26 Şubat 2010

Akdeniz İstiridyesi Gibi Aşk Yeniden...Kenan Can Yoldaşlar



Wermeer, İnci Küpeli Kız



AKDENİZ İSTİRİDYESİ GİBİ AŞK YENİDEN

‘’bu bir istiridye hikâyesidir’’...


derler ki
istiridyenin bir yönü yoktur
deniz sürükler onu
yerden yere götürür nereye isterse…

bu yüzden aynıdır onun kaderi kum tanesi ile
mahkûmdur sürüklenmeye
dev dalgalar daha da dalgalanıp yorsa da bedenini
yinede kimseye açmaz kendini
istiridye
ölümün bir sonuç olduğunu düşündüğünden değil
böyle bir korkuya kapıldığından da değil
süt köpüğü bulut renginde
kurumuş denizyıldızlı
derin yaralı
yolunu bulamamış martılar kaldığında sadece
kaybolmayacakmış gibi baktığı
eski bir bedel hikâyesinde

ölü değildir…
bir tek özüne giren bilir yaşadığını

kimseyi almaz
içeri
inatçıdır istiridye
kabuğundan içeri bir tek kum tanesi girebilir…
bir de seven…
bir de o kum tanesini severse


ve derler ki
başka bir bedenin yardımı olmadan yapabileceği tek şeyi keşfettiğinde
kendini aydınlatan bir lamba gibi dolaşırken etrafta
inci yapar istiridye isterse…


Kenan Can Yoldaşlar


Derleyen: Ayhan Görür

20 Şubat 2010

Ben Türküm. Bağımsızlık, bana atalarımdam miras kaldı...Mustafa Kemal Atatürk



ATATÜRK



KURTULUŞ SAVAŞINDA:

SESSİZ, DURGUN, BAŞI EĞİK KALMAYINIZ.
UYANINIZ.
MİLLİ BAĞIMSIZLIĞIMIZI ÇİĞNİYORLAR.
HAKLARINIZI SAVUNMAK İÇİN BİRLEŞİNİZ.
DÜŞMANIN KARŞISINA DİKİLİNİZ.
SESİNİZİ DUYURUNUZ.


BÜTÜN DÜNYAYA;

"
BEN TÜRKÜM.
BAĞIMSIZLIK,
BANA ATALARIMINDAN MİRAS KALDI.
ONU SANA VERMEM.
"

DİYE HAYKIRINIZ.

MAYIS 1919, HAVZA


Gâzi Mustafa Kemal ATATÜRK

***

Veda

Senaryo: Zülfü Livaneli
Atatürk'ü oynayan aktörlerden:
Sinan Tuzcu

Derleyen: Ayhan Görür

13 Şubat 2010

The Ballad of Reading Gaol/ Reding Hapishanesinin Baladı...Oscar Wilde


Oscar Wilde


REDİNG HAPİSHANESİNİN BALADI

Oscar Wilde

(C.T.W’nun Hatırasına
Kraliyet Atlı Muhafızlarının Bir zamanki Süvari Eri
Reding, Berkşiyr Kraliyet Hapishanesinde 7 Temmuz, 1896 günü öldü)

I
Kırmızı ceketini giymedi,
Çünkü kırmızıdır şarap ve onun kanı,
Ve şarap ve kanı onun ellerindeydi
Ölüyle bulduklarında onu,
Sevmişti zavallı ölü kadını,
Ve öldürdü yatağında onu.

Yürüdü mahkeme adamlarının arasında
Gri pejmürde bir elbiseyle;
Bir kriket şapkası başındaydı,
Ve hafif ve neşeli gözüktü adımı;
Fakat ben hiçbir zaman görmemiştim daha önce
O kadar dalgın gözüken bir adamı.

Hiçbir zaman görmemiştim ben bakan bir adamı
O kadar dalgın bir gözle
O küçük mavi çadırın üstünde
Mahkumların gök dediği,
Ve her giden sürüklenen bulutda
Gümüşten yelkenlerle geçti.

Yürüdüm başka acı duyan kişilerle,
Başka bir halkanın İçinde,
Ve merak ediyordum ne yapmış olduğunu adamın
Büyük mü yoksa küçük bir şey miydi,
Arkamda bir ses fısıldadığında alçak sesle
‘SALLANMASI GEREK O ADAMIN.’

Vay canına! Aynı hapishane duvarları
Aniden yalpalanmış gibi gözüktü,
Ve kafamın üstündeki gökyüzü
Kavrulan çelik bir miğfer gibi oldu,
Ve, olsam da acı içinde olan birisi
Duyamadım acımı.

Bildiğim tek şey hangi avlanan düşüncenin
Hızlandırdığıydı adımını ve neden
Bakmıştı o gösterişli günün üzerine
O kadar dalgın bir gözle;
Adam öldürmüştü sevdiği şeyi,
Ve bu yüzden mecburdu ölmeye.

Yine de her adam öldürür sevdiği şeyi,
Bunu işitsin her birisi,
Kimisi sert bir bakışla yapar bunu,
Kimisi yaltaklanan bir sözcükle,
Korkak adam bir öpücükle yapar bunu
Cesur adam bir kılıçla!

Bazısı gençken öldürür aşklarını,
Ve bazısı ihtiyarladığı zaman;
Bazısı elleriyle boğar Şehvetin
Bazısı elleriyle Altının:
Bazısı eliyle Tanrının:
Bir bıçak kullanır en iyi kalplisi, çünkü
Cansız o kadar çabuk soğur ki.

Kimisi çok az sever, kimisi çok uzun süre,
Kimi satar, kimi satın alır;
Kimisi pek çok gözyaşıyla işini görür,
Ve kimisi iç çekişiyle:
Çünkü öldürür sevdiği şeyi her adam,
Bu yüzden ölmez her adam.

O ölmez utanç veren bir ölümle
Karanlık bir rezillik gününde,
Ne de bir ilmik vardır boynunda,
Ne bir bez yüzünün üstünde,
Ne de ayakları düşer en öne zeminden içeriye
Boş bir alanın içine.

O oturmaz sessiz adamlarla
Onu gece gündüz gözetleyen;
Ona bakan ağlamaya çalışırken,
Ve dua etmeye uğraşırken;
Onu sanki kendisi çalacakmış gibi gözetleyen
Hapishaneyi kurbanından.

O uyanmaz şafakta görmek için
Ürkütücü şekilleri odasına akın eden,
Titreyen hapishane papazını beyaz cüppesinde,
Polis şefini haşin üzüntüyle,
Ve hapishane müdürünü tümüyle parlak siyah elbisede,
Sarı suratıyla Akibetin.

Kalkmaz acıklı aceleyle
Mahkum elbiselerini giymek için,
Ağzı-bozuk bir doktor zevkle bakar, ve yazarken
Her yeni ve sinirle-kıpırdayan pozu,
Parmaklayarak bir kol saatini onun küçük tik-takları
Korkunç çekiç darbeleri gibi vururken.

O bilmez susuzluğu hasta eden
Birinin gırtlağını zımparalayan, öceden
Cellat bahçıvan eldivenleriyle
Kilitli kapıdan kaymadan,
Ve bağlamadan birini, üç tane kayışla deriden,
Gırtlak artık hiç susamasın diye.

Bükmez başını duymak için
Defin subayının okuduğunu,
Ne de ruhundaki korku
Ona söylerken ölü olmadığını,
Geçer kendi tabutu, o kımıldarken
İçine iğrenç barakanın.

Bakmaz üstüne havanın
Küçük bir cam çatının içinden;
Çamurdan dudaklarla dua etmez
Izdırabının geçmesi için;
Ne de titreyen yanağının üstünde hisseder
Öpüşünü Keyifıs’ın.

Çeviren: Vehbi Taşar

Çevirenin notu: Keyifıs (Caiaphas)- İncilde İsa’nın çarmıha gerilmesine karar veren Yahudilerin baş papazlarının ismidir.

THE BALLAD OF READING GAOL

Oscar Wilde

(In memoriam
C. T. W. Sometime trooper of the Royal Horse Guards
obiit H.M. prison, Reading, Berkshire
July 7, 1896)


I
He did not wear his scarlet coat,
For blood and wine are red,
And blood and wine were on his hands
When they found him with the dead,
The poor dead woman whom he loved,

And murdered in her bed.
He walked amongst the Trial Men
In a suit of shabby grey;
A cricket cap was on his head,
And his step seemed light and gay;
But I never saw a man who looked
So wistfully at the day.

I never saw a man who looked
With such a wistful eye
Upon that little tent of blue
Which prisoners call the sky,
And at every drifting cloud that went
With sails of silver by.

I walked, with other souls in pain,
Within another ring,
And was wondering if the man had done
A great or little thing,
When a voice behind me whispered low,
'THAT FELLOW'S GOT TO SWING.'

Dear Christ! the very prison walls
Suddenly seemed to reel,
And the sky above my head became
Like a casque of scorching steel;
And, though I was a soul in pain,
My pain I could not feel.

I only knew what hunted thought
Quickened his step, and why
He looked upon the garish day
With such a wistful eye;
The man had killed the thing he loved,
And so he had to die.

Yet each man kills the thing he loves,
By each let this be heard,
Some do it with a bitter look,
Some with a flattering word,
The coward does it with a kiss,
The brave man with a sword!

Some kill their love when they are young,
And some when they are old;
Some strangle with the hands of Lust,
Some with the hands of Gold:
The kindest use a knife, because
The dead so soon grow cold.

Some love too little, some too long,
Some sell, and others buy;
Some do the deed with many tears,
And some without a sigh:
For each man kills the thing he loves,
Yet each man does not die.

He does not die a death of shame
On a day of dark disgrace,
Nor have a noose about his neck,
Nor a cloth upon his face,
Nor drop feet foremost through the floor
Into an empty space.

He does not sit with silent men
Who watch him night and day;
Who watch him when he tries to weep,
And when he tries to pray;
Who watch him lest himself should rob
The prison of its prey.

He does not wake at dawn to see
Dread figures throng his room,
The shivering Chaplain robed in white,
The Sheriff stern with gloom,
And the Governor all in shiny black,
With the yellow face of Doom.

He does not rise in piteous haste
To put on convict-clothes,
While some coarse-mouthed Doctor gloats,
and notes
Each new and nerve-twitched pose,
Fingering a watch whose little ticks
Are like horrible hammer-blows.

He does not know that sickening thirst
That sands one's throat, before
The hangman with his gardener's gloves
Slips through the padded door,
And binds one with three leathern thongs,
That the throat may thirst no more.

He does not bend his head to hear
The Burial Office read,
Nor, while the terror of his soul
Tells him he is not dead,
Cross his own coffin, as he moves
Into the hideous shed.

He does not stare upon the air
Through a little roof of glass:
He does not pray with lips of clay
For his agony to pass;
Nor feel upon his shuddering cheek
The kiss of Caiaphas.

Oscar Wilde

Derleyen: Ayhan Görür