1 Şubat 2009

Bal arılarını örnekseme...Adnan Binyazar


Kadıköy, Özgürlük Parkı
Fotoğraf, Ayhan Görür

Bal arılarını örnekseme...

Bal arıları 550 gr. bal için 3 milyon 750 bin çiçeğe konup kalkıyorlar. Bir kg. bal, 40 bin arının 6 milyon çiçeği dolaşmasını gerektiriyor.
Bir peteğin balla dolumu, bir arının, 100 milyon çiçeğin nektarını emmesine bağlı.
Normal hızdaki bir bilgisayar saniyede 16 milyar aritmetik işlemi yaparken, bal arıları aynı sürede 10 trilyonluk işlem yapıyor.
Bal arılarının içgüdüsel becerileri bunlarla bitmiyor.
Yaşamsal düzenlerini sağlayan ahlâk değerlerine ise, sanırım yalnızca Thomas More'un Utopia, Tommaso Campanella'nın Güneş Ülkesi gibi düşsel anlatılarında rastlanılabilir.

  • Arı cumhuriyeti tarihinde, bugüne değin birkaç gram bal da kendime saklayayım diye peteği hortumlamaya kalkan bir tek arı adı geçmiyor.
  • Başka kovanın peteğine dadananı da gören yok.

Arılar gün doğanda uyanıyor, karanlık basanda uyuyorlar.

*
Bırakalım, arılar dünyasının toplumsal yorumunu okurlar yapsın!
Ben arı örneğini apayrı bir konuyla eşleştireceğim.
Anadolunun birçok kentinde şiir yazma heveslisi gençlerle karşılaşıyorum. Şair, arılar gibi kendini bir zamanla sınırlamasa da yine de şiir yazmanın çok zaman gerektirdiği bir gerçek.

  • Arı, nektar toplamak için nasıl binlerce çiçeğe konup kalkıyor, çiçek çiçek dolaşıyorsa; şair de bir duyguyu imgelerle, söyleyiş güzelliğiyle bezerken, üç beş dizelik şiirinde bile aynı çabayı göstermelidir.

Cahit Külebi, "Şair olunmaz, şair doğulur" dese de , şiirin emek vermeden, yalnızca duyarlıkla yazılacağı, artık aşınmış, aşılmış bir düşüncedir.
Oysa konuştuğum gençler arasında duyarlığa bel bağlayanlar çoğunluğu oluşturuyor. Onların, şairleri irdeleyici bir yöntemle okuyup anladıkları kanısında değilim. Öyle olmasa, Türkiye gibi bir şiir ülkesinde, belli şairlerin dışında, şiir kitaplarının ancak 300-500 dolayında satması acı değil mi?..
Kimileri de, halk ve divan şiirleri bir yana, ne Cahit Sıtkı'yı, Fazıl Hüsnü Dağlarca'yı, ne Cemal Süreya'yı, ne Edip Cansever'i ne günümüz şairlerini tanıyor.
Onlardan birinin yazdığı şiirlere bakıp ona Orhan Veli'yi okumasını önermiştim de, "Orhan Veli, 'İstanbul'u dinliyorum,' diyor, İstanbul insan mı ki konuşsun, o da dinlesin!" diye önerimi ağzıma tıkmıştı!..

  • Şiiri slogan oluşturmanın aracı sayanlar da başka. Bir Tek şaire bağlanıp onun dışındakileri yok sayanlar da az değil. Arı arılığıyla en iyi nektarı bulmak için çiçekten çiçeğ uçuyor; ondan ibret alsalar yeter...
  • Çok şiir okumanın, yazma özgürlüğünü kısıtladığını öne sürenler de çıkıyor. Sanırın en yeteneksizler onlar. Oysa her peteğin ayrı bir nektarın çiçeğini barındırdığı gibi, sanatlar arasında da en çok şiir, çok şair tanımayı gerektirir.
  • Şiir yazan, her şeyden önce "şiir" olanı keşfedip beğeni dünyasını onunla besleyecek. O da yetmez, o şiirin, o güne değin yazılan şiirler arasındaki yerini bilecek; ancak ondan sonra, cesareti varsa, onun yanında kendi şiirine yer arayacak...
  • Şair, arı gibi çiçekten çiçeğe konmalı, hangi çiçekten hangi nektarı somuracağını bilmeli; kokusunu yitirmeden taşımalı nektarı, kovanına...
Adnan Binyazar
Pazar Yazıları - Cumhuriyet Gazetesi
01 Şubat 2009

Derleyen: Ayhan Görür

Hiç yorum yok: