23 Mayıs 2010

Aydınlanmanın erdemi...Adnan Binyazar


Don Quijote

Aydınlanmanın erdemi

Aydınlanma çağı, aydınlatıcı ışığını yaymadan önce, karanlığın gizlediği pislikleri temizlemeye yöneldi. Yapıyı sağlam temele oturtmanın kuralı da budur: Kayalar parçalanacak, bataklıklar kurutulacak, cüruf kaldırılacak, çatı çatıldıktan sonra odaların döşenmesine geçilecektir.
Cervantes'in Don Quijote'si aydınlanma olgusuna iyi bir örnek oluşturur. Don Quijote, aydınlanma düşüncesinin bol alüvyonlu anlatı ırmağıdır, beyni safsatalarla doldurup insanlığı eylemsiz kılan boş hayalcilğin sonunu getiren ironisidir.
Kendini hayallere kaptıran insan, yanlışı doğru, doğruyu yanlış görür. Hayalcilik, ruhsal sarsıntıdan da kötüdür; kişinin gözünde, ömrü domuz ahırlarında geçen sıradan bir köylü kadınını kontes yapar, yel değirmenlerini devlerin ordusuna da dönüştürür...
Öyle ki, Don Quijote, karanlıkta düşman baskısına uğradığı korkusuyla kılıcını sağa sola sallarken, tavandaki şarap tulumlarından birini delip, oradan, kan sandığı şarabın aktığını görünce, en büyük düşmanını ortadan kaldırdığı düşlerine kapılır. Bu yanılsamayla, hayalci bir dünyanın sona erişinin anlatı tarihi başlamıştır.
Başta köyün rahibiyle berberi, Don Quijote'nin yakınları bir araya gelip, beynini çürüten kitaplardan kurtarmak isterler onu. Rahip az çok bilgisiyle, berber ve yakınları onun dediklerine inanarak, sakıncalı buldukları kitapları yakılmak üzere avluya atarlar. Yararına karar verdiklerini de yakmayıp bir yere gizlerler.
O günün koşullarında kitap, kişinin bilgiyle donatılmasını öngören aydınlanma düşüncesinden intikam almak için yakılıyordu. Kuşkusuz kitap yakmak insanlık suçudur. Hiçbir çağda bir çözüm de getirmemiştir. Nazi Almanya'sında, kitapları yakılan yazarların bile, Hitler'in Kavgam (Mein Kampf) adlı eserini yakmayışları, aydınlanma hoşgörüsünün sonucudur.

Bu örnek, özellikle 12 Mart'ın tarihe nasıl bir utanç sayfası eklediğini açıklamaya yetiyor! Yine de, 12 Mart sonrası iyi kitaplar yok edilirken, çöplük malı kitapların devlet eliyle kitaplıklara gönderildiği o kara günlerde, okumanın erdemine inanmış kişiler, ekmeğinden kesip parasını kitaba yatırmıştır.
Bireysel bilinçlenme budur. Şu günlerde, yasama-yürütme-yargı erkinin birbiri içinde etkisiz kılınıp tek kişi yönetiminin devreye sokulmak istendiği günler yaşanıyor. İnsanımızın, aklını kılavuz eyleyerek cesaretle arayışa yönelmesi kaçınılmaz hale gelmiştir. Bu, kişinin kendini bireysel bir varlık olarak algılamasına, bilgiyle donatarak aydınlanmanın erdemine ermesine bağlı bir olgudur.
Aydınlanma da, "kişinin, kendi aklınını bir başkasının kılavuzluğuna başvurmaksızın kullanması" değil midir?
Kant'ın şu saptamasını derinliğine kavrama sorumluluğu, sanırım, ülkemizde hiçbir dönemde bugünkü kadar önem taşımamıştır:
"Doğa, insanı, dışardan yönlemdirmeye bağlı kalmaktan çoktan kurtarmıştır. Buna karşın, korkaklık ve tembellik nedeniyledir ki, çoğunluk, yaşamları boyunca yetkinleşmemeyi kendi gönlüne yeğlemiştir. Bu yetkinleşmeme durumu, onların başına niteliksiz gözetici ve yöneticilerin gelmesini daha da kolaylaştırıyor."
Yetkinliğe erememiş bireyler, ne yazık ki, onu her alanda düşünsel eylemsizliğe sürükleyen en kötü durumların ayrımında bile olamıyorlar...


Adnan Binyazar
Cumhuriyet Gazetesi PAZAR, 2 Mayıs 2010

Derleyen: Ayhan Görür

18 Mayıs 2010


Posted by Picasa


Alçakgönüllü ol

8 Mayıs 2010

Kıvranan Ülkemiz...Mısır Şiiri



KIVRANAN ÜLKEMİZ

Çoluk çocuğumuzu, evimizi barkımızı
Koruması gerekenler diyor ki:

"Hadi gidelim, çalıp çırpalım."
Kuşçular bile çete kurmuş,
Delta köyleri takmış takıştırmış.
Babalar düşman gözüyle bakıyor çocuklarına.
Dürüst kişiler kan ağlıyor ülkenin durumuna.
Çift sürmeye gidenlerin elinden
Kılıç kalkan düşmüyor.
Kim yay tutmuşsa ok atmaya hazır
Dört bucağa yayılmış kötü kişiler.
Nil taşkın, tam kıvamında topraklar,
Ama tarlalarda çalışmaya giden yok.
Yalnayak, başı kabak birtakım adamlar
Servet içinde yüzüyor şimdi.
Yüreği sızlıyor kölelerin,
Soylular katılmaz oldu halk eğlentilerine.

Hırsla öfkeyle kuduruyor insanlar,
Dertler veba gibi kırıp geçiriyor ülkeyi.
Kan fışkırıyor her yerden, ölüm kol geziyor;
Mumla sargıları hazırlanmadan geliyor ecel.
Irmağa atılıyor sürü sürü ceset,

Akarsular mezarlık oldu artık.
Kan revan içinde mumya yeri...
Duygulu insanlar hıçkırırken
Umursuzların kılı kıpırdamıyor.
İktidardakiler, zenginleri devirelim
Diyenler var kentlerde.
Balçığa saplanmış kuşları andırıyor insanlar,
Her yer pis, herkes hırpani.

Çömlekçi kasnağı gibi boş dönüyor ülkemiz.
Hırsızlar zengin ve zenginler hırsız.
İnim inim inleyen yoksullar diyor ki:
Nasibimiz felaketmiş, ama elden ne gelir?
Irmak baştan sona kan, insanlar içiyor o kanı
Susuz kalmış gibi.
Yanıp kül oluyor evler bahçeler,
Ama saraylar yerli yerinde, şen şakrak.

Gemiler gelmez oldu güneyden;
Kentler yıkıldı,
Yukarı Mısır baştan başa çöl.
Timsahların karnı tok:
Yaşamaktan bezenler kurban ediyorlar kendilerini.
Topraklarımız alabildiğine çorak:
Taşra beylikleri perişan.
Yabancı askerler kol geziyor Mısır'da.
Dört bucaktan insanlar akın ediyor insanlar,
Mısırlıların nesli tükeniyor artık.
Köylü kadınlar takmış takıştırmış:
Altın, lacivert taş, gümüş, firuze,
Akik, tunç, ülkenin en değerli taşları...
Bol bol yiyecek var ama, zengin hanımlar
"Nerde eski günlerin bolluğu!" diye iç çekiyor.
Ehramları kuran hünerli taş işçileri
Irgat oldu çiftliklerde.
Tanrının teknesini onarıp temizleyenler
Hep bir arada sabana koşuluyor şimdi.
Biblos'a giden kalmadı artık,
Mumyalar için sedir ağacını nerden bulacağız?
Ya rahiplerin tabutları ne olacak,

Nerden gelecek mumyalar için yağ?
Hiçbiri bulunmuyor, dışarıdan da gelmiyor.

El sanatları ölüp gitmekte...
Neye yarar tamtakır hazine?
Baştan başa yıkım. Kahkaha öldü. Gülen yok.
Ülkenin dört bucağında çığlık ve inilti...
Anayurtta yabancı oldu Mısırlılar.
Keller fodullar sürü sürü...
Soyluyu baldırı çıplaktan ayırmak zor.

Herkes, "Ah ölüp gitsem!" diyor.
Çocuklar "Babamız niye bizi bırakıp gitti?" diye üzgün.
Yerden yere vuruluyor şehzadeler.
Sevgiden doğan çocuklar çölün ortasına bırakılıyor.
Kıvranıyor bedenlere can veren tanrı.

Asyalılar, Delta'da işçi oldu.
Soylu kadınlarla köle kızlar aynı çileyi çekiyor.

Eskiden şen türküler söyleyen
Kadınlar ağıt okuyor şimdi.
Köle kadınlar, ağızlarına geleni söylüyor:
Öfkeleniyorlar hanım karşılık verecek olsa.
Hükümdarlar aç, hüngür hüngür ağlıyorlar.
Canından bezen bir adam diyor ki:
"Tanrı'nın yerini bilsem kendimi kurban ederdim."
Kardeş, kardeşi vuruyor. Sonumuz neye varacak
Koyunlar, sığırlar ağlaşıyor ülkenin durumuna.
Yollar tutmuş haydutlar, pusuda yatıyorlar da
Karanlığa kalan yolcuları soyuyorlar.
Önce varını yoğunu alıyorlar hepsinin,
Sonra yatırıp sopa atıyorlar öldürünceye kadar.

Keşke insanlık yok olup gitse:
Rahimlere tohum düşmese, analar doğurmasa...
Ah, huzura kavuşsa yeryüzü, ayaklanmalar bitse.

Otla suyla yaşıyor nice insanlar,
Kuşlara bile yem yok.
Domuzun lokmasını ağzından alanlar var.
Tahıl hak getire,
Ne yiyecek ne merhem, ne yağ.
Herkesin feryadı; "Yok! Hiçbir şey yok!"
Ambar, yerle bir oldu, bekçisi yatıyor yüzükoyun.

Belgeler çalınıyor devlet dairelerinden,
Tapınaklar alan talan....
Güçlü sözlerin foyası çıktı,
Sıfıra indi büyüler.
Köleler kendi başlarına buyruk artık.

Yargıçların yetkisine aldırış eden yok.
Kanunlar çiğneniyor gözler önünde,
Yoksullar hukuka meydan okuyor sokaklarda.
Görülmemiş işler yapılıyor şimdilerde.
Birtakım hınzır adamlar devirdi hakanı.

Kuzey ve güney hükümdarlarının sırrı çıktı ortaya.

Bir zamanlar kendine tabut alamayanlar
Türbe sahibi oluverdi.
Koskoca mezarlarda yatanlar çıkarılıp çöle atıldı.
Kulübesi olmayanlar konak sahibi şimdi.
Zengin adam, susuz kalıyor geceleyin;
Sofra artığı bulmak için dilenenler ise
Tantanalı ziyafetler veriyor.
Eskiden ipeklere bürünenler şimdi hırpani,
Çıplak gezenlerde bir giyim kuşam, deme gitsin.
Zenginler yoksullaştı, dilenciler zengin.
Soylu hanımlar, çocuklarını satıyor yatak yorgan uğruna.
Bir zamanlar geniş rahat yataklarda uyuyanlar
Yer döşeğinde kıvrınıyorlar bugün.
Soylu hanımlar, açlıktan perişan,
Kasaplar yedikçe şişiyor.

Adamın kardeşini öldürüyorlar da gözünün önünde
Kendi canını kurtarmak için kaçıyor.



Eski Uygarlıkların Şiirleri
Mısır Şiiri

Sait Talât Halman
Türkiye İş Bankası Yayınları
S.39
Derleyen: Ayhan Görür