10 Şubat 2018

Son Tahlilde...Enver ERCAN

 



ENVER ERCAN
Son Tahlilde

tahlil sonuçları gelince
doktor yine çağırdı bizi
kızım biraz üzgündü
benim moralim iyi

kafama takılan soruyu
hemen sordum tabii
bu kışı çıkarır mıyım doktor?
"merak etme, hemen ölmezsin" deyince

keyfim iyice yerine geldi

tekrar raporlara baktı uzun uzun
sonra yüzüme
garibine gitmişti keyifli halim

doktor bey dedim
ben bu dünyadan
hafif adımlarla
ve gülümseyerek
geçip gitmek isterim

ENVER ERCAN

Derleyen: Ayhan Görür



18 Mayıs 2017

7.Türkan Saylan Sanat ve Bilim Ödülleri/8.Anma Töreni

*




* * *

Arife KALENDER
* * *

KAPILAR

kapılar ilkin nereye açılırsa
gördüm kapanır, ne ilki ne sonu var

ağladım bir filmde, bana değdi kurşunlar
sustu ağzım yanıyordu ormanlar

tarihi kundakladım, beni aramadılar
kundakçının kadın olduğunu belki de ummadılar

şeytan bende yaşarmış, öyle buyurmuştular
bir erkeği kandırdım, can yaktım inanmazlar

güven ve ihanet mahkemesinde kim ise yargıç
ten mi suçlu, tin mi suçlu ey onları soranlar

erdemin aşka mı altına mı meyli var
erdem hangi zindanlarda kaybolur, ihanet sunar

harfleri ödünç aldım ölümden yaşamlardan
yazsam kalem, söylesem dilim yanar

ben buraya aklı boş, yüreği yavan gelmedim
gelene kadar bentler yıktı içimdeki feryatlar

bekçi aradı gecemin yollarını
hırsların hırsızlığını yaptım, beni bağışlasınlar

işte çaldıklarım diyorum ortada her şey
selin topraktan, yağmurun aldığı kadar

katlara indim, çıktım katlardan yukarıya
katran soluduğum yolda temyiz bekliyordu umutlar

görülür fotoğrafı unutulmuş albümde
kimileri göçer gider, göçmezlere varırlar

göçmezlerin delisi kim, kimdir gecelerde çıplak
tanrılar zamanın yerlisidir, şairdir uyumazlar


Arife KALENDER
***
Derleyen: Ayhan Görür


3 Mart 2017

16 Kasım 2016

Sen Yoksun...Aziz Nesin


***

                                                     Fotograf: Ayhan Görür

SEN YOKSUN

Sen yoksun...
Boşuna yağıyor yağmur...
Birlikte ıslanmayacağız ki...

Boşuna bu nehir...
Çırpınıp pırpırlanması...
Kıyısında oturup göremeyeceğiz ki...

Uzar uzar gider...
Boşa yorulur yollar...
Birlikte yürüyemeyeceğiz ki...

Özlemler de ayrılıklar da boşuna
Öyle uzaklardayız...
Birlikte ağlayamayacağız ki...

Seviyorum seni boşuna...
Boşuna yaşıyorum
Yaşamı bölüşemeyeceğiz ki...


Aziz Nesin
***
Derleyen: Ayhan Görür

21 Aralık 2014

Belki Ölüm -Talât Sait HALMAN


Fotograf, Ayhan Görür

Belki Ölüm


Tırpanla değil

Azıcık sevgi uman bir öksüz gibi
Ürkek gelecek
Belki ölüm.

Erişilmez ufukları

Unutmuş bir lübelül,
Yorgun.

Belki ölüm

Bir aşk fısıltısı gibi
Gelecek usulcacık,
Tozpembe.
.
Melteme boyun eğmiş
Bir başak,
Ağlayan menekşe.

Okşayacak belki
Yumuşacık gülücükleriyle
Bir gülyanaklı bebeğin.

Belki ölüm

Hiç ölmeyecek bir umut
Cenneti cehennemi sezmeyerek
İncecikten büyüyen
Görkemli tohum.

Talât Sait HALMAN

Ümit Harmanı

lübelül, ( İng.Daddy Long Legs) sivrisineğe benzeyen, çok ince bacakları olan, çok bacaklı, çifleşince öldüğü söylenen, uçucu bir hayvan.

Derleyen: Ayhan GÖRÜR

15 Mart 2013

Biz o yağmur kuşağı çocuklarıydık...Prof.Dr.Yıldız Tümerdem



İpek Görür, Fotoğraf: Onur Görür
      *  *   *
Biz o yağmur kuşağı çocuklarıydık
       
Bilgi bereket olur
Birikirdi beyinlerimize
Sevgi bulut olur
                  Yağardı yüreklerimize...
    
Emek yağmur olur
             Yağardı topraklarımıza…
   
Biz o yağmur kuşağı çocuklarıydık
       Kar taneleri olurduk
Kış günlerini dolu dolu yaşardık
           Çığ olurduk
Sarp kayalıklardan kopup gelen
            Sonra da
Güneşin ışıkları ile eriyerek
      Nehirlere karışırdık
      Sel olurduk coşkulu
Çavlan olurduk gür sesimizle
Gözeleri doldururduk
Akardık çeşmelerimizden
Ulaşırdık tertemiz denizlerimize...

Kıraç topraklarımıza can verirdik
Başak olurduk tarlalarımıza
Ürün olurduk bağlarımıza
Ağaç olurduk ormanlarımıza
       Maden olurduk dağlarımıza...

Kan olurduk damarlarımızda
       Can olurduk gelişirdik
Analarımızın kucaklarında
    Bacı, kardeş olurduk ocaklarımıza
Can dostu, yoldaş olurduk sofralarımıza...

Biz o yağmur kuşağı çocuklarıydık
          Dürüstlüğü yoğururduk nasırlı ellerimizle
   Toprağı didiklerdik
Bükülmeyen bellerimizle
     Geceyi gündüze katarak
Yaşardık yüksünmeden...

Karanlığa gün ışığına
       Aydınlığı
Gezegenler ötesi parlaklığa taşırdık
Boşa gitmezdi çabalarımız   
       Işırdı evrenimiz

Sevgi olurduk, aşk olurduk
Ekmek olurduk, aş olurduk
      Savaşsız barışı
 Getirirdik Ülkemize / evrendekilere...

Biz o yağmur kuşağı çocuklarıydık
Ne kadın bilirdik kendimizi ne erkek
               Sevgimiz
Tandırlarımızda pişen ekmeğimizdi
Mis kokulu, sıcacık...

Yüreğimizdi ocaklarımızı söndürmeyen
       Kor ateş olurduk
Alev olurduk
            Duman olur
 Tüterdik bacalarımızdan
         İnce ince...

Kâğıtsız, kalemsiz
Yazardık öykülerimizi
       Ciltlere sığmazdık...
Bir ufuktan ötekine koşardık
     Durup dinlenmeden
Ulardık bilgimize yenilerini
       İğnesiz, ipliksiz...

Yürekliydik her birimiz
      Dağları delerdik, toprağı bellerdik
          Yolları düz ederdik 
              İstediğimizde...

Hep yürekli olduk
Sevginin eksilmediği o günlerde
      Birlikteliğimizle...

Biz o yağmur kuşağı çocuklarıydık
Hep böyle kalalım istedik
Hep böyle eskimeden

Yok edemedi bizi acımasız yıllar
En azından ödün vermedik
    Öz benliğimizden ve de değişmez ilkelerimizden...

Kırmızı Kaplı Günlük- Ankara Tıp 


Prof.Dr.Yıldız Yümerdem



Derleyen: Ayhan Görür

7 Mart 2013

Kalma gel ne olur gurbet ellerde -Sevim KAPTANA

 
 
 
 RAST ŞARKI
 
Söz    : Sevim KAPTANA
Beste : Süleyman MERTKANLI
Usulü: Sofyan
                                                                          
Kalma gel ne olur gurbet ellerde
Yaşamak isterim yalnız seninle
Kıskanır şu gönlüm gözümden bile
Korkarım başkası sevmesin diye

Seninle beraber olsamda her an
Çözemem özlemim nedendir diye
Söylemem aşkımı duyurmam ele
Seni bir başkası sevmesin diye

Aklımda fikrimde gönlümde gözde
Seninle olmamız kalmasın sözde
Kıskanır şu gönlüm gözümden bile
Korkarım başkası sevmesin diye


Sevim Kaptana
 Derleyen: Ayhan Görür

26 Eylül 2012

Bir yolun varsa gidilecek, sona bırakma -Can Yücel


*  *  *
Bir Yolun Varsa Gidilecek Sona Bırakma

Bir yolun varsa gidilecek, sona bırakma.
Bir sözün varsa dilden yüreğe, hiç susma.

Görmen gerekiyorsa birini, git yanına.
Okşaman gereken bir yürek varsa, esirgeme elini.
Hayat çok zalim.

An gelir;
Elini, gözünü, yolunu, yüreğini alır senden.
O zaman istesen de
Dokunamaz,
Göremez,
Gidemez,
Söyleyemez olursun.

                         Can Yücel  


* * *
Derleyen :Ayhan Görür  

7 Eylül 2012

Mizah ve Alay/Carlo Cıpolla

Mizah ve Alay
* * *
Ridentem dicere verum quid vetat
İnsanın gerçeğe gülmesini kim yasaklayabilir?
Horatius, Satirae, I,I, 24-25
...

  • Yaşam ciddi, genellikle acıklı, bazen de gülünçtür.
  • İlkçağda Yunanlılar yaşamın trajik anlamının derin-lemesine gözlemliyorlar ve işliyorlardı.
  • Genellikle işin daha çok pratik yanını düşünen Roma-lılar, ortada bir trajedi görmüyorlar, ama yaşamın cid-di olduğunu kabul ediyorlardı.
  • Mizah, mizaçla yakından bağlantılıdır, ruh dengesi ve beden erinci temeli üzerine sağlamca oturmuş, ince hassas ve mutlu bir zihin  yeteneğiyle ilgilidir.
  • Açıkca mizah, gerçeğin gülünç yanını ortaya çıkaran, betimleyen, zeki, ince ve hassas yetenektir. Hatta bundan da ileridir.
  • Her şeyden önce (.) mizah düşmanca bir tavır değil, derin ve genellikle hoşgörülü, insancıl bir içtenlik içermelidir.
  • Gülünç olanı kavrama, beğenme ve ifade etme an-lamına gelen mizah insanlarda oldukça seyrek görülen bir niteliktir.
  • Mizah içinde yer aldığı sözlü ifadenin  titiz ve çok özel seçimiyle öylesine sıkı bağlantılıdır ki, bir dilden öbürüne çevrilmesi güçtür. Şunu da belirtmek gerekir ki, içinde yer aldığı, üretildiği kültürün nitelikleriyle öylesine etkilenmiştir ki, farklı bir kültürel çevreye aktarılınca genellikle anlaşılmaz bir hal alır.
  • Mizah alaydan farklıdır. Alay edildiği zaman insan başkalarına güler. Mizah söz konusu olduğunda, insan başkalarıyla birlikte güler. 
  • Alay gerilim ve çatışmalar doğurur. Mizah ölçüsünde ve doğru zamanda kullanılırsa (eğer ölçüsünde ve doğru zamanda kullanılmazsa zaten mizah olmaz
    • gerilimleri ortadan kaldırmak, son derece üzücü durumları çözmek, insan ilişkilerini ve bağıntılarını kolaylaştırmak için mükemmel ilâçtır. 
  • Kesin kanım şudur ki ne zaman mizah yapma fırsatı karşımıza çıkarsa, bu fırsatın kaçmamasına çalışmak toplumsal bir görevdir
  • ...
Tre Storie Extra Vaganti
Allegro ma non troppo
Neşeli Öyküler
Carlo Cıpolla
s.57-59
Tarih Vakfı Yurt Yayınları
***
Derleyen:Ayhan Görür

31 Ağustos 2012

Seçmesini Bilirsen -Prof.Dr.Yıldız Tümerdem

İpek Görür
fotoğraf, Seda Yörükgil
Seçmesini Bilirsen

Bir sokak çıkmazıdır
bize sunulan zorlu yaşam
önümüzde taştan bir duvar
yeri gelince kolayca yıkılan

gücün varsa
üstesinden gelirsin
tüm zorlukların
yoksa atlaman gerekir

uçuruma açılan
o anlaşılmaz duvardan

seçmesini bilirsen
bir sokak lambasıdır
ışığı sönmeyen

dingin yaşam
ilkelerinle aydınlanır
yürüdüğün yolun

gece gündüz/sabah akşam

kıraçsa bilgin
yoksulsa özgüvenin
kör kandilli yaşamında
bulamazsan öz yolunu
şaşırırsın/yalpalarsın
bir başına
bir ağacın gölgesine 

sığınaraktan

deli esen bir rüzgarın
getirdiği
yağmur damlaları ile
sırılsıklam olursun
buruşmuş ellerinde

işe yaramaz düşlerinle
paslanmış tenekeden kukla gibi
boş beyinle kalakalırsın
öylece...öylece



Prof.Dr.Yıldız Tümerdem
* * *

Derleyen: Ayhan Görür

28 Ağustos 2012

İkilem -Ben Sendeyim/ Sen Bende, Prof.Dr.Yıldız Tümerdem



İkilem -Ben Sendeyim / Sen Bende

Ben iki kişi tanıdım özümdeki bende
Biri ben, diğeri de benden öte sen

Düş evreninde yaşarım ben
Oysa yaşam gerçeklerde gizli, dersin sen
Beni üzebilecek ne varsa tümüne
Gülüp geçivermeyi yeğlerim ben
Dört mevsimdeki kaygısızlığım da,
Besbelli, çılgınlığım da bu yüzden

Düşünce ülkesinin düşünürüsün sen
Dört mevsimlik yaşam için
Kaygılı, kuşkulu, sağduyulusun 

Yeşile sevdalıyım ben
Tutkum doğadan yanadır hep
Bülbülün sesi, gülün güzelliğidir beni büyüleyen  
Gökyüzüdür benim yaşam evrenim
Mavili beyazlıdır öz renklerin

Yaşamı, fazla ciddiye alırsın sen 
Hem sağduyulusun, hem de her şeyi bilen
Nedense hem değerli, hem de anlamlı bulursun
Yirmi dört saatlik yaşam döngü gününü
Kendi etrafında dönüp dursa bile bu evren


Yaşamın özü sevmektir, dersin sen
İlkedir senin için, bilgiye dayalı davranışın özü
Değerlidir senin için yaşadığın evren

Ben iki kişi tanıdım sende; biri ben / doğaya tutkulu
Diğeri de sen / yaşamı seven, yaşamın değerini bilen
Duygulardan uzak; dümdüz çizgilerle, gerçeği çizen
             
Aslında; ikimiz de iyiye, güzele sevdalıyız
Yanlışa kapı kapatırız, hep doğrudan yanayız
Birbirimize de her zaman içten saygılıyız

Ben iki kişi tanıdım bende; biri benle karışık sen
Diğeri de senle karışık, beni ben yapan; ben…

Günlük- Ankara-Hacettepe; Ben Sendeyim / Sen Bende

Prof.Dr.Yıldız Tümerdem 
*  * *
Derleyen: Ayhan Görür  


22 Mart 2012

İlk Kez Tadıyla -Mehmet Başaran



İLK KEZ TADIYLA
Duyuyorum etimdem
Bir parça kopar gibi
Duyuyorum "şimdi"
"Geçmiş" olacak birazdan
Tortusu kalacak
Uzaklaşanın
Değişeceğiz ikimiz de

"Bıldır yağan kar nerde"
Akıp gidiyor ırmak
Kendini yenileyerek
Acıları sevinçleriyle
Bir "ilk gündür" her gün
"Bir son gün"
Bir daha asla yaşanmayacak

Bu yüzden güzelim
Yeniden başlamalı sevişmeye
Doğan günle
Yollara kırlara
Yeniden
"İlk kez" tadı olmalı
Son öpüşte bile


Mehmet Başaran


Derleyen: Ayhan Görür

9 Ocak 2012

ATATÜRK'ün ölümü ve Ankara İngiltere Büyükelçisi PERCY LORAINEA mesajı...




Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK



1881 - 1938

* * *

Subject: "40 Yil Boyunca Açıklanmayacak" damgası vurulan gizli mektubun tam metnidir .

To: Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk'ün ölümünden 15 gün sonra dönemin İngiltere Büyükelçisi Percy Loraine'in Londra'ya özel bir kuryeyle gönderdiği ve üzerine "40 Yıl Boyunca Açıklanmayacak" damgası
vurulan mektubun tam metnidir.


G İ Z L İ Telgraf No: 608 İngiltere Büyükelçiliği Ankara, 25 Kasım 1938

Aziz Lordum,

1. Size Mösyö Kemal Atatürk'ün ölümünü bildiren 194 sayılı telgrafı çok derin üzüntüler içinde sunmuştum.

2. Bu belgeye ek olarak, Büyükelçiliğimiz Müsteşar tarafından hazırlanan ve Kemal Atatürk'ün geçmişteki kariyerini içeren belgeyi sizlere sunma onuru yanında, bu yazımda, Atatürk'ün yaptığı işleri övmekten çok, onun kişiliği ve bu ülke insanına ne ifade ettiği konusuna değinmeye çalışacağım. Hiç şüphesiz toplumbilimciler ve tarihçiler onun çalışma hayatı ve yaptıklarıyla ilgilenip ayrıntılı bir çalışma yapacaklardır. Ancak bunların çok azı, Atatürk'ün gerçek kimliğini öğrenmeden hazırlanacaktır ki onu tanımadan yapılacak değerlendirmeler kuşkusuz yanlış olacak ve yanlış yönlendirmelere neden olacaktır.

3. Bu bilginin toplanmasında, ben belki de ayrıcalıklı bir konuma sahiptim. Her ne kadar, rahmetli Cumhurbaşkanı ile çok nadir karşılaşmış olsam da bu görüşmeler diğer diplomatik temsilciliklerinkine nazaran daha sık ve daha uzun olmuştur. Bütün bunlar bir yana, görevimin ilk günlerinden itibaren Atatürk beni bir dost gibi görmüş, benimle görüşmekten memnun olmuş, görüşme fırsatı doğduğunda bundan hoşnut kalmış, karşılıklı konuşmalarımız esnasında ilgi ve dikkati asla azalmamıştır. Galiba onun yeteneklerini ortaya çıkartan becerikli yaklaşımlarım vardı, bu yüzden olsa gerek görüştüğümüz konu hakkındaki fikirlerine ya da o konuyla ilgili sunduğu sonuca karşı çıktığımda benim bu tavrıma direnmezdi. Dolayısıyla, kendi özel kimliğini bana, diğer yabancılara gösterdiğinden daha fazla gösterdiğine inanıyorum.

