yaşam Öyküsü
Deniz Demirdöven
Nurgül Demirdöven
Sayfa: 20-30
Ayna Yayınları
Sunan: Ayhan Görür
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder