Gerçek Sevgi etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Gerçek Sevgi etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

3 Ağustos 2007

İnsan ve İnsanlık Sevgisi...ATATÜRK






İnsan ve İnsanlık Sevgisi

İnsanları mesut edeceğim diye,
onları birbirine boğazlatmak
insanlıktan uzak ve
son derece üzülünecek bir sistemdir.
İnsanları mesut edecek yegâne vasıta,
onları birbirlerine yaklaştırarak,
onları birbirlerini sevdirerek,
karşılıklı maddî ve manevî ihtiyaçlarını temine yarayan
hareket ve enerjidir.

(1931)
Biz kimsenin düşmanı değiliz.
Yalnız insanlığın düşmanı olanların düşmanıyız.

(1936)


Gâzi Mustafa Kemâl Atatürk

Şaşı Bak!
Please!
Look cross-eyed!

Derleyen: Ayhan Görür

İslâm'da Tanrı...Muhammed İkbal




Tanrı


Hristiyanlık
Tanrı'yı
"sevgi",
İslâm ise Tanrı'yı "güç" olarak tanımlar.

Bu iki görüşün hangisinin
doğru olduğuna karar vereceğiz?

Bence, evren ve
insanlık tarihi, bize hangi görüşün
doğru olduğunu söylüyor.
Ben, tarihte, Tanrı'nın sevgisinden ziyade
gücünün yansımalarını görüyorum.
Tanrı'nın sevgi yönünü inkâr etmiyorum,
benim buradaki kastım,
tarihsel tecrübelerimize dayanarak

Tanrı'nın "Mutlak Güç" olarak

tanımlanabilir olduğudur.




Muhammed İkbal
Yansımalar

Çeviri: Halil Toker, Kaknüs Yayınları


Derleyen: Ayhan Görür

8 Temmuz 2007

Seviyorum...Vladimir Mayakovsky

* * *

* * *

Seviyorum

İnsanoğlu aşkı doğduğunda getirir
Ama iş güç,
Para pul,
Ve buna benzer bir sürü şey
Kurutur gönlünüzün verimli toprağını.
Bedenin üstünde de gömlek.
Ama iş bu kadarla kalmaz.
Adamın biri,
Bir salak-
Bu gömleğe kol kapağı takmış,
Göğüs kısmınını da kolalamıştır.
İnsanoğlu yaşlandıkça fikir değiştirir
Kadın süslenir
Müller jimnastiğine başlar erkek.
Ama çok geç.
Deri kırışıklarla dolmuştur.
Aşk çiçeği açar,
Ve solar.


Ben de bol bol getirdim aşk verisini.
Ama insanlar
Daha küçücük yaştan başlayarak
Çalışmaya göre koşullanır.
Bense-
Rion kıyısında dolaşır
Sürterdim
Hiçbir şeye aldırmadan.

Kızardı anacığım:
"Ah korkunç haylaz, ah"
diyerek.
Kırbaç gibi şaklatırdı kemerini babam.
Bense
Cebimde üç düzmece ruble
Üçkağıt oynamaya giderdim erlerle.
Ne sırtımda bir gömlek
Ne ayağımda bir papuç
Katais Fırını'nda kavurur
Ya da güneşe verirdim sırtımı
Ve işkembemi,
İçim bulana dek.


Kendinden geçerdi güneş;
"Üst üste konmuş üç elma gibi mübarek!
Bu oğlanda var besbelli-
Altı okka bir yürek.
Ve hınzır anasını belliyor bu yüreğin.
Baksana a canım,
Nasıl oluyor da sığdırıyor
Beni,
Irmakları
Ve uzayıp giden kayalıkları,
O kuş kadar yüreğe?"


Vladimir Mayakovski

Çeviri: Bertan Onaran

Derleyen: Ayhan Görür

Alla'sen Söyle Nedir Aşkın Aslı Astarı... W.H.Auden/Can Yücel


* * * * * *

ALLA'SEN SÖYLE NEDİR
AŞKIN ASLI ASTARI


Kimine göre ufak bir çocuktur aşk,
Kimine göre bir kuş,
Kimi der, kalp kuruş;
Ama komşuya sordum, nedense yüzüme
Mânâlı mânâlı baktı,
Karısı bir kızdı bir kızdı, sormayın,
Aşkedecekti tokadı.

Şıpıtık terliğe mi benzer yoksa
Yoksa kandil çiçeğine mi,
Hacıyağına mı benzer dersin kokusu
Yoksa leylâk çiçeğine mi?
Çalı gibi dikenli mi, batar mı eline,
Andırır mı yoksa pufla yastıkları,
Keskin mi kenarı yoksa yatar mı eline?
Alla'sen söyle nedir aşkın aslı astarı!


Tarih kitapları dokundurur geçer
Köşesinde kenarında,
Hele bir lafı açılmaya görsün
Şirket vapurlarında;
Eksik olmaz gazetelerin, bilhassa
İntihar haberlerinde,
Mâniler düzmüşler gördüm üstüne
Telefon rehberlerinde

Aç kurtlar gibi ulur mu dersin
Bando gibi gümbürder mi yoksa,
Taklit edebilir misin istesen kemençede,
Ne dersen piyanoda çalınsa;
Çiftetelli gibi coşturur mu herkesi
Yoksa ağıraksak bir hava mı?
İstediğin zaman kesilir mi sesi?
Alla'sen söyle nedir aşkın aslı astarı!

Bir hâl oldum çardakların altında
Onu araya araya,
Küçüksu'ya baktım orada da yok,
Boşuna çıktım Çamlıca'ya;
Anlamadım gitti bülbülün şarkısını,
Bir acayip gülün lisanı da;
Benim bildiğim o kümeste değildi.
Ne de yatağın altında.

Aklına esince çıkarabilir mi dilini,
Başı döner mi asma salıncakta,
At yarışlarında mı geçirir hafta tatilini,
Usta mı düğüm atmakta,
Millet der peygamber demez mi?
Alla'sen söyle nedir aşkın aslı astarı.

Ona rasladığı zaman duyduğu şeyleri
Kabil değil unutamazmış insan,
Yolunu gözlerim bacak kadardan beri
Ama o geçmedi bile yanımdan;
Merdiven dayadım otuz beşime,
Öğrenemedim gitti bir türlü,
Ne mene mahlûktur bu düşerler peşine
Bunca insan geceli gündüzlü?

Gelsin ya, nasıl, pat diye gelir mi dersin
Burnumu karıştırırken tatlı tatlı,
Ya tutar yatakta bastırırsa sabahleyin?
Talih bu ya, otobüste nasırıma basmalı!
Gelişi yoksa havalardan anlaşılır mı,
Selâmı efendice mi yoksa gider mi aşırı,
Değiştirir mi dersin bir kalemle hayatımı?
Alla'sen söyle nedir aşkın aslı astarı!

W.H. Auden

Çeviri: Can Yücel

Derleyen: Ayhan Görür

29 Haziran 2007

San...Cemal Süreya


SAN

Kırmızı bir kuştur soluğum
Kumral göklerinde saçlarının
Seni kucağıma alıyorum
Tarifsiz uzuyor bacakların
Kırmızı bir at oluyor soluğum
Yüzümün yanmasından anlıyorum
Yoksuluz gecelerimiz çok kısa
Dörtnala sevişmek lazım.


Cemal Süreya


Derleyen: Ayhan Görür

3 Haziran 2007

Rubai...Mevlâna


XII
Ey dust bedustî karinim türa,
Her ca ki kadem nihi zeminim türa;
Der mezhebi âşıkî reva key başed
Âlem betü binim, nebinim türa.



XII
Sevgilim, sana yakın olmamın sebebi
hep muhabbettir. Ayağını nereye
basarsan biz oranın zeminiyiz.
Âşk mezhebinde reva mıdır ki âlemi
seninle gördüğümz halde seni görmeyelim...


Mevlâna Celâleddin Rumî


Farsçadan aslından çeviren
Hasan Âli Yücel (Şair Can Yücel 'in babası)
Rubailer, İş Bankası Yayınları

Derleyen: Ayhan Görür

30 Nisan 2007

Yanımda Olsaydın...Johann Wolfgang von Goethe

* * ****

Sevgilinin Yakınlığı

Seni düşünüyorum, güneşin ışıkları denizden aksedince
Seni düşünüyorum, ayın pırıltıları kaynaklara vurunca.
Seni düşünüyorum, uzak bir yol üstünde tozlar havalanırken,
Karanlık bir gecede, dar bir tahta köprüde bir yolcu ürperirken.
Seni düşünüyorum, boğuk uğultularla orda yükselirken dalgalar.
Kulak kesilmek için koruluktayım, sık sık her şeyin sustuğu anlar.
Uzakta olsan bile ben senin yanındayım, sende yakınımdasın.
Güneş batıyor, biraz sonra, beni ışıtacak yıldızlar ne olurdu burda
Yanımda olsaydın

Johann Wolfgang von Goethe


Derleyen: Ayhan Görür

29 Nisan 2007

Neş'e ve Izdırapla...Johann Wolfgang von Goethe


* * *
Neş'e ve Izdırapla

Neşe ile ızdırapla,
Düşünce ile dolu iken,
Tükenmez ezalar içinde,
Ümitler, tereddütler geçirirken,
Kederler içinde yoğurulurken,
Mesut olan,
Ancak seven ruhtur.

Johann Wolfgang von Goethe


Derleyen: Ayhan Görür

13 Mart 2007

Bir Çocuğun Meleği...




Bir Çocuğun Meleği

Dünyaya gelmeye hazırlanan bir bebek
Tanrı
' ya sormuş.

Tanrım,
beni yarın dünyaya göndereceğini söylediler,
fakat ben o kadar küçük ve güçsüzüm ki
orada nasıl yaşayacağım?
Tüm melekler arasında senin için bir tanesini seçtim.
O seni bekliyor olacak ve koruyacak.
Meleğin hergün şarkı söyleyecek ve gülümseyecek.
Böylece sen onun sevgisini hissedecek ve
mutlu olacaksın.

Peki. İnsanlar bana bir şeyler söylediklerinde
dillerini bilmeden söylenenleri nasıl anlayacağım?
Meleğin sana dünyada duyabileceğin
en güzel ve en tatlı sözcükleri söyleyecek,
sana konuşmayı dikkatle ve sevgiyle öğretecek.

Dünyada kötü insanlar olduğunu duydum,
beni kim koruyacak?
Meleğim seni kendi hayatı pahasına dahi olsa da
daima koruyacak.

O sırada cennette bir sessizlik olur ve
dünyanın sesleri cennete kadar ulaşır.

Bebek gelmek üzere olduğunu anlar ve
son bir soru sorar.

Tanrım,
eğer şimdi gitmek üzereysem
lütfen söyler misin,
benim meleğimin adı ne?
Meleğinin adının önemi yok,
sen ona ANNE diye çağıracaksın.



Can dostlarımdan
Ali Rıza Dağdelen 'den alındı...

Derleyen: Ayhan Görür

6 Mart 2007

SEVGİ - LOVE


Sevgi

Love

My country is Earth, my nationality is human race.
Vatanım rûy-i zemin, milletim nev-i beşer.
Vatanım yeryüzü, ulusum insan soyu.

Tevfik Fikret
author (1867-1915), Turkish

Derleyen: Ayhan Görür

15 Şubat 2007

Veilchen, Menekşe...Johann Wolfgang von GOETHE

* * *
Johann Wolfgang von GOETHE

Das Veilchen

Ein Veilchen auf Wiese stand,
Gebückt in sich und unbekannt;
Es war ein herzigs Veilchen.
Da kam eine junge Schaferin
Mir leichtem Schritt und munterm Sinn
Daher, daher,
Die Wiese her, und sang.

Ach! denkt das Veilchen, war ich nur
Die schönste Blume der Natur,
Ach,nur ein kleines Wei
lchen,
Bis mich das Liebchen abgepflückt
Und an dem Busen matt gedrückt!
Ach nur, ach nur
Ein Viertstündchen lang!

Ach! aber ach! das Madchen kam
Und nicht in acht das Veilchen nahm;
Ertrat das arme Veilchen.

Es sank und starb und freut' sich noch:
Und sterb' ich denn, so sterb' ich doch
Durch sie, durch sie,
Za ihren Füsen doch.


Menekşe
Çayırda bir menekşe açmıştı
Öylece boynunu bükmüş ve kimseciklerin bilmediği;
Bir menekşecik, sevimli mi sevimli,
Derken genç bir çoban kız geldi,
Hafif adımlarla ve neşeli mi neşeli,
Ta oralardan, oralardan
Çayıra ve şarkılar söyledi.


Ah, diye düşündü menekşe,
Doğadaki en güzel çiçek olsaydım keşke,
Ah, yalnızca kısacık bir an boyunca,
Ta ki şu sevgili beni kopartsın
Ve iyice göğsüne bastırsın!
Ah, yalnızca, evet yalnızca
Bir çeyrek saat boyunca!

Gelgelelim, ah, ne yazık! Genç kız geldi
Ve ona hiç dikkat bile etmedi,
Ezdi atağının altında zavallı menekşeyi.

O ise yere yığılıp öldü ve bir de sevindi ölürken;
Ve ölüyorsam eğer şimdi, yine de onun elinden,
Onun elinden, onun elinden,
Ayrılmadan ayaklarının dibinden.


Johann Wolfgang von Goethe
Yarat Ey Sanatçı
Şiirler, Roma Ağıtları,Akhilleus
Çeviren: Ahmet Cemal
Derleyen: Ayhan Görür

2 Ocak 2007

Büyük Olsun...Ahmet Muhip Dıranas

* * *
* * *

BÜYÜK OLSUN

Ben büyük şarkıları severim; büyük olsun,
Deniz gibi, gökyüzü gibi her şey ve mahzun.
Seviyorsam seni aşk ölümsüzdür gönlümce,
Âşıksam kadınım değil tanrıçasın, ece.
Denizler yolculuğa çağırır durur da beni
Gitmem düşünerek geri döneceğim günü.
Ben büyük rüzgârları severim; büyük olsun
Aşkım da, özlemim de hepsi, her şey ve mahzun.
İnsan bir yanınca Kerem misali yanmalı,
Uykudan bile mahşer gününde uyanmalı.

Ahmet Muhip Dıranas

Derleyen: Ayhan Görür

24 Aralık 2006

Hakikatlim...Ayhan Görür

* * *
***
Seni
hiçbir zaman
ümitsiz ve çaresiz
olmadığın için
seviyorum
seni
her şeyin
ümidi
çaresi
sevgisi
hakikati
sen olduğun
ve
sevgini
karşılıksız
koşulsuz
sınırsız
herkese sunduğun için
seviyorum
seni
hiçbir zaman
kaderim olarak düşünmediğim için
ve
olaylar ne kadar sevimsiz olursa olsun
hiçbir olayın
sana olan sevgimi
yok edemeyeceğini bildiğim için
hakikatlim‘ olduğun için
seviyorum

_/ ' zamanın sevgisi ' sorgulanabilir
amaHAKİKİ sevgi‘ sorgulanamaz
_/

Ayhan Görür

14 Aralık 2006

Kusurumuz ve ikilik üzerine ...Mevlâna

* * *
* * *
( Biri ) dedi ki: Kusurumuz var. ( Mevlâna ) buyurdu ki:

Kim bu düşünceye düşer, ah ne haldeyim, neden böyle yapıyorum derse bu, dostluk ve yardıma uğrayış delilidir. “ Azarlayış kaldıkça sevgi de vardır ” derler. Çünkü dostlar azarlanır, yabancılar azarlanmaz. Amma azarlayışta da fark var. İnsanı dertlendiren, müteessir eden, akıllandıran azar, sevgiye, yardıma delildir. İnsana dert vermiyen, geçip giden azar, sevgiye delil olmaz. Hani tozu gitsin diye halıyı döverler ya, akıllılar buna azar demezler. Fakat baba, çocuğunu, adam sevdiğini döverse buna azar derler; sevgi delili, böyle bir vakitte meydana çıkar. Şu halde mademki kendinde bir dert, bir pişmanlık görüyorsun; bil ki bu, Tanrının yardımına, sevgisine delildir. Kardeşinde bir ayıp görüyorsan o ayıb, sendedir de onda görüyorsun. Dünya aynaya benzer. Kendini onda görüyorsun sen. Çünkü “İnanan, inananın aynasıdır.“ O aybı kendinden gidermeye bak. Çünkü ondan inciniyorsun demektir.

Dedi ki : Bir fili, su içsin diye bir su kaynağına götürdüler. Fil, kendini suda görüyor, başka bir fil var sanıyor, ürküyordu. Bilmiyordu ki kendinden ürkmektedir. zulüm ediş, kin güdüş, hırs, insafsızlık, ululuk gibi bütün kötü huylar, sende oldu mu incinmezsin. Fakat bunları bir başkasında gördün mü ürkersin, incinirsin. Bil ki kendinden ürkmedesin, kendinden incinmedesin. İnsan, kendi kelliğinden, kendindeki çıbandan iğrenmez; yaralı elini yemeğe sokar, parmağını yalar, gönlüne hiç de bir tiksinti gelmez. Fakat bir başkasında küçücük bir çıban yahut azıcık bir yara görse onun yediği yemekten tiksinir, o yemek, içine sinmez. İşte kötü huylar da kelliklere, çıbanlara benzer. İnsan, bunlar kendisinde oldu mu incinmez; fakat bir başkasında bu huyların pek azını bile görse ondan incinir, tiksinir. Sen ondan ürküyor, kaçıyorsun ya, o da senden ürker, incinirse mazur gör; senin incinişin de onun için bir özürdür; çünkü sen onu görünce inciniyorsun ya, o da aynı şeyi görüyor da senden inciniyor. “ İnanan, inananın aynasıdır “ dedi, “ kafir, kafirin aynasıdır “ demedi. Amma bu, kafirin aynası yok demek değildir; onun da aynası vardır amma aynasından haberi yoktur.

Bir padişahın gönlü daralmıştı, bir ırmak kıyısına oturmuştu. Beyler, ondan ürküyorlar, korkuyorlardı. Hiçbir suretle gülmüyordu yüzü. Bir maskarası vardı; pek yakındı ona . Beyler onu çağırdılar: Eğer dediler, padişahı güldürebilirsen sana şu kadar dünyalık veririz. Maskara, padişahın yanına gitti, fakat ne kadar çalıştı-çabaladıysa bir türlü güldüremedi. Padişah ona bakmıyordu ki bir maskaralık yapsın da onu güldürsün; boyuna suya bakıyor, başını kaldırmıyordu bile. Maskara, padişaha, suda ne görüyorsun dedi. Padişah, bir kaltaban görüyorum deyince maskara, a alemin padişahı dedi, bu kul da kör değil ya.


İşte buna benzer hani; sen onda bir şey görüyor da inciniyorsan o da kör değil ya, senin gördüğünü o da sende görür.

Ona karşı iki “ben” olamaz; oraya iki “ben” sığamaz. Sen de “ben” diyorsun, o da “ben” diyor.
Ya sen onun önünde öl, ya o senin önünde ölsün de ikilik kalmasın.
Fakat o ölmez, buna imkan yok. Ne dış alemde ölür o, ne zihinde; çünkü “O, bir diridir ki ölmez.” Mümkün olsaydı ikilik kalksın diye senin için ölürdü de hani; bu kadar da lütfu vardır onun. Madem ki onun ölmesine imkan yok, sen öl de o sana tecelli etsin,
ikilik kalksın-gitsin.
İki kuşu birbirine bağlasan, ikisi de aynı cinstendir, iki kanat dört kanat olmuştur, fakat gene de uçamazlar; çünkü arada ikilik vardır. Fakat ölü bir kuşu, diri bir kuşa bağlasan diri kuş uçar; çünkü ikilik kalmamıştır.

Güneşte öylesine bir lütuf var ki yarasaya karşı ölür; amma buna imkan yoktur da a yarasa der, lütfum herşeye ulaşmış, sana da ihsanda bulunmayı isterim. Sen öl; çünkü senin ölmen mümkün. Öl de ululuk ışığımdan faydalan, yarasalıktan çık, yakınlık Kafdağı’nın Zümrüdüanka’sı ol.

Tanrı kullarından bir kulda bile kendisini bir dost için feda etme gücü vardır. Böyle bir kul, Tanrıdan dostunun sağlığını istemedeydi. Tanrı kabul etmiyordu. Ses geldi, ben onu istemiyorum dendi. O Tanrı kulu ısrar etmede, duadan vazgeçmemedeydi. Tanrım diyordu, onun sağlığını dilemeyi gönlüme veren sensin; bu istek gitmiyor benden. Sonunda ses geldi: Dileğinin olmasını istiyorsan başını ver, sen yok ol, kalma, geç-git şu dünyadan. O kul, Yarabbi dedi, razı oldum. Öyle yaptı, dost için başıyla oynadı da işi oldu. Bir kulda bu lütuf olur, bir gün bile, önü-sonu, bütün dünya ömrüne değen ömrünü feda ederse o lütfu yaratanda böyle bir lütuf olmaz mı? İmkan mı var buna? Madem ki onun yok olması mümkün değil, bari sen yok ol-gitsin.

Ağır canlı biri geldi de büyük bir kişinin üst tarafına geçti-kuruldu. ( Mevlâna ) buyurdu ki:
Işığın üst yanında olmuşlar yahut alt yanında olmuşlar, ne fark onlarca? Işık yücelik dilerse kendisi için dilemez; maksadı, başkalarına fayda vermektir; başkalarının da ışığından faydalanmasını ister. Yoksa mum nerde olursa olsun, ister aşada bulunsun, ister yukarıda, her halde de mumdur o. Mumun da yeri mi ? Onlar ölümsüz güneştir. Dünyada mevki, yücelik dilerlerse maksatları şudur: Halkta onların yüceliğini görecek göz yoktur; onlar isterler ki dünya tuzağıyle dünya ehlini avlasınlar da halk, öbür yüceliğe yol bulsun, ahiret tuzağına düşsün. Hani Mustafa da Mekke’yi, başka şehirleri, onlara muhtaç olduğundan zaptetmiyordu; herkese yaşayış bağışlamak, aydınlık vermek, görüş lütfetmek için zaptediyordu. “ Bir avuçtur bu avuç ki vermiye alışmıştır; almıya alışık değildir.”

Onlar halkı aldatırlar amma bağışta bulunsunlar diye aldatırlar, onlardan bir şey almak için değil. Bir adam, hileyle kuşcağızları tuzağa düşürmek, onları yemek, satmak için tuzak kurar; buna düzen derler. Fakat bir padişah, kendindeki hünerden haberi bile olmıyan değersiz, acemi doğanı tutup elinde-bileğinde besleyip terbiye etmek, yüceltmek, ona avlanmayı belletmek için tuzak kurarsa buna düzen demezler. Görünüşte düzendir amma doğruluğun, verginin, bağışın, ölüyü diriltmenin, taşı la’l haline getirmenin, ölü erliksuyunu insan şekline sokmanın ta kendisidir; hatta bunlardan da üstün birşeydir bu. Doğan, kendisini niçin tutuyorlar, bunu bir bilseydi yeme muhtaç olmazdı da canla-gönülle tuzağı arardı; padişahın eline kendiliğinden uçar, konardı.

Halk, onların sözlerinin dış yüzüne bakar da der ki: Biz, sözleri çok işittik. İçimiz, kat-kat dolu bu sözlerle. “Kalblerimizde kılıf var; hayır, Allah küfürleri yüzünden lanet etmiştir onlara “. Kafirler, gönüllerimiz bu çeşit sözlerin kılıfıdır, bu sözlerle dop-doluyuz biz derler de Tanrı, onlara cevap vererek buyurur ki: Haşa, gönülleriniz bu sözlerle değil, vesveselerle, hayallerle, ikilikle, hatta lanetle doludur. Çünkü “küfürleri yüzünden Allah lanet etmiştir onlara.” Keşke o hezeyanlardan boş olsaydı da bu sözlerin bir kısmını kabullenseydiler; fakat bu kabiliyet de yok onlarda. Gözleri, bir başka renk görsün, Yusuf’u kurt görsün; kulakları bir başka türlü ses duysun, hikmeti saçma-sapan bir söz saysın, gönülleri bir başka renge boyansın, vesveselerin, hayallerin yeri-yurdu olsun diye Ulu Tanrı, onların kulaklarını, gözlerini, gönüllerini mühürlemiştir.Gönülleri kışa dönmüştür; çeşitli şekiller, çeşitli hayaller, kat-kat yığılmıştır gönüllerine; buzdan, soğuktan ne varsa derilmiş, toplanmıştır gönüllerinde. “Allah, gönüllerine ve kulaklarına mühür vurmuştur ve gözlerinde de örtü var onların.“ Hatta bunlarla dolu olduğunu söylemenin de yeri mi? Ne onlar, ne onlarla övünenler, ne de soyları-sopları,
ömürleri boyunca gerçeğin kokusunu bile duymamışlardır, gerçeğe ait bir tek söz bile işitmemişlerdir. Bir testi var, Ulu Tanrı onu bazı kimselere suyla dolu gösterir, onları bu suyla suvarır, kanakana içerler. Bazı kimselere boş gösterir, dudakları bile ıslanmaz. Testiden su içemiyen ne diye şükretsin? Bu testiyi dolu gören kişi şükreder.

Ulu Tanrı, “Allah Adem’in balçığını kırk gün yoğurdu “ hükmünce onu düzdü-koştu, bunca zaman yeryüzünde kala-kaldı. Lanet olasıca İblis, yere inmişti. Adem’in kalıbına rasladı. O kalıba girdi, damarlarında döndü dolaştı; iyice seyretti; kanla dolu olan damarlarını, sinirlerini, hıltlarını gördü. Dedi Ki: Arş ayağında görmüştüm, bir iblis yaratılacak diye yazılıydı. Eyvahlar olsun, şaşarım doğrusu İblis bu değilse; olsa-olsa budur mutlaka.

Esenlik size dedi de kalktı ( Mevlâna ).

Mevlâna Celaleddin Rumi
FİHİ MA-FİH
Çeviri: Abdülbaki Gölpınarlı
Sayfa 19,20,21,22
Derleyen: : Ayhan

4 Kasım 2006

Seviyorum Seni...Nâzım Hikmet

* * *
* * *

Seviyorum Seni


Seviyorum seni
ekmeği tuza banıp yer gibi.

Geceleyin ateşler içinde uyanarak
ağzımı dayayıp musluğa su içer gibi.

Ağır posta paketini neyin nesi belirsiz
telâşlı,sevinçli, kuşkulu açar gibi.

İstanbul'da yumuşacık kararırken ortalık
içimde kımıldayan bir şeyler gibi.

Seviyorum seni
yaşıyoruz çok şükür der gibi.

Nâzım Hikmet

Derleyen: Ayhan Görür

Hoş Geldin...Nâzım Hikmet

* * *
* * *
Hoş Geldin

  • Hoş geldin kadınım benim, hoş geldin!
    Yorulmuşsundur,
    nasıl etsem de yıkasam ayacıklarını,
    ne gül suyum, ne gümüş leğenim var.
    Susamışsındır,

    buzlu şerbetim yoktur ki, ikram edeyim.
    Acıkmışsındır,
    sana beyaz keten örtülü sofralar kuramam
    memleket gibi esir ve yoksuldur odam.
  • Hoş geldin, kadınım benim, hoş geldin!
    Ayağını bastın odama
    kırk yıllık beton çayır çimen şimdi.
    Güldün,
    güller açtı penceremin demirlerinde.
    Ağladın,

    avuçlarıma döküldü inciler,
    gönlüm gibi zengin
    hürriyet gibi aydınlık oldu odam,
    Hoş geldin kadınım benim, hoş geldin!

Nâzım Hikmet

Derleyen:Ayhan Görür

1 Mayıs 2006

Yaşama Sevinci ve Mutluluk Üzerine... J.W.v.Goethe


GEFUNDEN

Ich ging im Walde
So für mich hin,
Und nichts zu suchen,
Das war mein Sinn.

Im Schatten sah ich
Ein Blümlein stehn,
Wie Sterne leuchtend,
Wie Auglein shön.

Ich wollt’ es brechen,
Da sagt’ es fein:
Soll ich zum Welken
Gebrochen sein ?


Ich grub’s mit allen
Den Würzlein aus,
Zum Garten trug ich’s
Am hübschen Haus.

Und pflanzt’ es wieder
Am stillen Ort;
Nun zweigt es immer
Und blüht so fort.
J.W.v.Goethe
BULMAK

Ormanda yürüyordum
Öylesine ve kendimce,

Ve hiçbir şey aramamak
İşte buydu niyetim.

Sonra, gölgeler arasında
Bir çiçekcik gördüm,
Yıldız gibi parıldayan,
Bir göz gibi gülümseyen.

Yerinden koparmak isterken onu,
İncecikten bana:
" Solup, ölmemi mi istiyorsun
Tutup, kopararak beni?
"deyiverdi.


Onu kökleriyle birlikte,
Hiç incitmeden çıkarıp,
Güzel evin başındaki,
Büyük bahçeye taşıdım.

Büyük, sakin bahçede,
Ektim onu yeniden.
Şimdi o küçük, güzel çiçek
Büyüyor durmadan, çiçek açıp, gülerek
.

J.W.v.Goethe
Erich From
To Have or To Be
Sahip Olmak ya da Olmak
Çeviren: Aydın Arıtan,
Arıtan Yayınları

Derleyen: Ayhan Görür

28 Nisan 2006

Ya çaresizsiniz, Ya da çare sizsiniz - Behçet NECATİGİL, Ayhan GÖRÜR

* * *
"Yalnızlık"
Fotograf, Ayhan Görür
Şubat 2008

*
Ya çâresizsiniz,

Ya da çâre sizsiniz...

Ya ümitsizsiniz,
Ya da ümit sizsiniz...

Behçet Necatigil

*
'den esinlenerek

Ya sevgisizsiniz,
Ya da sevgi sizsiniz...

Ya hakikatsizsiniz,
Ya da hakikat sizsiniz...

Ayhan Görür