4. Doğrudan edinilen tecrübelerimi sağlayan kişisel görüşmelerimiz dışında, onu çok yakın dostlarından ve hatta aramızdaki dostluğu gördükten sonra benimle onun hakkında konuşmaya hiç çekinmeyen Kabine'deki bazı Bakanlardan da birçok kez dinleme fırsatım oldu.

5. Atatürk'ün müstesna ve takdire şayan bir şahsiyet olduğunu söylemek pek bir şey ifade etmeyebilir. Ancak gerçekten müstesna ve takdire şayan bir kişiydi, neden bu niteliklere sahip bir şahsiyet olduğunu açıklamaya çalışmalıyım.

6. Sanırım bunu temelde "çift karakterlilik" olarak açıklayabiliriz. Bu ülkede nefret uyandıran ve yasaklanan H.C.Armstrong 'un Grey Wolf(Bozkurt) adlı kitabını okuyan çoğu insan, çok yetenekli; inatçı bir enerjiye sahip ancak insafsız, itici tavırları olan, serkeş mizaçlı, gem vurulmamış zevkleri, ahlak dışı ihtirasları olan; dahası, dostluğu tanımayan bir adamın portresiyle karşılaşmaktadır. Bu tesbiti doğrular görünecek kanıtları toplamak hiç de zor olmayacaktır, ancak şahsen ben, bir insanın bu şekilde tanıtılmasını tamamıyla yanıltıcı buluyorum. Gözle görülen bir dizi kural dışılığı sadece ayrı karakterlilikle anlatabileceğime inanıyorum. Sadece şu veya bu savaşı kazanarak, şu veya bu kanunu çıkararak, harf devrimi yaparak ya da fes giyilmesini yasaklamak veya ülkeyi laik kılarak değil, yüzyıllarca acı çekmiş, ruh karartıcı yönetimler yaşamış bir ırkın dehasına güvenerek, sadece artık kölelik çekilmemesi gerektiğine inandığı için, çok sayıda kuvveti harekete geçirip -bir insanın büyüklüğünün ve sıra dışı görüşünün kanıtı sadece iyiliği ile ölçülebilir- on beş yıl gibi kısa bir sürede bu insan bir çok iyi şey yapmıştır. Gerisi ayrıntıdan ibarettir; sadece dedikoducu zihniyetin üzerinde duracağı ancak bir tarihçinin gerektiği kadarını vereceği ayrıntılar.

7. Atatürk'ün dinamik enerjisi üzerinde durmama gerek yok. Bu enerjinin dayanılmaz gücü, Türk ırkının tarihinde şimdiden önemli bir sayfa olarak yer almıştır. Ancak ben, pek bilinmeyen bir başka özelliğine değinmek istiyorum: Bu da Atatürk'ün doğuştan gelen, belki de farkında olmadan tıpkı sütün kaymağını hemen ayıran aletler gibi,
faydasızı faydalıdan ayırma yeteneğiydi.

8. Atatürk'ün bütün kişiliğinde veya en azından mevcut şeklinde, bazı çelişkilerle karşılaşılmaktadır. İddia edilen acımasızlığı, onu tanıyanların çok iyi bildiği gibi, vatandaşlarına duyduğu sevgiyle uyuşmamaktadır. Tensel günahlar ve geçici ilişkilere duyduğu varsayılan zevklere karşın toplumda kadının rolü kavramı, halk devrimlerinde en çarpıcı savunmayı ortaya koyduğu kadın hakları ve önemiyle bağdaşmamaktadır. Zira bir iki sene içinde çok eşliliği yasal olarak ortadan kaldırmış ve istedikleri takdirde harem kadınlarına bile devletin liberal mevkilerinin açık olduğunu ortaya koymuştur. (Kimi zaman toplum içinde de olsa) Özel hayatını tanımlayan ve göz ardı edilmiş resmiyeti, giyiminin kusursuzluğu, olağanüstü tavırları ve resmi görevlerdeki asaleti ile garip bir çelişki yaratmaktadır. Sadece birkaç büyük adam daha rahat ve daha güvenli hissetmenizi sağlayabilir; sanırım yok denecek kadar azı da gerektiğinde sizi bu kadar rahatsız hissettirebilir.

9. Atatürk, Batı'da
"yes-men" ve uzun süredir Türkiye'de "evet efendimci" olarak bilinen tarzdan hoşlanmıyor, bu tür insanları aşağılıyordu. Ahmak ve dalkavuklara tahammülü yoktu. Aslında belki de en çok sömürücüleri sevmez, açgözlüleri hor görürdü. Bir insanın onun için çalışıyor olması fikrine hoş bakmazdı. Kendisi zaten ülkesi, ırkı ve insanları için yaşıyor, onlar için düşünüp onlar için çalışıyordu. Diğerleri bu şekilde davranmıyorsa görevlerini yerine getiremedikleri kanısına varıyordu.

10. Korkarım gelecek nesillere Atatürk bir diktatör olarak aktarılacak. Bunun yanlış olacağı kanısındayım. Hem savaşta, hem barışta evet o büyük bir liderdi ancak gerçek bir diktatör değildi. Ne yazık ki ben, şimdiye kadar onu anlatabilecek diktatör kelimesine ait bir tanımımız olduğuna inanmıyorum. Ancak
Hitler ve Mussolini'nin tersine, devlette idari veya yönetim fonksiyonu bulunmuyordu; af yetkisi yoktu; mahkemelere emir yetkisi yoktu; diplomatik misyon temsilcilerini reddetme hakkına sahip değildi. Bütün bu hususlara teknik gözle bakıp bir kenara iter ve bütün devlet meselelerinde onun isteklerinin hakim olduğu konusunda ısrar edebilirsiniz. Doğru ancak daha çok o konudan sorumlu kişilerin onayının hakimiyeti şeklinde karşımıza çıkıyordu. Olayların gidişi, Atatürk'ün görüş açısının doğruluğunu, verdiği hükümlerin zekice olduğunu ve hata yapmadığını göstermiştir. Dolayısıyla sıkça fikirlerine başvurulması ve memnuniyetle bu fikirlerin uygulanmasını görmek pek de şaşırtıcı değil. Ancak onu Mussolini, Hitler veya Primo de Rivera gibi diktatörlerden ayıran belki de en büyük özellik, başından beri isteyerek ve çok emek sarfederek, kendini yaşatacak bir sistem kurmaya çalışmasıdır. Atatürk'ten sonraki Cumhurbaşkanı seçiminin sessizce hallolması ve ölümünden sonra kurduğu rejimin sakince sürmesi bir kriterse evet başarılı olmuştur.

11. Atatürk'ün idrak gücünde esrarengiz bir yön vardı; küçük şeylere önem vermeyiş veya sinsi olamayışında üstün bir yön bulunuyordu; konsantrasyon gücü olağanüstüydü; şefkat ve ilgi bekleyen bilinçaltının etkileyici yanı belki de şuurlu amacının buz gibi dimdikliğinin bir başka parçasıydı.

12. Müslüman olarak doğmuş, ancak yobazlık karşıtı bir kişi olmuştu, doğruluğu sevmiş, günahtan nefret etmişti; işini iyi bilen, istidat sahibi bir askerdi, savaştan nefret ederdi. Bağımsızlığı elde ettiği andan itibaren barışın peşinde koşmuş ve barış ortamını sağlamayı başarmıştı. Türkiye'nin kaderini elleri arasına aldığından beri, Kemalist Cumhuriyet'in dostluk elini uzatmadığı ve aralarında Osmanlı İmparatorluğu'nun düşmanlarının da bulunduğu tek bir komşusu dahi yoktur. Uzatılan dostluk eli çoğunlukla tutulmuş ve sarf edilen çabalar sonunda ülkelerarası sürtüşme azaltılarak, doğunun bu bölgesinde daha geniş kapsamlı barış, dikkat çekici bir biçimde sağlanmıştır.

13. Kemal Atatürk yapılması gerektiğine inandığı şeyleri korkusuzca yerine getirmekten asla vazgeçmemişti. Hastalığının şiddetlendiği anlarda ölüme çok yakınlaşmış olsa bile, korku asla ne yüreğine ne beynine yerleşmeyi başaramamıştı. O, Türk Milleti'ne hizmet ederken öldü. Ölüm bile büyük zaferini ondan çalmayı başaramamıştır. İnsanlara hayatlarını, onur ve şereflerini ve insanca yaşama yolunu vermiş, belki de bütün bunlardan daha önemlisi bu haklarına sahip çıkmalarını sağlayacak bağımsızlığı tattırmıştır.

Lordum, en derin saygılarımla, sizin en sadık ve en mütevazı hizmetkarınız olduğumu bildirmekten şeref duyarım.


Percy Lorainea
Ankara İngiltere Büyükelçisi
***


Derleyen: Ayhan Görür

4 Ocak 2012

Gerçek Lider ATATÜRK ve İNÖNÜ





* * *
GÜÇLÜ DEVLET, GÜÇLÜ ORDU, GÜÇLÜ LİDER




BİLİYOR MUYDUNUZ?.. LÜTFEN OKUYUNUZ‏!..

İnönü, Rusya seyahati dönüşü,
Bulgaristan elçiliğimizde mahsur kaldı.
Bulgar çeteciler İnönü'yü öldürmek için
elçiliğimizi kuşatmışlardı.
Bulgaristan'a ihtar verildi ama,
hükümeti umursamadı.
Ankara'daki bazı kafalar çareler düşündüler.



İşin içinden çıkamadılar.
Atatürk'e sordular.
O, "sizler ne düşünüyorsunuz"? diye sordu.
"Bulgaristan'a ekonomik baskı uygulayalım ..."
dediler.



Atatürk, güldü: "Telefonu verin bana" dedi.
Donanmaya emir verdi.



Ertesi sabah, Yavuz zırhlısı İzmit'ten Varna'ya gitti.
Limanda havaya yüz bir pare top atışı yaptı.
Topların gürültüsünden evlerin camları kırıldı. ...
Gemi amirali Bulgar yetkililere,
"İsmet Paşa'yı almaya geldim" dedi.
Bulgar hükümeti,
İsmet Paşa'yı Sofya'dan Varna'ya
zırhlı bir trenle derhal getirdi.
Oradan da bando ve merasimle Yavuz'a uğurladı.
Amiralimiz, kırılan camların parasını ödedi.
İsmet Paşa'yı yurda getirdi.



Kaynak: Avni Altıner, "Her Yönüyle Atatürk"
(Osman Oy, "Yorumsuz", Oda Yayınları., 1. baskı, Haziran 2007,
İstanbul, s.387-388)



* * *


İşte Güçlü Ordu, Güçlü Devlet, Gerçek Lider bu demek...
One minute demekle olunmuyor!..
Ayhan Görür
* * *



Derleyen: Ayhan Görür



4 Aralık 2011

Yağmur...Perpetuum Jazzile -rain in Afrika







Perpetuum Jazzile -rain in africa






Lodos
...
Mevsim bahara yakın.
Fırtına.
Lodos.
Nasıl şiddetli nasıl sıcak esiyor...
...


Nazım Hikmet
***
Derleyen: Ayhan Görür

15 Kasım 2011

Savcıya...Fazıl Hüsnü Dağlarca/Nazım Hikmet






Nazım Hikmet RAN, Bursa Cezaevinde
* * *


Savcıya
Savcı, nedir düşündün mü,
Dağları sorguçlu kılan?
Onlar susmaz, gece gündüz, onlar haykırır yüceden.
Gelmiş dağlardan yalnayak, durmuş kapına bir ıssız,
Seni bile içli kılan.

Savcı, nedir düşündün mü,
Bıçakları uçlu kılan?
Bir eski hak alınmamış, bir dere kan sorulmamış,
Şunun bunun alın teri,
Alınları taçlı kılan.

Savcı, nedir düşündün mü?
Yazıları suçlu kılan?
Usla, yürekle büyümüş, gündüzler geceye karşı,
Ama nedir çağlar üzre,
Beni senden güçlü kılan


Fazıl Hüsnü Dağlarca

Derleyen: Ayhan Görür

19 Ekim 2011

YALNIZ DEĞİLİZ



Bir ufka vardık ki artık
Yalnız değiliz sevgilim.
Gerçi gece uzun,
Gece karanlık
Ama bütün korkulardan uzak.
Bir sevdadır böylesine yaşamak,
Tek başına


Ölüme bir soluk kala,
Tek başına


Zindanda yatarken bile,
Asla yalnız kalmamak.


Şafakları ben balığa çıkarım
Akan akmayan sularda
Benim, bütün tezgahlarda paydosa giden
Bir bahar akşamı dünyada.
Ben dört duvar arasında değilim
Pirinçte, pamukta ve tütündeyim,
Karacadağ, Çukurova ve Cibalide.


Zehirli kör yılanları
Ve sıtmasıyla
Gün yirmidört saat insan avında
Karacadağda çeltikler.
Bir kız çocuğunun gözyaşı gibi-
Ayak bileklerinde bir dizi boncuk,
Sol omzunda nazarlık,
Dağ başında unutulmuş üşümüş,
Minicik bir aşiret kızının -


Damla-damla, berrak olur pirinci.
Kamyonlarla, katır kervanlarıyla


Beyler sofrasına gider...




Çukurovam,


Kundağımız, kefen bezimiz


Kanı esmer, yüzü ak.


Sıcağında sabır taşları çatlar,


Çatlamaz ırgadın yüreği.


Dilerse buluttan ak,


Köpükten yumuşak verir pamuğu.


Külhan, kavgacıdır delikanlısı,


Ünlü mahpusanelerinde Anadolumun


En çok Çukurovalılar mahpustur,


Dostuna yarasını gösterir gibi,


Bir salkım söğüde su verir gibi,


Öyle içten


Öyle derin,Türkü söylemek, küfretmek,


Çukurova yiğidine mahsustur...




Tütünü bilir misin?


"Kız saçı" demiş zeybekler,


Su içmez her damardan,


Yerini kolay beğenmez,


Üşür


Naz eder,


Darılır


İki parmak arasında kıyılmış,


Bir parçası var kalbimin


İncecik, ak kağıtlara sarılır,


Dar vakit yanar da verir kendini.


Dostun susan dudağına...




Sokaklardan,


Kıyılardan,


Gök mavisinden,


Ekmeğinden,


Canevinden ayrı düşmeye


Yani bütün hasretlerin kahrına


Ve zehrine çaresiz kalmaların,


İlk nefesi Hızır gibi yetişir


Cibalide sarılan cıgaranın...




Tütün işçileri yoksul,


Tütün işçileri yorgun,


Ama yiğit


Pırıl - pırıl namuslu.


Namı gitmiş deryaların ardına


Vatanımın bir umudu...

18 Ekim 2011

Anladım...Can Yücel


Datça, Yazıköy kadını
Fotoğraf, Ayhan Görür



* * *

ANLADIM

Bunca zaman bana anlatmaya çalıştığını,
kendimi bulduğumda anladım.

Herkesin mutlu olmak için başka bir yolu varmış,
kendi yolumu çizdiğimde anladım..

Bir tek yaşanarak öğrenilirmiş hayat, okuyarak, dinleyerek değil..
Bildiklerini bana neden anlatmadığını, anladım.

Yüreğinde aşk olmadan geçen her gün kayıpmış,
Aşk peşinden neden yalınayak koştuğunu anladım..

Acı doruğa ulaştığında gözyaşı gelmezmiş gözlerden,
Neden hiç ağlamadığını anladım..

Ağlayanı güldürebilmek, ağlayanla ağlamaktan daha değerliymiş,
Gözyaşımı kahkahaya çevirdiğinde anladım..

Bir insanı herhangi biri kırabilir,
ama bir tek en çok sevdiği acıtabilirmiş,
Çok acıttığında anladım..

Fakat,hakkedermiş sevilen onun için dökülen her damla gözyaşını,
Gözyaşlarıyla birlikte sevinçler terk ettiğinde anladım..

Yalan söylememek değil, gerçeği gizlememekmiş marifet,
Yüreğini avucuma koyduğunda anladım..

''Sana ihtiyacım var, gel ! '' diyebilmekmiş güçlü olmak,
Sana ''git'' dediğimde anladım..

Biri sana ''git'' dediğinde, ''kalmak istiyorum'' diyebilmekmiş sevmek,
Git dediklerinde gittiğimde anladım..

Sana sevgim şımarık bir çocukmuş, her düştüğünde zırıl zırıl ağlayan,
Büyüyüp bana sımsıkı sarıldığında anladım..

Özür dilemek değil, ''affet beni'' diye haykırmak istemekmiş
pişman olmak,
Gerçekten pişman olduğumda anladım..

Ve gurur, kaybedenlerin, acizlerin maskesiymiş,
Sevgi dolu yüreklerin gururu olmazmış,
Yüreğimde sevgi bulduğumda anladım..

Ölürcesine isteyen, beklemez, sadece umut edermiş bir gün affedilmeyi,
Beni affetmeni ölürcesine istediğimde anladım..

Sevgi emekmiş,
Emek ise vazgeçmeyecek kadar, ama özgür bırakacak kadar sevmekmiş...


CAN YÜCEL

Datça, Knidos
Fotoğraf, Ayhan Görür


* * *
Derleyen: Ayhan Görür

21 Ağustos 2011

Ben Olmasın İçinde...Prof.Dr.Yıldız Tümerdem



Bu güzelliğin içinde "ben" - "sen" yok.
Doğa insanlığa gülümsüyor...
Ayhan Görür

Ben Olmasın İçinde

Dök satırlara yaşam öykünü
Anlat gençlikte kalan dününü


Ama
İçinde ben olmasın

Anlat dağlara, taşlara sevdalarını
Türküler söyle yanık sesinle

Ama
İçinde ben olmasın

Serp toprağa geleceğinin
Beklentili tohumlarını

Ama
İçinde ben olmasın

Hasadını yap bir başına
Güz rüzgârlı zamanlarda
Topla yaşamını, gönül sepetine

Ama
İçinde ben olmasın

Al ellerimi avuçlarının arasına
Sil gözlerindeki damlaları
Sakla tüm anılarını yaşam potasında

Ama
İçinde ben olmasın.


Prof.Dr.Yıldız Tümerdem

* * *

Derleyen: Ayhan Görür

16 Temmuz 2011

Terör: Silvan'da 13 askerimiz şehit edildi...



14.08.2011


Silvan'da 13 askerimiz şehit edildi
Nur içinde yatsınlar




Posted by Picasa


afiş


Can Dostlarımdan
İsmail Can Özkan
tasarımıdır
***
Derleyen: Ayhan Görür

24 Haziran 2011

Osman Amca'nın Hatçe'ye son mesajı...



Brett Whitheley
Avusturalya'lı Ressam
http://www.artquotes.net/masters/whiteley_biography.htm

Kıssadan Hisse: Osman Amca'nın Hatçe'ye son mesajı ;
_/
Hatçe bekliyor elinde kese,
Vallah keseynen kalsa keşke.
_/
Osman Amca
'nın hanımı, dayak yiyip
memleketteki anasının yanına gitmiş ve
epey zamandır gelmemiştir.
Cep tefelonuyla yaptığı çağırma istemlerine

cevap alamayan Osman Amca'nın;
çamaşır, bulaşık, yemek, temizlik
ve
çocuklarla uğraşmaktan takadı tükenmiştir.
Kadınını son kez çağırmak için telefona sarılmış,
ancak anasının yanından gelmek istemeyen kadın,
telefona cevap bile vermemiştir.
Bunun üzerine Osman Amca
mesaj atmaya karar vermiştir.
Mesajdan 1 saat sonra
evin kadını kapıda bitmiştir...

***

Osman Amca'nın işte o mesaj; Kadınım bu sağa son mesajım.
Bebelerinen evde oturup ağlarım.
Çamaşır, bulaşık tarih yaptı.
Kadınım ben bu işlerden ne ağnarım.

Bi tokat salladım değmedi bile,
La bok mu var babağan evinde.
Ula ne bilinmez bir avradmışşın,
Bebelerinen beni mevlam gayırsın.

Arkadaşın Hatçe yan yan bakıyo.
Üzelme Osman abi deyiveriyo,
Bebelerin başını okşayaraktan,
Kendi düşen ağlamaz deyip gülüveriyo.

Bugün geliverdi zabahın köründe,
Vallaha bi gecelik vardı zillinin üzerinde.
Bulaşığa daldı, çamaşırı yıkadı,
La kadınım bak göğnüm çok daraldı.

Bebeleri banyoya sokup yıkayıverdi.
Osman abi sende gir, keseleyim diyiverdi.
Bende büğün olmaz yarın diyiverdim,
La kadınım sağa bir şans daha verdim.

Zabaha kadar geliyosan gel eve,
Vallahi gelmezsen böyük tehlike.
Hatçe bekliyor elinde kese,
Vallah keseynen kalsa keşke.

* * *

Can Dostlarımdan Mürsel Üstün'ün gönderisidir...
***

Derleyen: Ayhan Görür

11 Haziran 2011

Kardeşçe yaşamayı öğrenmeliyiz...Martin Luther King



Afiş: İsmail Cem Özkan
***

Hepimiz beraber
kardeşçe
yaşamayı öğrenmeliyiz.
Yoksa
hepimiz beraber
aptalça öleceğiz.


***
We are all together brotherly
learn to live with.
Or
we are all together
die stupid.


Martin Luther King
Posted by Picasa

***
Derleyen: Ayhan Görür

5 Mayıs 2011

"Gnothi Seauton!-Kendini bil!..Sokrates/Prof.Dr.Yıldız Tümerdem



Atina, Delphi'deki Apollon Tapınağı

***


Gnothi Seauton!
Delphi’deki Apollo Tapınağı’nın girişinde bu söz yazılıdır:
“Gnothi Seauton!”
“Kendini Tanı! - Kendini bil!”


Sokrates

* * *


DELPHİ Tapınak Yazıtları Esin Kaynağım Oldu
Prof.Dr.Yıldız TÜMERDEM



Yeniden yenicesine
öğrenebilmek ve öğretebilmek...
Her gün bir bilinmeyeni öğrenmeyi
becerebilenler, uzun ve sağlıklı yaşarlar.

Yıldız Tümerdem


Yıllar öncesinde bir kitabın sayfaları arasında okuduğum, o güne kadar duymadığım bir tapınağın, Delphi Tapınağının kapısında yazılı olan, Sokrates'in, “ KENDİNİ BİL” öz deyişi yaşam felsefem oldu. O günden sonra, çevremdekiler arasında “kendini bilmezleri, haddini bilmezleri” görüp tanıdıkça sımsıkı sarılır oldum bu iki sözcüğe. Ne zaman yeni bir karar almaya kalkışsam, yeni bir adım atmayı düşünsem ciddi anlamda “ sakin olmalı, iyice düşünmelisin, kendini ve gücünü bilmeden hareket etmemelisin” derim kendi kendime. Yaşamımın her anında; “Ani kararlarım ve bu kararlardan kaynaklanabilecek yanlış-larımı, bu iki sözcükte gizli olduğunu düşündüğüm, gerçekleri görmemi sağlayan sihirli bir güç önlüyor” diye düşünür, ona göre de davranırım bir bakıma…
Bu nedenle, yaşamımdaki gizemli bir güç olan bu iki sözcüğün nereden geldiğini, yazılı olduğu tapınağın nerede olduğunu öğrenme isteğimi yitirmedim hiçbir zaman. Hekimlik ve eğitimsel çalışmalarımın yoğunluğu biraz azalınca, biraz soluk alınca,
İstanbul’un cıvıltılı Beyoğlu ve tarih kokulu sahaflar semtlerindeki eski kitapçılar sıklıkla uğrak yerlerim oldu. Hemen her gün yeni bir kitapla tanışmak öylesine hoş ve çocukça bir duygu idi ki benim için. Bu duygu anlatılmaz yaşanır kanımca. Öte yandan bilgisayarla dost olmanın ve dünya ile kolayca iletişim kurmanın şansını yakalamanın da keyfi göz ardı edilemez elbette. Delphi Tapınağı’nın nerede olduğu araştırmaya karar verdiğim günlerde, bir sitenin içinde kutsal tapınakların duvarları arasında saklanırken buldum onu. Dünyada çok sayıda kutsal tapınak var kuşkusuz. Yıllar öncesinde katıldığım Uluslararası bir kongrenin ardından Bankok sokak-larında dolaşırken, her evin bahçesinde kuş yuvasına benzeyen minik, tahtadan yapılmış tapınakları gördüğümde hem çok gülmüş hem de “aferin, Buda her an onlarla” diyerek buluşlarına hayran olmuştum. Rengarenk boyanmış bu tapınaklar yetiyordu insanlara ibadet etmeleri için. Önemli olan inançları idi, tanrıları her yerde onlarla beraberdi nasılsa…
Dünyada gerçek anlamda bilinen üç kutsal tapınak vardı. İkisi
Anadolu’da, Türkiye’de, Didim ve İzmir yakınlarında idi. Üçüncüsü de Atina yakınında Delphi Tapınağı idi. Tapınağın giriş kapısının sol tarafına öğretiler yazılmıştı eski yunan alfabesi ile. Bu sözler; o gün olduğu gibi, bu gün de, yeni bir yüzyıl insanı için yol gösterici nitelikte idi. Büyük düşünür Mevlana Celalettin Ruminin, her yıl yüz binlerce insanın ziyaret ettiği Konya’daki Türbesinden içeri girildiğinde; "Ya olduğun gibi görün, ya göründüğün gibi ol” yazısındaki yol gösterici sözcükler ziyaretçiler tarafından beğeni ile okunuyordu. Bu veciz sözlerin yıllar önce, Delphi Tapınağı'nın kapısında; “olduğun gibi görün, göründüğün gibi ol, sevmi-yorsan sever gibi yapma ” sözleri ile benzeşmesi Tanrısal bir rastlantı mı idi?Nasıl düşünülürse düşünülsün, bu benzerlik hem şaşırtıcı hem mutlu edici idi. Anadolu topraklarımızdaki düşünürlerin ileri görüşlerini ve çağdaşlığını anlatıyordu bütün bunlar. Tapınağın diğer yazıları da bir birinden değerli ve yol gösterici idi. Çıkınımdaki kutsal sözcükleri her zamanki gibi yazarak paylaşmayı düşündüğümde, kalbimdeki çizgili kaslarımın telaşlı hücreleri teşekkür etti. Beynimdeki dingin hücrelerim de her zamanki gibi alkışlayarak ama ciddi duruşlarla kutladılar. Gelin birlikte değerlendirelim Delphi Tapınağı'nın kapısında insanlığın iyiliği, mut-luluğu ve dingin yaşamı için yazılan aşağıdaki sözleri;
Ne kadar küçük olursa olsun işinle ilgilenmelisin. İşin yaşam dayanağının önceliği ve temelidir…




  • Ne kadar küçük olursa olsun işinle ilgilenmelisin. İşin yaşam dayanağının önceliği ve temelidir...

  • Gürültü ve Patırtının ortasında sakin olmayı başarabilmelisin…

  • Sessizliğin, sükunetin içinde dinginlik ve mutluluk olduğunu unutmamalısın...Telaşsız, yavaş ve anlaşılır bir dille konuşmalısın…

  • Konuşurken başkalarını da dinlemelisin. Akıllı olmasalar, hatta yeterli bilgileri olmasalar bile karşındakileri dinlemelisin. Çünkü; doğru seçtiğin kitaplardan edindiğin bilgilerin yanı sıra, onlardan da çok şey öğrenebilirsin.Çünkü dünyada herkesin bilinen / bilinmeyen bir öyküsü vardır mutlaka. O öyküler başkalarında olduğu gibi senin için de yol gösterici olabilir…

  • Yaşamın anlamını bilmeli ve tadını çıkarmaya çalışmalısın. Çünkü geride kalan anlar geri dönüşümsüzdür…

  • Başka türlü davranmak gerekmedikçe, herkesle dost olmaya çalışmalısın. Fakat kimseye tam olarak güvenmemeli, teslim olmamalısın…

  • Sevgi ve aşkı değerlendirmeyi bilmelisin… Sevgi ve aşk, kıraç toprakların taze yeşili ve rengarenk çiçekleridir…

  • Sevgi ve aşk; gerçek ve mutlu yaşamın ta kendisidir…

  • Yılların akıp gitmesine öfkelenmemelisin. Gülümseyerek, hatta kahkahalarla gülebilmelisin geçmişte olup bitenlere. Çünkü her şeyi ile o yılları sen yaşadın, hesabını kimse soramaz / vermeye zorunlu değilsiniz…

  • Gençliğe yakışan şeyleri gülümseyerek geçmişte bırakmalısın. Şimdiki seni; sana yakışır bir biçimde keyifli ve dertlerin ile çevreni sıkmadan yaşamalısın...

  • Anıların arasından en güzellerini ve seni mutlu edenlerini seçmeli, diğerlerini fırlatıp erişilmeyen uzaklara atmalısın…

  • Arada bir isyan etsen bile unutma ki içinde yaşadığın evreni yargılamak ola-naksızdır. Öyleyse önce kendini sorgulamalı, doğru olanı bulmalısın…

  • Hangi konuda olursa olsun kavgalarını sürdürürken bile kendi kendinle barış içinde olmalısın. Görmeye çalış ki her şeye karşın dünya güzeldir. Yaşamak da öyle…Yaşam için iki şey çok önemlidir. Bunlar, var oluşunun, varlığını sürdür-tebilmenin özüdür; Kin tutmamalısın, ama olanları da asla unutmamalısın…

    Son öğüdümüz;

  • Herkesi ve her şeyi sevemezsin. Sevmeyi hak edenleri ve hak edileni sevmelisin...

  • Evrenin neresinde yazılı olursa olsun, doğru ve yol gösterici sözcüklerin kutsal olduğunu kabul etmişimdir her zaman…Yaşam çizgimi çok olumlu etkilemiştir bütün bu sözcükler. Elbette seçmek önemlidir…

* * *


Derleyen: Ayhan Görür