24 Şubat 2007

Tao'yu yaşamak...Chuang Tzu


Hello, from TURKEY!


Kinkaku

"


Bostan kuyusu

Zi Gong, Qu ülkesine gitmiş, oradan da Zin'e geçmişti. Yolda, Han ırmağı yöresinde bostanını sulayan bir ihtiyar gördü. Adamcağız her seferinde kuyunun dibine iniyor, bir bakraç suyla tekrar yukarı tırmanıyor, bununla sebzelerini suluyordu. Tüm gücüyle, pek az iş çıkarıyordu.
Zi Gong ihtiyara dedi ki: "Bir araç var ki, onunla pek az bir emekle bir günde yüzlerce tarhı sulayabilirsiniz. Bunu kullanmak istemez miydiniz?" İhtiyar doğruldu: " Nasıl olacakmış bu iş? " Zi Gong anlattı: "Uzun bir sırıktan bir kaldıraç yaparsınız, arkasına bir ağırlık bağlarsınız, önü hafife kalır. -Bununla kısa zamanda istediğiniz kadar su çekersiniz."



İhtiyar
öfkeyle güldü:
"Benim ustam derdi ki,

makine ile çalışanın yaptığı iş de makineleşir.
Yaptığı iş makineleşenin kalbi de de makineleşir.
Kalbi makineleşenin saflığı, basitliği gider.
Saflığını yitiren kişi huzursuz olur.
Huzursuzluk ise Tao'yu yaşamayı engeller.
O sizin yaptığınız türden araçları bilmez değilim;
ama bunları kullanmaktan utanç duyarım! "


Zi Gong
kızardı ve sustu. Bostancı sordu: "Siz kimsiniz beyim?" Zi Gong, "Ben Konfüçyüs'ün öğrencilerindenim," diye cevap verdi.
Bostancı başını salladı: "Demek siz eski zamanların kutlu kişilerine özenen büyük âlimlerdensiniz. Halktan üstün oldukları ile övünüp, iyi bir isim yapma kaygısı içinde yanıp tutuşanlardan. Derin bilginizi bir yana atıp çözüm reçetelerinizi bir unutabilseydiniz, belki bir şeyler yapabilirdiniz.
Ama siz kendinizi bile düzeltemezken nasıl olup da dünyayı düzelteceksiniz? Gidin işinize efendi, alıkoymayın beni işimden.
Zi Gong ölü gibi bembeyaz kesilmişti. Ne yaptığını bilmez bir halde yola çıktı. Ancak üç saat durmadan yürüdükten sonra biraz kendine gelebildi.
Öğrencileri sordular: "Kimdi o ihtiyar, usta? Onunla konuştuktan sonra renginiz attı. Bütün gün kendinizi toplayamadınız! Ne söyledi size?" Zi Gong dedi ki: "Şu dünyada ustamızdan başka büyük adam yoktur sanırdım. Şimdi anladım ki bir de bu bostancı ihtiyar varmış.
Ustamız, geçmiş devirlerin kutlularının Yol'una göre insanın az güçle çok iş yapması gerektiğini öğretmişti bana. Oysa şimdi gördüm ki, hiç de doğru değilmiş bu.
Şu adam halkın arasına karışmış yaşıyor da, kimse bilmiyor nereden gelip nereye gittiğini. Ne kadar güçlü ve gerçek bir yetkinlik. Onun yüreğinde başarıya, kazanca, ustalığa, hünere yer yok. İstemediği şeyi yapmıyor; anlayışına uymayan yolda gitmiyor. Tüm dünya onu onurlandırsa, başını çevirip bakmayacak. Tüm dünya onu aşağılasa, üzerinde durmaya değmez, önemsiz bir şey olarak görecek. Dünyanın övgüsünün ve yergisinin böylesi üstünde olan kişi, Te'si tam bir insandır. Onun önünde ben kendimi rüzgârın ve dalgaların oradan oraya savurduğu yaprakmışım gibi, basit bir köylüymüşüm gibi duyumsadım.
Lu'ya dönünce olup biteni Konfüçyüs'e anlattı. Konfüçyüs dedi ki: "O adam en eski devirlerin ilkelerine göre yaşıyor demek. Bir'e varmış, İki'yi bilmek istemiyor. İç dünyasını düzene koymuş, dış dünya hakkında bir şey duymak istemiyor. Böylesine özü bulmuş, bölünmezle bir olmuş,
edimsizlikte kalıp doğasını sağlamlaştıran, tinsel gücüne hâkim, yine de en alttakiler arasında dolaşıp onlara karışan birinden korkmakta haklıydın elbette. Senin kadar ben de o en eski devirlerin ilkelerini anlamakta acizim." (12,II)

Chuang Tzu

Taoculuk Üzerine, Meseller-Diyaloglar
Çeviren: Ömer Tulgan ,Yol Yayınları

Sayın Ömer Tulgan'a teşekkürler...
Derleyen: Ayhan Görür

Hiç yorum yok: