20 Mart 2010

Paraya tapanlar...Adnan Binyazar




Frigya Kralı Midas


Paraya tapanlar

Frigya kralı Midas’ın akıllı biri olmadığı söylenir. Bunun öyküsü de var...
Midas’ın adamları bir gün sarayın gül bahçesinde yaşlı bir adam gördüler. Zil zurna sarhoştu. Bir ağacın altında sızıp kalmıştı. Sorunca, Dionysos’un öğretmeni bilge Silenos olduğunu öğrendiler onun. Dionysos’a giderken yolunu şaşırmıştı.
Silenos’u yıkayıp arındırdılar, her yanını güllerle donatıp Midas’a görürdüler. Midas, sarhoşlar sarhoşu Silenos’u karşısında görünce çok sevindi.
Dionysos’un, iyi işler yapanı ödülsüz bırakmadığını duymuştu Midas, Silenos’un önüne düşüp, onu Dionysos’un bulunduğu yere götürdü.
Eski dostuna kavuşan Dionysos, Midas’a “Dile benden ne dilersin...” diye sordu.
Büyük yerden “küçük” istemek gözü toklara özgüdür. Midas, Dionysos’tan büyüğün de büyüğünü istedi: “Dokunduğum her şey altın olsun!” İkiletmeden, “Olur,” dedi, kıs kıs gülerek. Midas’ı büyüledi:
Dokunduğu her şey altın olacaktı! Silenos ise, önünde güz üretimi taze şarap; önce tadına bakıyor, sonra başına dikiyordu...
Sevincinden deliye dönen Midas, eski dostları baş başa bırakıp, sarayına döndü. Saraylılar, krallarını hiç böyle sevecen görmemişlerdi. Hemen sofraya oturdu. Midas lokmayı ağzına yaklaştırınca bakışları taş kesildi.
Ekmeğe uzandı, altın! Tasta su altın! Testide şarap, altın!.
Ertesi sabah Dionysos’a koştu. “Bahar olup etrafı yeşerten de sen, güz gelip sarartan da...Dün akşamdan beri boğazıma altın iğneler saplanıyor; büyünü boz da kurtar beni altından da altında da, olanca servetimden de!..” diye yalvardı.
Tanrı bu, verdiği derdin çaresini bilmez mi; “Git, Paktolos ırmağında yıkan...” dedi.
Bunlar olurken, altın nedir bilmeyen Silenos, içkisini yudumluyor, alaylı bakışlarla onları izliyordu.
Midas ırmağa koştu, tepeden tırnağa yıkanıp arındı. Büyü bozulunca sarayına koşup aç karnını doyurdu.
Acaba, o sırada torbalar dolusu altının bir lokma ekmeğin yerini tutmadığını düşünmüş müdür Midas?..

Adı yolsuzluğa karışanlara, arazi kapatanlara, vurgunculara ibret olsun bu öykü! Bu tür adamların hangi tanrıya taptıklarını merak mı ediyorsunuz; öyleyse, yalaka takımından kurtulmak için canını dağlara atan Atinalı Timon’un, toprağın altında altın bulunca neler söylediğini Shakespeare’in ağzından dinleyelim...
Aman bu ne? Altın! Sarı, pırıl pırıl, halis altın!
Ben kök istedim sizden, cömert tanrılar, kök!
Altının bu kadar karayı ak, çirkini güzel,
Yanlışı doğru, soysuzu doğru, yaşlıyı genç;
Korkağı yiğit etmeye yeter de artar bile.
Bu sarı köle dinleri yıkar da yapar da:
Cehenlemliği cennetlik eder;
İğrenç cüzzamlıları sevdirir insana;
Hırsızları başköşelere oturtup
Şanlar, şerefler, alkışlarla senatörler arasına sokar.
Yıpranmış dullara koca bulduran budur,
Hastaneyi, çıbanlı hastaları tiksindiren kadına
Gül kokulaı sürer, nisan kokuları getiren bu!
Hadi git, adı batası çamur!
Seni bütün insanlığın ortak orospusu seni!
Sen değil misin millet sürülerini birbirine düşüren?

Benjamin Franklin
’in şu özdeyişi de kulaklara küpe olsun:
“Para her şeyi yapar diyen, para için her şeyi yapar!”

Adnan Binyazar

Cumhuriyet Gazetesi,
Pazar Yazılarından derlenmiştir...

***
Derleyen: Ayhan Görür

Hiç yorum yok: