24 Şubat 2007

El Libertador...Mustafa Kemal Atatürk - Simon Bolivar



Hello, from Turkey!

Freedom is my character!
The peace at home, peace at the World!

Özgürlük benim karakterimdir!

Yurtta barış, dünyada barış!

El Libertador
Mustafa Kemal ATATÜRK



El Libertador
Simon Bolivar

Simón José Antonio de la Santísima Trinidad Bolívar was born in Caracas on July 24, 1783, to don Juan Vicente Bolívary Ponte and doña Maria de la Concepción Palacios y Blanco. An aristocrat by birth, Simón Bolívar received an excellent education from his tutors, especially Simón Rodríguez. Thanks to his tutors, Bolívar became familiar with the works of the Enlightenment as well as those of classical Greece and Rome.
By the age of nine, however, Bolívar lost both his parents and was left in the care of his uncle, don Carlos Palacios. At the age of fifteen, don Carlos Palacios sent him to Spain to continue his education.
Bolívar left for Spain in 1799 with his friend, Esteban Escobar. En route, he stopped in Mexico City where he met with the viceroy of New Spain who was was alarmed with the young Bolívar argued with confidence on behalf of Spanish American independence. Bolívar arrived in Madrid on June of that same year and stayed with his uncle, Esteban Palacios.
In Spain, Bolívar met Maria Teresa Rodríguez del Toroy Alaysa whom he married soon afterwards in 1802. Shortly after returning to Venezuela, in 1803, Maria Teresa died of yellow fever. Her death greatly affected Bolívar and he vowed never to marry again. A vow which he kept for the rest of his life.
After losing his wife, Bolívar returned to Spain with his tutor and friend, Simón Rodríguez, in 1804. While in Europe he witnessed the proclamation of Napoleon Bonaparte as Emperor of France and later the coronation of Napoleon as King of Italy in Milan. Bolívar lost respect for Napoleon whom he considered to have betrayed the republican ideals. But it was in while in Italy that Bolívar made his famous vow atop Mount Aventin of Rome to never rest until America was free.
Bolívar returned to Venezuela in 1807 after a brief visit to the United States. In 1808 Napoleon installed his brother, Joseph, as King of Spain. This launched a great popular revolt in Spain known as the Peninsular War. In America, as in Spain, regional juntas were formed to resist the new king. Unlike the Spanish junts, however, the American juntas fought against the power of the Spanish king, not only the person of Joseph Bonaparte.
That year, the Caracas junta declared its independence from Spain and Bolívar was sent to England along with Andrés Bello and Luis López Mendez on a diplomatic mission. Bolívar returned to Venezuela on June 3, 1811, and delivered his discourse in favor of independence to the Patriotic Society. On August 13 patriot forces under the command of Francisco de Miranda won a victory in Valencia.
On July 24, 1812, Miranda surrendered after several military setbacks and Bolívar soon had to flee to Cartagena. From there, Bolívar wrote his famous Cartagena Manifesto in which he argued that New Granda should help liberate Venezuela because their cause was the same and Venezuela's freedom would secure that of New Granada. Bolívar received assistance from New Granada and in 1813 he invaded Venezuela. He entered Merida on May 23 and was proclaimed "Libertador" by the people. On June 8 Bolívar proclaimed the "war to the death" in favor of liberty. Bolívar captured Caracas on August 6 and two days later proclaimed the second Venezuelan republic.
After several battles, Bolívar had to flee once more and in 1815 he took refuge in Jamaica from where he wrote his Jamaica Letter. That same year, Bolívar traveled to Haiti and petitioned its president, Alexander Sabes Petión, to help the Spanish American cause. In 1817, with Haitian help, Bolívar returned to the continent to continue fighting.
The Battle of Boyaca of August 7, 1819 resulted in a great victory for Bolívar and the army of the revolution. That year, Bolívar created the Angostura Congress which founded Gran Colombia (a federation of present-day Venezueal, Colombia, Panama, and Ecuador) which named Bolívar president. Royalist opposition was eliminated during the following years. After the victory of Antonio José de Sucre over the Spanish forces at the Battle of Pichincha on May 23, 1822, all of northern South America was liberated. With that great victory, Bolívar prepared to march with his army across the Andes and liberate Peru.
On July 26, 1822, Bolívar met with José de San Martín at Guayaquil to discuss the strategy for the liberation of Peru. No one knows what took place in the secret meeting between the two South American heroes, but San Martín returned to Argentina while Bolívar prepared to fight against last Spanish bastion in South America.
In 1823 Bolívar took command of the invasion of Peru and in September arrived in Lima with Sucre to plan the attack. On August 6, 1824, Bolívar and Sucre jointly defeated the Spanish army in the Battle of Junín. On December 9 Sucre destroyed the last remnant of the Spanish army in the Battle of Ayacucho, eliminating Spain's presence in South America.
On August 6, 1825, Sucre called the Congress of Upper Peru which created the Republic of Bolivia in honor of Bolívar. The Bolivian Constitution of 1826, while never enacted, was personally written by Bolívar. Also in 1826, Bolívar called the Congress of Panama, the first hemispheric conference.
But by 1827, due to personal rivalries among the generals of the revolution, civil wars exploded which destroyed the South American unity for which Bolívar had fought. Surrounded by factional fighting and suffering from tuberculosis, El Libertador Simón Bolívar died on December 17, 1830.

Simon Bolivar

Derleyen: Ayhan Görür

Tao'yu yaşamak...Chuang Tzu


Hello, from TURKEY!


Kinkaku

"


Bostan kuyusu

Zi Gong, Qu ülkesine gitmiş, oradan da Zin'e geçmişti. Yolda, Han ırmağı yöresinde bostanını sulayan bir ihtiyar gördü. Adamcağız her seferinde kuyunun dibine iniyor, bir bakraç suyla tekrar yukarı tırmanıyor, bununla sebzelerini suluyordu. Tüm gücüyle, pek az iş çıkarıyordu.
Zi Gong ihtiyara dedi ki: "Bir araç var ki, onunla pek az bir emekle bir günde yüzlerce tarhı sulayabilirsiniz. Bunu kullanmak istemez miydiniz?" İhtiyar doğruldu: " Nasıl olacakmış bu iş? " Zi Gong anlattı: "Uzun bir sırıktan bir kaldıraç yaparsınız, arkasına bir ağırlık bağlarsınız, önü hafife kalır. -Bununla kısa zamanda istediğiniz kadar su çekersiniz."



İhtiyar
öfkeyle güldü:
"Benim ustam derdi ki,

makine ile çalışanın yaptığı iş de makineleşir.
Yaptığı iş makineleşenin kalbi de de makineleşir.
Kalbi makineleşenin saflığı, basitliği gider.
Saflığını yitiren kişi huzursuz olur.
Huzursuzluk ise Tao'yu yaşamayı engeller.
O sizin yaptığınız türden araçları bilmez değilim;
ama bunları kullanmaktan utanç duyarım! "


Zi Gong
kızardı ve sustu. Bostancı sordu: "Siz kimsiniz beyim?" Zi Gong, "Ben Konfüçyüs'ün öğrencilerindenim," diye cevap verdi.
Bostancı başını salladı: "Demek siz eski zamanların kutlu kişilerine özenen büyük âlimlerdensiniz. Halktan üstün oldukları ile övünüp, iyi bir isim yapma kaygısı içinde yanıp tutuşanlardan. Derin bilginizi bir yana atıp çözüm reçetelerinizi bir unutabilseydiniz, belki bir şeyler yapabilirdiniz.
Ama siz kendinizi bile düzeltemezken nasıl olup da dünyayı düzelteceksiniz? Gidin işinize efendi, alıkoymayın beni işimden.
Zi Gong ölü gibi bembeyaz kesilmişti. Ne yaptığını bilmez bir halde yola çıktı. Ancak üç saat durmadan yürüdükten sonra biraz kendine gelebildi.
Öğrencileri sordular: "Kimdi o ihtiyar, usta? Onunla konuştuktan sonra renginiz attı. Bütün gün kendinizi toplayamadınız! Ne söyledi size?" Zi Gong dedi ki: "Şu dünyada ustamızdan başka büyük adam yoktur sanırdım. Şimdi anladım ki bir de bu bostancı ihtiyar varmış.
Ustamız, geçmiş devirlerin kutlularının Yol'una göre insanın az güçle çok iş yapması gerektiğini öğretmişti bana. Oysa şimdi gördüm ki, hiç de doğru değilmiş bu.
Şu adam halkın arasına karışmış yaşıyor da, kimse bilmiyor nereden gelip nereye gittiğini. Ne kadar güçlü ve gerçek bir yetkinlik. Onun yüreğinde başarıya, kazanca, ustalığa, hünere yer yok. İstemediği şeyi yapmıyor; anlayışına uymayan yolda gitmiyor. Tüm dünya onu onurlandırsa, başını çevirip bakmayacak. Tüm dünya onu aşağılasa, üzerinde durmaya değmez, önemsiz bir şey olarak görecek. Dünyanın övgüsünün ve yergisinin böylesi üstünde olan kişi, Te'si tam bir insandır. Onun önünde ben kendimi rüzgârın ve dalgaların oradan oraya savurduğu yaprakmışım gibi, basit bir köylüymüşüm gibi duyumsadım.
Lu'ya dönünce olup biteni Konfüçyüs'e anlattı. Konfüçyüs dedi ki: "O adam en eski devirlerin ilkelerine göre yaşıyor demek. Bir'e varmış, İki'yi bilmek istemiyor. İç dünyasını düzene koymuş, dış dünya hakkında bir şey duymak istemiyor. Böylesine özü bulmuş, bölünmezle bir olmuş,
edimsizlikte kalıp doğasını sağlamlaştıran, tinsel gücüne hâkim, yine de en alttakiler arasında dolaşıp onlara karışan birinden korkmakta haklıydın elbette. Senin kadar ben de o en eski devirlerin ilkelerini anlamakta acizim." (12,II)

Chuang Tzu

Taoculuk Üzerine, Meseller-Diyaloglar
Çeviren: Ömer Tulgan ,Yol Yayınları

Sayın Ömer Tulgan'a teşekkürler...
Derleyen: Ayhan Görür

20 Şubat 2007

Gerçek benlik üzerine...Hande Görür


* * *

* * *

Hayatın gerçek doğası;
ruh, akıl ve sevgiden oluşan bir bütündür...
Ayhan Görür

"


İnsanları olayların içinde tanı!
Atasözü

"

Gerçek benlik üzerine...


Ortak bir olay
yaşamadan,
kişileri

gerçekten tanıdığını
hiçbir zaman
söyleme.
Gerçek benlik
olayların altında gizlidir.

Hande Görür
Derleyen: Ayhan Görür

18 Şubat 2007

Ne Yapmalı-Johann Wolfgang von GOETHE

Hello, from Turkey!


Goethe
Beherzigung
Ach, was soll der Mensch verlangen?
Ist es besser, ruhig bleiben?
Klammmernd fest sich anzuhangen?
Ist es besser, sich zu treiben?

Soll er sich ein Haruschen bauen?
Soll er unter Zelten leben?
Soll er auf die Felsen trauen?
Selbest die festen Felsen beben.

Eines schickt sich nicht für alle!
Sehe jeder, wie ers treibe,
Sehe jeder, wo er bleibe,
Und wer steht, das er nicht falle!


Yüreklemdirme
Acaba insan ne istemeli?
Sakin kalmak mıdır en iyisi?
Bir yere sarılmak mıdır en güvenlisi?
Kendini akıntıya bırakmak mıdır en ehveni?

Bir kulübecik mi yapmalı insan kendine?
Yoksa tepesine bir çadır mı dikmeli?
Kayalara mı güvenmelidir sırt çevirip hepsine?
En sağlam kayalar bile sarsılır depremde.

Yoktur herkes için uygun olanı!
Herkes kendi yolunu bulmalı,
Herkes çatısını kendi çatmalı,
Ve duran, düşmemeye bakmalı!


Johann Wolfgang von GOETHE
Yarat Ey Sanatçı
Şiirler, Roma Ağıtları, Akhilleus
Çeviri: Ahmet Cemal
Derleyen: Ayhan Görür

15 Şubat 2007

Veilchen, Menekşe...Johann Wolfgang von GOETHE

* * *
Johann Wolfgang von GOETHE

Das Veilchen

Ein Veilchen auf Wiese stand,
Gebückt in sich und unbekannt;
Es war ein herzigs Veilchen.
Da kam eine junge Schaferin
Mir leichtem Schritt und munterm Sinn
Daher, daher,
Die Wiese her, und sang.

Ach! denkt das Veilchen, war ich nur
Die schönste Blume der Natur,
Ach,nur ein kleines Wei
lchen,
Bis mich das Liebchen abgepflückt
Und an dem Busen matt gedrückt!
Ach nur, ach nur
Ein Viertstündchen lang!

Ach! aber ach! das Madchen kam
Und nicht in acht das Veilchen nahm;
Ertrat das arme Veilchen.

Es sank und starb und freut' sich noch:
Und sterb' ich denn, so sterb' ich doch
Durch sie, durch sie,
Za ihren Füsen doch.


Menekşe
Çayırda bir menekşe açmıştı
Öylece boynunu bükmüş ve kimseciklerin bilmediği;
Bir menekşecik, sevimli mi sevimli,
Derken genç bir çoban kız geldi,
Hafif adımlarla ve neşeli mi neşeli,
Ta oralardan, oralardan
Çayıra ve şarkılar söyledi.


Ah, diye düşündü menekşe,
Doğadaki en güzel çiçek olsaydım keşke,
Ah, yalnızca kısacık bir an boyunca,
Ta ki şu sevgili beni kopartsın
Ve iyice göğsüne bastırsın!
Ah, yalnızca, evet yalnızca
Bir çeyrek saat boyunca!

Gelgelelim, ah, ne yazık! Genç kız geldi
Ve ona hiç dikkat bile etmedi,
Ezdi atağının altında zavallı menekşeyi.

O ise yere yığılıp öldü ve bir de sevindi ölürken;
Ve ölüyorsam eğer şimdi, yine de onun elinden,
Onun elinden, onun elinden,
Ayrılmadan ayaklarının dibinden.


Johann Wolfgang von Goethe
Yarat Ey Sanatçı
Şiirler, Roma Ağıtları,Akhilleus
Çeviren: Ahmet Cemal
Derleyen: Ayhan Görür

12 Şubat 2007

Sonnets...William Shakespeare






William Shakespeare
SONNETS
55
Not marble not the gilded monuments
Of princes shall outlive this pow'rful rhyme;
But you shall shine more bright n these contents.
Than unswept stone,besmear'd with sluttish time.
When wasteful war shall statues overturn,
And broils root out the work of masonry,
Nor Mars his sword nor war's quick fire shall burn
The living racord of your memory.
'Gainst death and all-oblivious enmity
Shall you pace forth; your praise shall still find room,
Even in the eyes of all posterity.
That wear this world out to the ending doom.

So, till the judgment that yourself arise,
You live in this, and dwell in lovers' eyes.


Ne mermer ne soylu beylerin yaldızlı anıtları
Bu güçlü dizelerden daha uzun yaşayacak.
Kahpe zaman toza bular, silerken taş yapıları bir bir,
İşte burda günden güne parlayacaksın sen.
Savaş tüm hoyratlığıyla alaşağı edecek heykelleri gene;
Taşçıların bunca emeğini gene kökleyip götürecek alevler.
Ama ne o yalazı tez alevler, ne Mars'ın kılıcı dokunabilecek
Senin anılarının yaşayan kayıtlarına.
Ölüme ve anılarla savaşını sürdüren unutkanlığa karşı
İlerleyeceksin adım adım; adın dillerde dolaşacak.
Gün olacak, sonu gelecek dünyanın,
Ve o güne erişmiş olacak senin övgülerin.

Kıyamet günü geldiğinde dirilip doğruluncaya dek
Bu dizelerde yer alacak ve sevenlerin gözünde

yaşayacaksın.

William Shakespeare
THE SONNETS
SONELER
Çeviri: Saadet Bozkurt-Bülent Bozkurt

Derleyen: Ayhan Görür

2 Şubat 2007

Güzellik, iyilik ve yanılsama...Leo Tolstoy

* * * Leo Tolstoy


" Güzelliğin iyilik olduğu
yanılsamasının
bu kadar doğru olması
hayret vericidir... "
Hande & Barış çevirisi...
Derleyen: Ayhan Görür

Komşumuz...Onur Görür

Komşumuz...
Photograph, Onur Görür
www.onur.spaces.live.com


"
Derleyen: Ayhan Görür

Zerâfet...Onur Görür

* * * *
Zerâfet, Munich
by Onur Görür
www.onur.spaces.live.com


"
Derleyen:Ayhan Görür

Uyum...Onur Görür

* * *

Uyum

Photograph, Onur Görür
www.onur.spaces.live.com
U Y U M

boşluğa bulut buluta yağmur
yağmura toprak ne güzel uymuş

gündüze güneş güneşe tarla
tarlaya başak ne güzel uymuş

başağa buğday buğdaya insan
insana emek ne güzel uymuş

emeğe eylem eyleme yürek
yüreğe sevgi ne güzel uymuş

Bülent Ecevit

Derleyen: Ayhan görür

1 Şubat 2007

Be, Ol... Mevlâna



Mevlâna Celâleddin Rumî

MEVLÂNA'nın yedi öğüdü

"
Cömertlik ve yardım etmede akarsu gibi ol.
" Şevkat ve merhamette güneş gibi ol.
" Başkalarının kusurunu örtmede gece gibi ol.
" Hiddet ve asabiyette ölü gibi ol.
" Tevazu ve alçak gönüllülükte toprak gibi ol.
" Hoşgörülükte deniz gibi ol.
" Ya olduğun gibi görün ya göründüğün gibi ol.

Seven advice of MEVLÂNA

" In generosity and helping other be like a river.
" In compassion and grase be like sun.
" In concealing others' faults be like night.
" In anger and fury be like death.
" In modesty and humility be like earth.
" In tolerans be like a sea.
" Either exist as you are or be as you look.


Derleyen: Ayhan Görür