28 Mart 2009

Çanakkale...Bülent Ecevit


*
* *



ÇANAKKALE

“Söyle arkadaşım” dedi Anadolulu Mehmet
Yanıbaşında ki Anzak erine
“nerelerden kopup gelmişin
neden çökmüş bu mahsunluk üzerine?”

“Dünyanın öbür ucundan” dedi gencecik Anzak
“Öyle yazmışlar
mezar taşıma
doğduğum yerler öylesine uzak
örtündüğüm topraksa gurbet bana"
“Dert edinme arkadaşım” dedi Mehmet
değil mi ki yurdumuzun koynundasın ilelebet
sende artık bizdensin
sende bencileyin bir Mehmet

Çanakkale toprağının
üstü cennet altı mezar
kavga bitmiş mezarlarda
kaynaş olmuş yiten canlar.

“Ya sen” dedi Mehmet
Oyun çağındaki İngiliz erine
“Yaşın ne senin kardeş
böylesine erken buralarda işin ne”
“Yaşım sonsuza dek on beş”
dedi ufak tefek
İngiliz eri “Köyümde askercilik oynar
coştururdum trompetle bizimkileri

Derken kendimi cephede buldum
Oyun muydu gerçek miydi anlamadan
Bir sahici kurşunla vuruldum
Sustu boynumdaki trompet

Son verildi böylece oyundan bozma işime
Gelibolu’da bana bir yer kazıldı
Mezar taşıma ‘Onbeşinde trampetçi’ yazıldı
Öyküm de künyem de bundan ibaret...”

Yağmur yağıyordu usul usul toprağa
Gözyaşları düşerek üstüne sanki
Damla damla ağlıyordu uzaktan uzağa
Sahibini yitiren bir trompet
“Ya sizler” dedi Mehmet
Dünyanın dört kıtasından
Mezar dolusu erlere
“Hangi rüzgâr savurdu sizleri
bu bilmediğiz yerlere?”

Kimi İngiliz’di kimi İskoç
Kimi Fransız’dı kimi Senegalli
Kimi Hintli kimi Nepalli
Kimi Avustralya’dan Yeni Zellanda’dan Anzak
Gemiler dolusu asker
Her biri niye geldiğinden habersiz
Gelibolu’nun oya gibi koylarından sızarak
Tırmanmışlardı dağa bayıra
Siper siper yara gibi yarılan toprak
Mezar olmuştu savaş ardından onlara

Kiminin burada yattığı sanılır
Kiminin adı bilinse de mezarı bilinmez
Kiminin de mezar taşında
On altı,on yedi on sekiz yaşında
Ebedi istirahate çekildiği yazılı
Çanakkale topraklarında
Her birinin erken biten yaşam öyküsü
Eski yazıtlar gibi taşlara böyle taşlara böyle kazılı
“Anlamaz mıyım”dedi “halinizden kardeşler”
adına yazılı taşı bile olmayan asker
Anadolulu Mehmet

“Bende yüzyıllarca yaban ellerde
Neyin uğruna bilmeden can vermişim
Kendi yurdum uğruna can vermenin tadına
İlk kez Çanakkale’de ermişim

Uğrunda can verdikçe vatanlaştı ancak
Ekip biçtiğim padişah mülkü toprak
Değil mi ki sizler alamazsanız bile
Bu topraklar almış sizleri basmış bağrına
Sizlere de vatan sayılır artık Çanakkale...”

Çanakkale toprağının
Üstü cennet altı mezar
Kavga bitmiş mezarlarda
Kaynaş olmuş yiten canlar

Bir garip savaştı Çanakkale Savaşı
Kızıştıkça kızgınlığı dindiren
Ara verdikçe ateşe düşmanı kardeşe
Döndüren bir savaş
Kıyasıya bir savaştı
Ama saygı üreten bir savaş
Yaklaştıkça birbirine
Karşılıklı siperler
Gönüllerde yakınlaştı
Düştükçe vuruşanlar toprağa
Dostlar gibi kaynaştı

Savaş bitti
Ölenler kaldı sağlar gitti
Köylü köyüne döndü evli evine

Kır çiçekleri geldiler akın akın
Çekilen askerlerin yerine
Yaban gülleri dağ laleleri papatyalar
Kilim kilim yayıldılar toprağa
Siper siper
Toprağın savaş yaralarını örttüler
Koyunlar koruganları yuva yaptı kendine
Kuşlar döndü gökyüzüne kurşunların yerine
Çiçeğiyle yemişiyle yeşiliyle
Silâh yerine sapan tutan elleriyle
Geri aldı savaş alanlarını
Can geldi toprağa silindikçe kan izleri

Yeryüzünde cennet oldu öylece
O cehennem savaş yeri
Şimdi Çanakkale Gelibolu
Bahçe bahçe
Ülke ülke
Mezar dolu

Üstü cennet altı mezar
Çanakkale toprağının
Kavga bitirmiş mezarlarda
Kaynaş olmuş yiten canlar
“Huzur içinde uyusun”
Vuruştukları topraklarda
Kavgadan kinden uzakta
Yanyana dostça yatanlar


BÜLENT ECEVİT

Derleyen: Ayhan Görür

25 Mart 2009

Dünyanın En Tuhaf Mahlûku/The Strangest Creature On Eart...Nâzım Hikmet




DÜNYANIN EN TUHAF MAHLÛKU

  • Akrep gibisin kardeşim,
    korkak bir karanlık içindesin akrep gibi.
    Serçe gibisin kardeşim,
    serçenin telaşı içindesin.
    Midye gibisin kardeşim,
    midye gibi kapalı rahat.
    Ve sönmüş bir yanardağ ağzı gibi korkunçsun, kardeşim.
    Bir değil,

beş değil,

yüz binlercesin maalesef.

  • Koyun gibisin kardeşim
    gocuklu celep kaldırınca sopasını
    sürüye katılıverirsin hemen
    ve âdeta mağrur koşarsın salhaneye.
    Dünyanın en tuhaf mahlûkusun yâni,
    hani şu derya içinde olup
deryayı bilmeyen balıktan da tuhaf.

  • Ve bu dünyada, bu zulüm

senin sayende.

  • Ve açsak, yorgunsak,
    alkan içindeysek eğer
    ve hâlâ şarabımızı vermek için
    üzüm gibi eziliyorsak
    kabahat senin,
- demeğe de dilim varmıyor ama-
kabahatin çoğu senin, canım kardeşim.

Nâzım Hikmet -1947



THE STRANGEST CREATURE ON EART


  • You're like a scorpion, my brother,
    You live in cowardly darkness
    like a scorpion.
    You're like a sparrow, my brother,
    always in a sparrow's flutter.
    You're like a clam, my brother,
    closedlike a clam, content,
    And you're frightening,my brother.
    like the mouth of an extinct volcano.
  • Not one,
    not five-
    unfortunately,
    you number millions.
    You're like a sheep, my btother:
    when the cloaked drover raises his stick,
    you quickly join the flock
    and run, almost proudly, to the slaughterhouse.
    I mean you're strangest creature on eart-
    even stranger than the fish
    that couldn' see the ocean for the water.
    And the oppression in this world
    is thanks to you.
    And if we're hungry, tired, covered with blood,
    and still being crushed like grapes for our wine,
    the fault is yours-
    I can hardly bring myself to say it,
    but most of the fault, my dear brother, is yours.
Nâzım Hikmet Ran - 1947

Trans. by Randy Blasing and Mutlu Konuk (1993)


Hepimiz Aynı Teknedeyiz...
Fotoğraf,
Ayhan Görür

21 Mart 2009

Ein Lied der Liebe/Bir Aşk Türküsü...Else Lasker-Schüler



Gün Doğuyor
Fotoğraf, Ayhan Görür

Ein Lied der Liebe
für Sascha
Seit du nicht da bist,
Ist die Stadt dunkel.

Ich sammle die Schatten
Der Palmen auf,
Darunter du wandeltest.

Immer muß ich eine Melodie summen,
Die hängt lächelnd an den Ästen.

Du liebst mich wieder -
Wem soll ich mein Entzücken sagen?

Einer Waise oder einem Hochzeitler,
Der im Widerhall das Glück hört.

Ich weiß immer,
Wann du an mich denkst –

Dann wird mein Herz ein Kind
Und schreit.

An jedem Tor der Straße
Verweile ich und träume;

Ich helfe der Sonne deine Schönheit malen
An allen Wänden der Häuser.

Aber ich magere
An deinem Bilde.

Um schlanke Säulen schlinge ich mich
Bis sie schwanken.

Überall steht Wildedel,
Die Blüten unseres Blutes.

Wir tauchen in heilige Moose,
Die aus der Wolle goldener Lämmer sind.

Wenn doch ein Tiger
Seinen Leib streckte

Über die Ferne, die uns trennt,
Wie zu einem nahen Stern.

Auf meinem Angesicht
Liegt früh dein Hauch.


Else Lasker-Schüler


Bir Aşk Türküsü
Sascha’ya
Sen gittin gideli
Karanlık kaldı bu kent.

Gölgelerini topluyorum
Altında gezindiğin,
Hurma ağaçlarının.

Dallarda gülümseyerek rakseden,
Bir ezgi uğuldamalıyım hep.

Beni yeniden seviyorsun –
Kime anlatayım ki tutkunluğumu?

Akislerde mutluluğu duyumsayan,
Bir bilgeye mi yoksa bir evlenen mi?

İşte biliyorum hep,
Beni ne zaman düşündüğünü –

Kalbim çocuklaşır ansızın
Ve haykırır.

Her sokak girişinde
Durur ve düşlerim;

Güneşle çiziyorum güzelliğini
Ve evlerin bütün duvarlarına.

Gitgide eriyorum
Çizdikçe seni.

İnce sutünlere dolanıyor bedenim
Sarsılana dek.

Heryerde kanımızın,
Asi soylu tomurcukları parıldıyor;

Altuni oğlakların yünündeki,
Kutsal yosunlarda kayboluyoruz.

Uzansa gövdesiyle
Bir kaplan

Bizi ayıran uzaklığın üzerine,
Bize yakın bir yıldız misâli.

Erkenden düşer yüzüme
Soluğun.


Else Lasker-Schüler

Siste Yol
Fotoğraf, Ayhan Görür

Çeviri: Tuncay Özer

http://www.anafilya.org/go.php?go=7d3a1c0150496

AŞK ŞARKISI

Gittiğin günden beri
Şehir karanlık.

Gölgeleri biriktiriyorum
Sen palmiyelerin üstünde,
Altında dolaşırken.

Aynı melodiyi söyleyip duruyorum
Dallarda asılı bana gülümseyen.

Yeniden seviyorsun beni-
Kime sevincimi söylesem?

Bir biçimde düğünlere benzer,
Seslerden sezilen mutluluk.

Beni ne zaman düşündüğünü
He daim biliyorum.

Çocuklaşıyor kalbim
Ve çığlık atıyor.

Yollara açılan her kapıda
Oturup düş kuruyorum;

Evlerin duvarlarına güzelliğini çizmek için
güneşe yardım ediyorum.
(Çeviri eksik)
Elsa Lasker-Schüler

Abant
Fotoğraf, Ayhan Görür

Çeviri: Arife Kalender
Şiir Atlası
Cumhuriyet Gazetesi- Kitap Eki

14 Mart 2009

Karadayı'ya Mektup...Bedri Rahmi Eyüboğlu


Bedri Rahmi Eyüboğlu


KARADAYI'YA
MEKTUP

Bursa'nın Orhaneli kazasının
Çöreler köyünden Karadayı
Acep böyle yazsam zarfın üstüne
Postalar iletir mi ona
Benim altı yıldır cepte taşınmış
Kenarları püskül püskül aşınmış merhabayı
Kusura bakma Karadayı
Nasılsa bir yerde unutmuşum
Senin çoban armağanı nikel tabakayı
Ama o ince belli, kınalı çilli su kabakları
Hâlâ masamın üstünde durur
Sallandıkça çın çın öter çekirdekleri
Bunlardan bir tanesini
Köy mektebinde öğretmen kardeşime verdim
Bütün yaz su kabaklarıyla donandı bahçesi
Bir çekirdek verdik bir bahçe dolu
Can sağlığı bundan ötesi
Ama diyeceğim o değil Karadayı
Sene bin dokuz yüz kırk altıydı
Aylardan Ağustos ayı

Senin bende asıl şu sözün kaldı:
Bana öyle bir öğretmen gönder ki
Hem ölü yıkasın
Hem teravi kıldırsın
Hem eski yazıyı söktürsün
Hem yenisini belletsin
Bizim köy otuz beş hane
Birden fazla hocayı neylesin netsin?

Bedri Rahmi Eyüboğlu
Derleyen: Ayhan Görür

13 Mart 2009

Dertliyim Dostum...Prof.Dr.Yıldız Tümerdem


İstanbul, Türkiye
Fotoğraf -
Ayhan Görür

Dertliyim Dostum
Başım dumanlı dumanlı
ne içkiden ne tütünden
efkârlıyım efkârlı
ne sevdadan ne aşktan
Benim derdim
Ulusal dilinden yoksun
nenelerden dedelerden
sömürülen analardan
çaresiz babalardan
sağlıksız çocuklardan
Benim derdim
kızamıktan ölenlerden
ishâlden eriyenlerden
sarılıktan yitenlerden
aşısız bebeklerden
toprakla belenerek
tetanozdan yitenlerden
Türbeleri dolaşıp
hacı hocaya sığınıp
muskadan şifa umup
okunmuş su içenlerden
Hekime gitmeyenlerden

Dertliyim dostum dertli
benim derdim
beyinleri uyuşmuş
bedenleri tükenmiş
ruhları şeytanla dost
sevgisiz büyüyerek
yok olup bitenlerden
Dağda eli silahlı
sokaklarda sarıklı
ya da çember sakallı
yitip giden gençlerden
Geleceği güvensiz
yaşamı paramparça
ışığı sönük bizlerden sizlerden
Benim derdim
Mustafa Kemal’in
çiğnenen ilkelerinden
devrimlerine
sırt çeviren
uyuşmuş beyinlerden


Dertliyim dostum hem de çok dertli
Yüreğim buruk başım dumanlı
ne içkide ne tütünden
ne aşktan ne sevgiden
Ülkemi düşünüyorum
Ülkem için dertliyim
Benim derdim kendimden
Kendi beceriksizliğimden…

Günlüğümden- 29 Ekim 2003-İstanbul


Prof.Dr.Yıldız Tümerdem


Fotoğraf, Ayhan Görür

11 Mart 2009

Türküler Dolusu...Bedri Rahmi Eyüboğlu



Bedri Rahmi Eyüboğlu

TÜRKÜLER DOLUSU

Kirazın derisinin altında kiraz
Narın içinde nar
Benim yüreğimde boylu boyunca
Memleketim var.
Canıma ciğerime dek işlemiş
Canıma ciğerime
Sapına kadar
Elma dalından uzağa düşmez
Ne yana gitsem nafile
Memleketimin hali gözümden gitmez
Binbir yerimden bağlanmışım
Bundan ötesine aklım ermez.

Yerliyim yerli olmasına
İlmik ilmik damar damar
Yerliyim
Bir dilim Trabzon peyniri
Bir avuç tiftik
Bir çimdik çavdar
Bir tutam Şile bezi gibi
Dişimden tırnağına kadar.
Ressamım
Yurdumun taşından toprağından sürüp gelir nakışlarım
Taşıma toprağına toz konduranın
Alnını karışlarım
Şairim şair olmasına
Canım kurban şairin gerçeğine, hasına
İçerisine insan kokusu sinmiş mısralara vurgunum
Bıçak gibi kemiğe dayansın yeter
Eğri büğrü, kör topal kabulüm.
Şairim
Zifiri karanlıkta gelse şiirin hası
Ayak seslerinden tanırım
Ne zaman bir köy türküsü duysam
Şairliğimden utanırım.
Şairim
Şiirin gerçeğini kör türkülerimizde bulmuşum
Türkülerle yunmuş yıkanmış dilim
Onlarla ağlamış onlarla gülmüşüm.

Hey hey yine de hey hey
Salınsın türküler bir uçtan uca
Evelallah hepsinde varım
Onlar kadar sahici
Onlar kadar gerçek,
İnsancasına, erkekçesine
Bana bir bardak su dercesine
Bir türkü söylemeden gidersem yanarım.

Ah bu türküler
Türkülerimiz
Ana südü gibi candan
Ana südü gibi temiz
Türkülerde tüter dağ dağ yayla yayla
Köyümüz, köylümüz, memleketimiz.
Ah bu türküler köy türküleri
Dilimizin tuzu biberi
Memleketin ahvalini onlardan sor
Kitaplarda değil türkülerde ara Yemen'i
Öleni kalanı gidip gelmeyeni
Ben türkülerden aldım haberi
Ah bu türküler köy türküleri
Mis gibi insan kokar mis gibi toprak
Hilesiz hurdasız çırılçıplak
Dişisi dişi erkeği erkek
Kaşı kaş gözü göz yarası yara
Bıçağı bıçak.
Ah bu türküler köy türküleri
Karanlık kuyularda açılmış çiçekler gibi
Kiminin reyhasından geçilmez
Kimi zehir gibi zemberek gibi
Ah bu türküler köy türküleri
Olgun bir karpuz gibi yarılır içim
Kan damlar ucundan mürekkep değil
İşte söz, işte ses, işte biçim.
Uzun kavak gıcım gıcım gıcılar
İliklerine kadar işlemiş sızı
Artık iflah olmaz kavak ağacı
Bu türkünün yüreğinde sancı var.

Ah bu türküler köy türküleri
Ne düzeni belli ne yazanı
Altlarında imza yok ama
İçlerinde yürek var
Cennet misali sevişen
Cehennemler gibi döğüşen
Bir çocuk gibi gülüp
Mağaralar gibi inleyen
Nasıl unutur nasıl
Ömründe bir defa Kâzım'ın türküsünü dinleyen.

Bedri Rahmi Eyüboğlu

Derleyen: Ayhan Görür

7 Mart 2009

VAN GOG...Bedri Rahmi Eyüboğlu




Vincent van GOGH

VAN GOG

Dün gece
Van Gog’u gördüm rüyamda

ağlıyordu

Gözünü üstünde bir pamuk
Pamuktan kan sızıyordu
Dün gece
Van Gog’u gördüm rüyamda

ağlıyordu

Bir kulağını kesip
Arkadaşına götürmüştü
Ama kulağı değil

Gözleri kanıyordu
Dün gece
Van Gog’u gördüm rüyamda

ağlıyordu

Bedri Rahmi Eyüboğlu



VAN GOG

I dreamed with Van Gog last night
he was crying
Some cotton on his eye
The blood was oozing from it
I dreamed with
Van Gog last night
he was crying
By cutting one of his ear
He had taken away to his friend
His eyes were blooding not his ear
I dreamed with
Van Gog last night
he was crying


Bedri Rahmi Eyüboğlu

Vincent van GOGH

Translated by İkbal Kaynar


Can Dostlarımdan İkbal Kaynar'a
Çok teşekkürler...
Ayhan Görür

5 Mart 2009

Adalet...Francis Bacon


Adalet

Judex strenuus hoc praecipue agit,
ut vim et dolum compescat,
quorum vis magis perniciosa est quanto apertior,
dolus quanto tectior atque occultior.

*

Güçlü bir yargıç her şeyden önce zorbalığı ve
dolandırıcılığı denetim altına almalıdır;
bunlardan, zorbalık apaçık yapıldığında
çok daha büyük tehlike arz eder.


Sermones Fideles Sive Interiora Rerum LIV. De Officio Judicis.

Francis Bacon


Bacon Külliyatından Seçmeler
Latince aslından çeviren: C.Cengiz Çevik
Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları

Derleyen: Ayhan Görür

4 Mart 2009

Fame is a Bee...Emily Dickinson




Marylin Monreo

1788

Fame is Bee.
It has a song -
It has a sting -
Ah, too, it has a wing.


1788

Şöhret bir arıdır.
Bir şarkısı var -
Bir iğnesi var -
Ah, bir de, kanadı var.

Emily Dickinson

Seçme Şiirler
Çeviren: Selahattin Özpalabıyıklar
Türkiya İş Bankası Kültür Yayınları


Derleyen: Ayhan Görür

1 Mart 2009

VAN GOG...Bedri Rahmi Eyüboğlu


Vincent van Gogh

VAN GOG

Dün gece Van Gog'u gördüm rüyamda

ağlıyordu

Gözünün üstünde bir pamuk
Pamuktan kan sızıyordu
Dün gece Van Gog'u gördüm rüyamda

ağlıyordu

Bir kulağını kesip
Arkadaşına götürmüştü
Ama kulağı değil
Gözleri kanıyordu
Dün gece Van Gog'u gördüm rüyamda

ağlıyordu

Bedri Rahmi Eyüboğlu

Eren -Bedri Rahmi Eyüboğlu
*

Derleyen: Ayhan Görür