15 Mayıs 2006

Şeriat, Tarikat Marifet, Hakikat üzerine... Hacı Bektaş-ı Veli
















Hacı Bektaş-ı Veli


Şeriat, Tarikat, Mârifet, Hakikat

  • MAKÂLÂT

    MAKÂLÂTIN ARAPÇA ASLİ NUSHASININ ELDE MEVCUT BÖLÜMÜ:
    MAKAMLAR KİTABI

    _/
    Âlemlerin rabbı Allah’a hamd; yaradılmışların en iyisi olan Muhammed’e, onun soyuna ve sahabilerine salât olsun. _/
Bundan sonra:
Bilesin ki – Allah seni her iki dünyada mutlu kılsın – yüce Allaha giden yollar yaratıkların nefesleri sayısıncadır, gerçeğe ulaşmış kişiler bunların arasından, içinden şu dört mertebe bulunan bir yolu tercih edip seçmişlerdir:

I) ŞERİAT, II) TARİKAT, III) MÂRİFET, IV) HAKİKAT.


Bu mertebeler ancak Şeriat olduğu takdirde tamam olur.
Şeriata bağlılığı mükemmel olmayan kimseye Tarikat, Mârifet ve Hakikat mertebeleri de kapanık kalır.Bu mertebeleri usulüne uygun olarak tamamlayan kimse sonradan Şeriata bağlılığını bozarsa, Tarikat, Mârifet ve Hakikatı da bozmuş olur.


Nitekim Peygamberimiz – ona selâm olsun- buyurmuştur ki;
Şeriat bir ağaçtır; Tarikat onun dalları, Mârifet yaprakları, Hakikat de meyvalarıdır. Ağaç mevcut olmazsa, dalları ve meyveleri de var olmaz. Bu suretle anlaşılır ki Şeriat asıl, diğerleri teferruattır; teferruatın varlığı ancak aslın varlığı sayesinde olur, asıl olmayınca teferruat da olmaz. Bu, kulun, belirtilen merhalelerin hiçbirinde Şeriatten hariç olamıyacağına işarettir. Şeriatın sınırından dışarı çıktığı halde kendisini hâlâ doğru yolda sanırsa ziyana uğrayan, helâk olan mulhidlerden olur; hem sapık hem de saptırıcı kişi olur; kazananlardan, Allah’a ulaşanlardan
olmaz da şeytanın tebasından olur ki bu, apaçık bir hüsranın ta kendisidir.
Bu dört mertebe kırk tane makam ihtiva eder. Kul Allahu Ta’ala ’ya, ancak bu makamları geçerek ulaşır; Bunların on tanesi Şeriat ’ta, on tanesi Tarikat ’ta, on tanesi Mârifet ’te, on tanesi de Hakikat ’tadır


I) ŞERİAT ’ta bulunan makamların:

İlki İNANMAKTIR, Hazreti Peygamber'in şu sözü sebebi ile:

İman Allah’a onun meleklerine, kitaplarına, elçisine peygamberlere, son güne ( yani öbür dünyaya), kadere, iyi ve kötü kaderin her ikisinin de Allah tarafından olduğuna, inanmaktır.”

İnanmak, bedene mi, yoksa ruh üzerine mi ödev düşer? “ denilirse; biz, “ akıl üzerinedir “ deriz.

Gerçek erleri ( Erbab-ı Tahkik ),
“ inanmak, dil ile söylemek, gönül ile bu söylemeye katılmak ve onu doğrulamaktır. “
derler. Çünkü Allah’ın birliğini dil ile söyleyip itiraf etmeyen tam kâfirdir; yine dili ile söylediği halde gönlü ile onu doğru kabul etmeyen de münâfıktır ve Allahu Taala’nın buyurduğu gibi Cehennemin en aşağı tabakasındadır:

“ Münafıklar gerçekten, Cehennemin en alt tabakasındadır.
( al – Kur’an IV/145 )


Biz, inanmak akıl üzerinedir demiştik; şundan dolayı ki akıl bedende hükümdardır, iman da onun vekili ve yardımcısıdır. Hükümdar gitse, yardımcısı da kalmaz.

Meselâ, imân bir hazinedir, şeytan hırsız, akıl da bekçisidir ve bekçi gitse, kurt kuzuyu yer. Yine denilmiştir ki iman süt, akıl bekçi, şeytan da köpektir; bekçi gitse köpek sütü içer.

İmân konusunda güzel bir nükte vardır şöyle ki:
Allahu Ta’ala’nın birliğini kabul etmek ve onun emirlerini tutmak, yasaklardan kaçmak……

Allahu Ta’ala’nın her bir ademoğlu üzerine 390 melek görevlendirdiğini tasdik etmek imandandır. Fakat sen, yanında kendi cinsinden bir kimse bulunursa kötü bir iş yapmaktan utanıyorsun da kendi cinsinden bir kimse kalmayınca kötü işe girişiyor ve görevli meleklerder hiç utanmıyorsun. Onlara inanıp tasdik ettiğin nerede kalıyor?
Yina Allahu Ta’ala’nın kitaplarına inanmak imândandır. O kitaplardaki emirler ve yasaklar da gerçektir ve sen bunu kabul ediyorsun, fakat içindeki emirlere uymuyor ve yasaklardan sakınmıyorsun ve Allahu Ta’ala’nın seni azaplandırma ve cezalandırmasından - emirleri tutmamak, yasaklarından kaçmamak suretiyle – korkmadığını ortaya koyuyorsun. Kalbin büyüklenmek, kıskanmak, tamahkârlık, gazap, adam çekiştirmek, alay, söz taşımak gibi kötü huylarla dolu; ve bunlar Allahu Ta’ala’nın kitabındaki yasaklar arasında vardır. O halde senin o kitaba inandığın nerede kaldı?

Yine Allah’ın dostlarını ve kerametlerini - işleri ve kerametleri iddiacılıktan uzak ve uygun ise – tasdik etmek imandandır. Çünkü onlar kendi nefislerinin hoşnutluğunu, dünyayı sevmeyi, yemek-giyinmekten zevk almayı bıraktılar; fakirliği, sıkıntıyı, zorluğu, açlığı, sessizlik ve düşkünlüğü tercih ettiler; uykuyu, rahatı kodular da – yüce Tanrı’ nın

“ Gerçekten zorluğun yanı sıra bir kolaylık ta vardır.”
( al- Kur’an XCIV/5)

buyurduğu gibi – dünyanın zorluklar aracıları ile ahiretin kolaylık ve zenginliklerini buldular.-

Hazreti Muhammed’in bir gün tok iki gün aç duruyor,
buyurduğu gibi bir gün karınlarını doyurdular ise iki gün aç durdular.

Fakat Allah’a yakınlaştıkça Rablerinden korkuları ve saygıları daha çok oldu. Nitekim hükümdar ve sultanlardan birine yakınlaşan bir kimsenin, ondan korkması,

tebeadan diğer bir kişinin korkmasından, şüphesiz daha fazla olur.
Allah o velilerin hatalarına tam bir bakışla baktı. Ve yüzlerine vurmadı. Sen ise her gün türlü türlü hatalar ve kötü işler yapıyorsun da hesaba ve sorguya çekilmeyeceğini, kıyametin kopmayacağın yahut mezarda olanların tekrar dirilmeyeceğini, yahut da sa’idlerin şakilerden ayrılmayacağını mı sanıyorsun? Haramdan kaçınmıyor, bulduğunu yiyip, giyiyorsun, Rabb’ının nimetlerini yiyor, fakat emirlerine uyup yasaklarından kaçınmıyorsun. Hiç Allah’ın kızmasından ve cezalandırmasından korkmuyor musun ki zarar ve ziyan getiren isyankârlıkları işlemeye devam ediyorsun?

O her şeyi tam olarak bilen yüce Hükümdar ise diyor ki:

Ben, cömert, günah örtücü, nimetler bağışlayıcı, yardım edici, kendinden yardım umulan Allah’ım. Her gün kulumdan ortaya çıkan yüz bir günahı görürüm, fakat yüzüne çarpmam; tevbe edinceye tek sabrederim. Tevbe etmeden ölse bile işi bana kalmıştır. İstek ve dileğin, onun bağışlamasından yana olursa affeder ve ona şevkat gösteririm, aksi takdirde de onu ateşe sokar ve elem verici bir azabla azaplandırırım.
Ama beni isteyen, seven, ömrünü bana hizmette geçiren, benden ayrıldığına ağlayan, bana kavuşmayı dileyen kimseye gelince ( iş değişir ); ben de onu ister, sever, ona lûtufta bulunur, ayrılıktan kurtarır, kendime ulaştırırım; nihâyet onda aynılık ( el – hüviyye ) meydana gelir, gayrılık kaybolur; çünkü kendi varlığını aradan silmiş, yok etmiştir. Her şeyde beni görür başkayı değil.


Fakat istemesi riya ile olursa onu hem dünyadan hem de ahiretten mahrum kılarım ziyan edici günahlılardan olur.. Nitekim Allah Ta’ala buyurur:

“ Kim ahiret kazancı istiyor ise onun kazancını arttırırız; kim dünya kazancı istiyor ise ona da dünyalıktan veririz, fakat artık âhiret nasibi olmaz.”
( al – Kur’an XLII/20 )

Hazreti Peygamber de buyurur ki:
“Dünya ahiret adamlarına,ahiret de dünya adamlarına haramdır. Allah’ı dileyenlere ise hem dünya hem de ahiret haramdır. “
( Yani her iki dünyayı da akıllarından ve gönüllerinden çıkarıp Allah’a karşılık beklemeden kulluk etmeleri gerekir.)

Şeriatte bulunan on makamdan ikincisi İSLÂM’dır ki o, Allah’dan başka tanrı olmadığına, ve Muhammed’in O’nun elçisi ve peygamberi olduğuna şahadet getirmek, beş vakit namazı doğruca kılmak, eğer üzerine göre olmuşsa zekâtını vermek, Ramazan’da oruç tutmak, yol ve imkân bulursa Beytullah’a hac etmekten ibarettir. Bütün bunlar, Allah’ın emrini tutmakla mükellef her erişkin, aklı yerinde, müslüman kul üzerine ödenmesi gerekli olan farzlardır. İsmi sonsuz değerli Tanrı’nın şu sözleri ( bunlara delildir ).

“ Namazı doğru dürüst ifa ediniz; ve zekâtı veriniz.”

“Ramazan ayında oruç tutunuz”
(krş. al- Kur’an II/183 ).

“ Beytu’llah’a haccediniz “
( krş. al- Kur’an III/97 )

Şeriat’te bulunan on makamdan üçüncüsü, İLİM ( yani BİLMEK) dir. Çünkü b i l m e d e n yapılan dini işlemler sapıklık olur; buna karşılık fiilen tatbik edilmeyen kuru
bilgi de vebal ve mes’uli yetten ibaret olur.

İlim öğrenmek her erkek ve kadın müslüman üzerine,

“rabbaniler ( din bilginleri veya tanrısal kullar ) olunuz..
( al -Kur’an III/79 )

âyeti sebebiyle bir zorunlu ödevdir.

Şeri’atteki on makamdan dördüncüsü İHSAN dır.Bu. Allah’a samimiyet, saygı, baş eğme ve edebe riayet etme suretiyle kulluk etmektir. Nitekim Hazreti Peygamber buyurur:

“İhsan, senin, Allah’a sanki O’nu görüyormuşsun gibi kulluk ve ibadet etmendir. Çünkü her ne kadar sen O’nu görüyor değilsen de O seni görmektedir.”

On makamdan beşincisi, EVLENMEKTİR. Çünkü bu,

“kadınlardan sizce uygun olanları ile nikâhlanın.”
( al- Kur’an IV/3 )

âyeti ile farzdır.

“Nikah benim sünnetimdir; kim benim bu sünnetimden yüz çevirirse benden değildir.”

hadisi ile de sünnettir.

O makamların altıncısı, HELÂL YEMEK ve HELÂL GİYDİRMEKTİR. Nitekim Allah Taala buyurur:

“ Size verdiğimiz rızıkların iyi olanlarından yiyiniz.”
( al- Kur’an XX/81 )

“… ve elbiseni temizle.”
( al-Kur’an LXXIV/4 )

Onların yedincisi, kulun, EHL-İ SÜNNET VE CEMAAT (Peygamberimizin sünnetine tam uyan, geniş İslam topluluğu, sapık fırkalar değil ) TEN olması, bid’atçilerden olmamasıdır. Nitekim Allahu Taala buyurur:

“ Bu, Allah’ın daha önceden de tatbikatı geçmiş olan yasasıdır; Ve sen Allah’ın bu yasasında bir değiştirme bulamıyacaksın.”

( al- Kur’an XLVIII/23 )

Onların sekizincisi, ŞEFKÂT ve MERHAMETTİR. Hazreti Peygamberin, - ona selâm olsun –

“Şefaat imandandır.”
ve
“Yer yüzündekilere merhamet ediniz ki göktekiler de size merhamet eylesinler.”
sözleri dolayısiyle.

Onların dokuzuncuzu, HELÂLDEN KAZANMAK ve FÂİZİ HARAM KILMAKTIR. Allahu Taala’nın şu âyetinden dolayı:

“Allah satışı helâl, fakat fâizi haram kılmıştır.”
( al – Kur’an II/275 )

O makamların onuncusu, İYİYİ EMİR, KÖTÜYÜ YASAK ETMEKTİR. Çünkü bu,

“iyiyi emret, kötüden men’eyle.”
( XXXI/17 )


âyeti sebebiyle müminlere farzdır.

Şeri’at'te bulunan bu on makam, asıl ayetler ve şerefli hadislerle sabit olmaktadır.

II) TARİKAT' te bulunan on makama gelince:

Bunların ilki, DERVİŞLER İPİNE DİZİLMEK( YOLUNA GİRMEK),
TARİKAT ŞEYHİNDEN EL İZİN ALMAK VE GÜNAHLARINDAN TEVBE ETMEKTİR.
Nitekim Allahu Taala buyurur:

“ Allah’a samimi bir dönüş ile tevbe kılınız.”
( al – Kur’an III/103 )

Çünkü kul Allah’a dönünce ve işlediği isyankarlığa pişmanlık duyup, bir daha hiç günah yapmamak niyyetiyle tevbe edince, Allah’ta ona yönelir, çünkü o tevbeleri kabul kılıcı ve çok acıyıcıdır.

- Ona selâm olsun – Hz. Peygamber demiştir ki :

“ Günahından tevbe edip dönen kişi, hiç günah işlememiş gibidir.”

Tevbe deyince kasdedilen, günahına içten pişmanlık duymak ve ismi çok değerli yaratıcının hazretinden özür dilemektir. Eğer kul isyanına pişman olur, candan bir samimiyetle Allahu Taala’dan özür dilerse Allah’ta onun, özür dilemesi ve pişmanlığı sebebiyle, bir kerede yetmiş yıllık günahını afveder. Çünkü içten özür dilemek ve gerçekten Allah’a dayanmak, kıyamet gününde yüzleri ağartır. Çünkü Allahu Taala buyuruyor ki:

“ Kullarım! Özür dilemek ve samimiyetle tevekkül etmek sizden, kabul etmem benden ..”

Nitekim Allahu Taala:

“ Allah’a tevekkül edip dayanana o yeter.”
( al – Kur’an LXV/3 )

demiştir.

Şükür etmek sizden, nimetleri arttırmak benden: Nitekim Allahu Ta’ala:

“ Eğer şükür ederseniz, ben de mutluka sizin nimetlerinizi çoğaltırım. Ve eğer küfran-ı nimette bulunursanız azabım gerçekten çok şiddetli olur. “
( al – Kur’an XIV/7 )

demiştir
Gayret etmek sizden hesapsız sevap vermek benden: Şu âyetten dolayı:

“ Sabredenlere ücret ve karşılıkları hesapsız olarak verilecektir. “
( al – Kur’an XXXIX )

Taat ve ibâdet etmek sizden, cennette nimetler, köşkler, huriler vermek benden. Allahu Taala’nın şu sözünden dolayı:

“ İyiliğin karşılığı iyilikten başka bir şey midir! “
( al – Kur’an LV/60 )

Yetmiş yılda yaptığınız isyanlara bir kere tevbe etmek sizden, tevbeyi kabul etmek benden Allahu Taala’nın şu sözünden dolayı:

“Kullarımdan, tevbeyi kabul buyuran O’dur. “
( al – Kur’an LX/104 )

Çünkü Allah Ta’ala diyor ki:

“ Babanız Adem buyruğuma bir defa karşı geldi, bana âsi oldu, tevbesini yüz sene ağlamadan kabul etmedim. Sizin yetmiş yıllık isyanınıza bir özür dilememizle, tevbenizi kabul kılayım ve kötülüklerinizi affedeyim.”

“ Eğer isyan-karların günahlarını affetmeseydim rahmetim ve acımam muttal kalmış olurdu; bana dua edene icabet etmeseydim saltanatım tamam olmamış olurdu.”

İkincisi
, kulun ( bir şeyhe) mürid olmasıdır. Allahu Ta’ala’nın şu sözü sebebiyle:

“ Eğer bilmiyorsanız zikir erbabına ( bilenlere ) sorunuz.
( al Kur’anXVII/43 )

Mürid
üç türlüdür: Birincisi gerçek ve mutlak mürid ki bu şeyhine niçin, diye sormayan; ona karşı delil getirmeyen kişidir. İkincisi, mecazi mürid ki bu dışta şeyhinin buyruğunda, içte ise kendi nefsinin hükmünde olan kişidir Üçüncüsü dönek ( mürted ) mürid ki bu şeyhinden değişik bir hal gördüğü zaman onu, – ilmi az olduğundan nefsinin arzusuna uyup – terkediveren kişidir

Üçüncüsü, başı tıraş etmek; giyimi, tarikatçilerın giyimine döndürmek şahsını onlara benzetmeğe çalışmaktır: Allahu Ta’ala’nın şu sözü gereğince:

“ Saçlarınızı tıraş etmiş veya kısaltmış bir tarzda; korkmayarak.
( al Kur’an XLVIII/27 )

Bir de – ona selam olsun – Hz.Peygamberin :

Kim bir topluluğa benzemeğe çalışırsa onlardan sayılır “ sözü gereğince.

Dördüncüsü, kulun KORKU ve UMUT arasında olmasıdır; Allahu Ta’ala’nın şu sözleri gereğince:

“ ( o mü’minler) öyle birgünden korkarlar ki "
( Al Kur’an LXXVI/7 )

“ Allah’ın rahmetinden umut kesmeyiniz. “


Beşincisi, hizmet etmektir. Hz.Peygamberin - ona selam olsun – Şu hadisi gereğince:
“Hizmet edene hizmet olunur.“

Altıncısı, Nefsi ezmek ve kahr etmektir. Allahu Ta’ala’nın şu sözü gereğince:

“ Nefsinize karşı cihad ediniz .” ( âyet değildir )

Yedincisi, Allah’a dönmek ve ondan gayrileri bırakmaktır.Allahu Taala’nın şu sözü gereğince:

“ Allah’a kaçın ve iltica edin.”
( al- Kur’an LI/50 )

Sekizincisi, Hırka, makas, zenbil, seccade, icazet, ibret ve hidayettir. Bunlar her bir kula Rahman Tanrı tarafından kendi değeri ölçüsünde verilir. Allahu Taala’nın şu sözü gereğince:

“ Allah işini kemâle ulaştırıcıdır. Ve her şey için bir ölçü koymuştur. “
( al Kur’an LXV/3 )

Dokuzuncusu
, cemaat sahibi, nasihat sahibi, Allah’ın kullarına karşı sevgi sahibi olmaktır. Allahu Taa’lanın şu sözü gereğince:

“ (İnsanların bir kısmı Allah’ın yanı sıra ortaklar edinirler ve ) onları, Allahı sever gibi severler ( halbuki inananlar Allah’ı daha çok sevmektedirler ) “
( al – Kur’an II/165 )

Onuncusu, Aşk, şevk, fakirlik ve kanaatkarlıktır. Allahu Taa’lanın şu sözü gereğince:

“ Beni Müslümen olarak öldür ve sâlih kullar arasına ilhak eyle.” ( al – Kur’an XII/101 )

Hz. Peygamber – Ona selâm olsun –

“ Kainata nisbetle aşk, onun ruhu ve özüdür. “ ;

“ Fakirlik benim övüncümdür, kıyamet günü onunla iftihar edeceğim. “

buyurmuştur.

III) MARİFETteki on makama gelince:
Onların birisi edeptir .Çünkü ulaşan ancak saygı ve edep ile ulaştı; Mahrum kalan da ancak saygı ve edebi terk ettiği için mahrum kaldı. Hz.Ali ’nin – Allah onun zatını kerim kılsın – şu sözü gereğince: “ Mal ve soy ile şeref olmaz; şeref ancak bilgi ve edep iledir. “ Hz. Peygamber de – Ona selâm olsun –

“ Edep aklın dış-şekli ve dış-görünüşüdür.”

buyurdu.

Onların ikincisi. Korkmaktır. Çünkü tam korku, Allahı bilen, tanıyan kimselerde olur; Allahu Taala’nın şu sözleri gereğirce:

“ Allah’tan ancak bilgili kullarından olanlar gerektiği tarzda korkar. “
( al – Kur’an XXXV/28 )

“ Rabbinin makamından korkanlara iki cennet vardır. “
( al – Kur’an LV/46 )

Üçüncüsü
, nefis terbiyesi, açlık ve kanaatkârlıktır ; Hz.Peygamber – O’na selam olsun – şu sözü gereğince:
“ Açlık gök-gürültüsüne, kanaatkârlık da buluta benzer; nasıl gök-gürültüsü ve bulut yağmura sebep teşkil ederse, kanaatkârlık ve açlık ta derin ve ince düşünme (hikmet) ile sezgi ( Ma’rifet) e sebep olur.”

Dördüncüsü, kabul etme ( ıkrar ) ve doğrulama ( tasdik ) dir: Allahu Taala’nın şu sözü gereğince:

“ Doğrulama, doğruluklarının fayda verdiği o günde. “
( al – Kur’an V/119 )


Beşincisi, utanmaktır. Nitekim Hz.Peygamber – O’na selâm olsun – “ Utanmak imandandır; utanması olmayanın imanı da yoktur. “ buyurur.

Altıncısı, cömertliktir.

Yedincisi, ilimdir. Nitekim Hz.Peygamber şöyle buyurdu:

“ Dünyanın durması dört şey üzerinde ve onlar sayesindedir: Âlimlerin ilmi, hükümdarların adâleti, cömertlerin el açıklığı ve yoksulların duaları. “

Yine Hz.Peygamber:

“ Cömertlik cennette bir ağaçtır, dalları dünyaya sarkmıştır; onlara tutunanları cennete sevk eder. “

Sekizincisi, sükunet ve düşkünlük ( miskinlik ) tür. Nitekim Hz.Peygamber buyurur:

“ Allahım ! Beni düşkün olarak yaşat ve düşkünler topluluğu içinde haşreyle. “


Dokuzuncusu,
kalp ve gönüle rayet etmek ve hoşnut kılmaktır.
Nitekim Hz.Peygamber – O’na selâm olsun –

“ Mü’min kulun kalbi Allah’ın arş’ı (gibi) dır."

Onuncusu, kendisini bilip tanımasıdır. Nitekim Hz.Peygamber- O’na selâm olsun-

“ Kendisini tanıyan Rabbını tanır . “
buyurmuştur.

IV) HAKİKAT’teki makamlara gelince:

Birincisi, toprak gibi (mütevazi ) olması, bir kişinin incitmesinden incinmemesi; kulun diğer yaratıklar arasında aksine kendine rastlayan her şeyi Allah’tan bilmesi ve o başına gelen musibetlerin tümüne rıza göstermesi, istemesini ( iradesini ) Allahu Taala’ya terk ve havale etmesi ve dilemek ( meşiyyet ) ve istemeye ( irade ) sadece Allah’a ait bilmesidir. Çünkü: Allahu Taala dilediğini işler ve istediği şekilde hükmeder.

İkincisi, mülke ( kainata ) tek bir bakışla bakıp, bu kişinin işlediği iyidir, bunun işlediği kötüdür dememek ve ( kişleri söz konusu etmeden ) yalnızca iyiliğin ve kötülüğün kendisini görmektir. Çünkü, hiç bir kimse diğer bir kişi yerine azaplandırılacak veya mükâfatlandırılacak değildir. Allahu Taala’nın şu sözü gereğince:

“ Bizim işlediklerimiz bize, sizin işledikleriniz de size aittir. “
( al – Kur’an II/139, XXVIII/15 )

Üçüncüsü
, Allah’ın kendisine ikram eylemiş olduğu yemeklerden, giyimlerden bir şeyi sakınmamak, aksina Allah’ın rızasını kazanmak isteğiyle, O’nu yolunda bol bol vermektir; Allahu Taala’nın şu sözü dolayısıyla:

“ Mallarını Allah yolunda harcayanlar ( her birinde yüzer tane tohum mevcut yedi başak bitiren bir tohum tanesi gibidir ) . “
( al – Kur’an II/261 )

Dördüncüsü
, kulun ölmeden önce kendi nefsini yok etmesidir. Nitekim
Allahu Taala buyurur:

“ Sizin yanınızdakiler tükenir, fakat Allah’ın yanındakiler daimi ve bâkidir.”
( al – Kur’an XVI/96
)

Beşincisi,
yaratıklardan hiç birine zarar vermemek ve onların onca cefa
görmemeleridir
. Nitekim Hz.Peygamber – O’na selâm olsun – buyurur:

“ Müslüman, diğer müslümanların, kendisinin elinden ve dilinden zarar görmedikleri kimsedir."

Altıncısı, kulun, sohbet esnasında gerçeklik sözleri ( kelimatü’lhakakik ) söylemesi, olgun irşatcısına, tam bir istek ile uymasıdır. Nitekim Hz.Peygamber
- O’na selâm olsun – buyurur:

“ Topluluğu arasında şeyh, ümmeti arasında peygamber gibidir. “

Yedincisi, iyi ve olgun kulların girdiği yola girmektir. Nitekim Allahu Taala buyurur:
“ Onlara, dış alemlerindeki ve içlerindeki deliller göstereceğiz. “
( al – Kur’an XLI/53 )


Sekizincisi, kulun kendisinden sadır olan kerametleri gizlemesidir. Nitekim Allahu Taala buyurur:

“ De ki: İçlerinizdekileri gizleseniz de açıklasanız da Allah bilmektedir.”
( al – Kur’an III/29 )

Dokuzuncuzu,
sabretmek, Tanrı’yı birlemek ve Tanrı’ya yakarmaktır.
Allahu Taala’nın şu sözleri gereğince:

Ey inanan kimseler! Sabrediniz, sabırda yardımlaşın, birbirinizle
irtibatlı olun ve Allah’tan korkunuz ki kurtulasınız. “
( al – Kur’an III/200 )

Onuncusu, iç gözüyle gözlemde bulunmak, Tanrısal bilim ( ilm-i ledünni ) öğrenmektir.Allahu Taala’ şu sözü gereğince:

“ Biz ona ( Hızır’a ) kendi tarafımızdan ( ledünna ) ilim öğrettik“
( al – Kur’an XVIII/65 )

Eğer bu 40 makamdan birisi eksik olsa, gerçeğe ( HAKİKAT ‘ e ) ulaşılamaz; çünkü şartları eksik kalmış olur. Meselâ, Allah’ın birliğini dili ile kabul edip, fakat kalbi ile bunu doğrulamıyanın imanı tamama ermez. Şartlardan bundan başka biri de böyledir; çünkü şartın olmaması şart sonucunun( meşrutun ) da tahakkuk etmemesini gerektirir.

Risale burada Allah’ın yardımıyla sona erdi.



Hacı Bektaş - ı Veli
(1210 ? - 1271 ? )

Çeviren, Prof.Dr.Esat Coşan
SEHA YAYINLARI
s,112-121

Derleyen, Ayhan Görür

Hiç yorum yok: