29 Ekim 2007

Ya İstiklâl, Ya Ölüm ! - Therefore, Independence or Death !...ATATÜRK




* * *
Özgürlük benim karakterimdir.
Mustafa Kemal Atatürk

Ya istiklâl, ya ölüm !
Therefore, Independance or Death !



Nutuk
,,
Temel ilke, Türk ulusunun onurlu ve şerefli bir ulus olarak yaşamasıdır. Bu, ancak tam bağımsız olmakla sağlanabilir. Ne denli zengin ve gönençli olursa olsun, bağımsızlıktan yoksun bir ulus, uygar insanlar karşısında uşak durumunda kalmaktan kendini kurtaramaz.

Yabancı bir devletin koruyuculuğunu istemek
insanlık niteliklerinden yoksunluğu, güçsüzlüğü ve beceriksizliği açığa vurmaktan başka bir şey değildir. Gerçekten bu aşağılık duruma düşmemiş olanların, isteyerek başlarına bir yabancı yönetici getirmeleri hiç düşünülemez.

Oysa, Türkün onuru ve yetenekleri çok yüksek ve büyüktür. Böyle bir ulus, tutsak yaşamaktansa yok olsun, daha iyidir.

Öyleyse, ya bağımsızlık, ya ölüm !

İşte gerçek kurtuluşu isteyenlerin parolası bu olacaktı.

Bir an için, bu kararın uygulanmasında başarısızlığa uğranılacağını düşünelim. Ne olacaktı ?
Tutsaklık.

Peki efendim, öteki kararlara uymakla da sonuç bu olmayacak mı ?

Şu ayrımla ki, bağımsızlık için ölümü göze alan ulus, insanlık onur ve şerefinin gereği olan her özveriye baş vurduğunu düşünerek avunur ve elbette, tutsaklık zincirini kendi eliyle boynuna geçiren uyuşuk, onursuz bir ulusla karşılaştırılınca, dost ve düşman gözündeki yeri çok başka olur.
,,



Freedom is my character!

A
SPPEECH
delivered by
GHAZI
MUSTAPHA KEMAL
"ATATÜRK"
in
OCTOBER 1927
NUTUK

Translated by Dr. Mim Kemâl ÖKE
,,

The main point was that the Turkish nation should be free to lead a worthy and glorious existence. Such a condition could only be attained by complete independence. Vital as cosiderations of wealth and prosperity might be to a nation, if it is deprived of its independence it no longer deserves to be regarded otherwise than as a slave in the eyes of civilised humanity.

To accept the protectorate of a foreign Power would signify that we acknowledge that we lack all human qualities; it would mean that we admit our own weakness and incapacity. Indeed, how could we make people understand that we can accept a foreign master if we have not descended to this degree of abject servitude?

But the Turk is both dignified and proud; he is also capable and talented. Such a nation would prefer to perish rather than subject itself to the life of a slave.

Therefore, Independence or Death !

This was the rallying cry of all thos who honestly desired to save their country.

Let us suppose for a moment that in trying to accomplish this we had failed. What would have been the result?
- why, slavery!

In that case, would not the consequence have been the same if we had submitted to the other proposal?

Undoubtedly, it would; but with this difference, that a nation that defies death in its struggle for independence derives comfort from the thougt that it had resolved to make every sacrifice compatible with human dignity.

There is no doubt whatever that in the eyes of both friend and foe throughout the world its position is more respected than would be that of a craven and degraded nation capable of surrendering itself to the yoke of slavery.
,,


Ghazi Mustapha Kemal "ATATÜRK"

Yaşama,
ölümün kaldıramayacağı bir anlam yüklemek
her inancın özünü oluşturur.

Tolstoy


Derleyen: Ayhan Görür

28 Ekim 2007

Sanat ve ATATÜRK


Atatürk

" Türkiye Cumhuriyeti'nin temeli kültürdür."

"

" Sanatkar, toplumda uzun uğraş ve çabalardan sonra alnında ışığı ilk hisseden insandır. "


"

" Sanat güzelliğin ifadesidir.
  • Bu ifade sözle olursa şiir,
  • nağme ile olursa musiki,
  • resim ile olursa ressamlık,
  • oyma ile olursa heykeltıraşlık,
  • bina ile olursa mimarlık

olur. "

"

" Bir millet sanattan ve sanatkârdan mahrumsa tam bir hayata mâlik olamaz. "

"

" Bir millet sanata ehemmiyet vermedikçe büyük bir felâkete mahkûmdur. "

Turks Architectural Scroll

Derleyen: Ayhan Görür

Sanat Eseri...Tolstoy

* * *


Tolstoy
1828 - 1910

Sanat Eseri


İnsan daha önceden kimseden duymadığı ve her yönü ile ona yeni gözüken bir şeyi düşünür ya da belirsiz bir şekilde hisseder. Bu yeni şey onu etkiler ve günlük bir konuşma sırasında farkına vardığı o şeye dikkat çeker, sonra kendisi için apaçık ve belirgin olan bu şeyin başkaları tarafından görülmediğini şaşırarak görür. Onlar, onun anlattığı şeyleri görmez ya da hissetmezler. Bu çevreden kopuş uyuşmazlık başlarda onu rahatsız eder. Kendi anlayışını doğrulatmak için gördüğü, hissettiği ya da anlattığı durumları başkalarına aktarmada farklı yollar dener. Fakat ötekiler, onun onlara iletmeye çalıştığı şeyi hâlâ anlamamaktadırlar ya da hissettiği gibi anlamamaktadırlar. Ve insan bir şüpheden rahatsızlık duymaya başlar. Ya gerçekte var olmayan durumları tasarlamakta ve bulanık bir biçimde hissetmektedir ya da ötekiler görmediği ve hissetmediği ama gerçekte var olan şeyler söz konusudur. Bu şüpheyi ortadan kaldırmak için güçünü keşif yapmaya yöneltir. Öyle ki farkında olduğu şeylerin varlığı konusunda kendisi ya da öteki insanlarla ilgili en ufak bir şüpheye yer kalmamalıdır. Bu açıklığa kavuşturma işi tamamlanır tamamlanmaz ve insan artık gördüğü, anladığı ya da hissettiği şeylerin varlığı hakkında şüphe duymadığında, başkaları da birdenbire onun gibi görmeye, anlamaya ve hissetmeye başlarlar. Bu, konuya kendine ve başkalarına anlaşılır ve kesin kılma çabasıdır.


Bu insanın genelde ruhsal faaliyetlerinin üretiminden ileri gelir.
Biz, buna sanat eseri diyoruz.

Tolstoy


Tolstoy'dan
Ruha Dokunan Düşünceler
Hazırlayan: Esra Uluç
Sayfa, 170
Carpe Diem Yayınları

Petersburg, Rusya

Derleyen: Ayhan Görür

İnancın özü...Tolstoy


* * *
İnancın Özü

Yaşama,
ölümün kaldıramayacağı bir anlam yüklemek
her inancın özünü oluşturur.

Tolstoy

Tolstoy'
dan
Ruha Dokunan Düşünceler
Hazırlayan: Esra Uluç
Carpe Diem Yayınları


Derleyen: Ayhan Görür

27 Ekim 2007

Sanat Eseri...Tolstoy


* * * Tolstoy ve Gorky


Açık, kesin ve doğru
bir hayat görüşüne
sahip olmayan
ve
özellikle bunun
istenmeyeceğini düşünen bir adam,
sanat eseri
üretemez.
Hayranlık verici pek çok şey yazabilir,
fakat bunlar
bir sanat eseri
olmayacaktır.

Tolstoy

Derleyen: Ayhan Görür

Üç Yol...Tolstoy

***

Tolstoy

...
Mensubu bulunduğun sınıfın önünde yalnız üç yol var;
yalnız
üç yol:

Birincisi; çalışmak, para toplamak, içinde yaşadığın pisliği ve pisliği artırmak, çoğaltmak...Bu bana çok iğrenç göründü...

İkinci yol; bu rezil hayatla mücadele yoludur ki,
bunun için kahraman olmak lâzımdır.
Ben ise kahraman değilim...

Üçüncü yol; içmek, keyif çatmak, şarkı söylemek,
böylece her şeyi unutmak yoludur ki, ben bunu seçtim.
İşte görüyorsun,
kendi kendimin sonunu seçtim.


Tolstoy



Derleyen: Ayhan Görür

Mustafa Kemali Düşünüyorum...Ümit Yaşar Oğuzcan




Ü
MUSTAFA KEMAL'İ DÜŞÜNÜYORUM

Mustafa Kemal'i düşünüyorum;
Yeleleri alevden al bir ata binmiş
Aşıyor yüce dağları, engin denizleri.
Altın saçları dalgalanıyor rüzgarda,
Işıl ışıl yanıyor mavi gözleri.

Mustafa Kemal'i düşünüyorum;
Yanmış, yıkılmış savaş meydanlarında
Destanlar yaratıyorlar cihanın görmediği
Arkasından dağ dağ ordular geliyor
Her askeri Mustafa Kemal'i gibi

Mustafa Kemal'i düşünüyorum;
Gelmiş geçmiş kahramanlara bedel
Hükmediyor uçsuz bucaksız göklere.
Al bir ata binmiş yalın kılıç
Koşuyor zaferden zafere ..

Mustafa Kemal'i düşünüyorum;
Ölmemiş bir kasım sabahı
Yine bizimle beraber her yerde
Yaşıyor dört köşesinde vatanın,
Yaşıyor damar damar yüreklerde .

Mustafa Kemal'i düşünüyorum;
Altın saçları dalgalanıyor rüzgarda;
Mavi gözleri ışıl ışıl, görüyorum.
Uykularıma giriyor her gece.

Ellerinden öpüyorum ...

Ümit Yaşar Oğuzcan

Derleyen: Ayhan Görür

Toprağı eşit olarak bölseniz bile...Tolstoy

* * *

*

Bugün toprağı eşit olarak bölseniz bile
yarın tekrar en çalışkan, en akıllı kimselerin
eline geçer.

Tolstoy

Derleyen: Ayhan Görür

23 Ekim 2007

İstanbul...Ümit Yaşar Oğuzcan




ISTANBUL

A room in the house, in the room Istanbul
A mirror in the room, in the mirror Istanbul
A man lit his cigarette: Istanbul smoke,
A women opened her bag, Istanbul in the bag
I saw the child cast his fishing line in the sea,
He started to pull it up, Istanbul on the hook
What sort of water is this, what kind of city?
Istanbul’s in the bottle, Istanbul’s ın the table.
When we walk she walks, when we stop she stops; we were confused,
She’s on one side, I'm on the other, Istanbul in the middle.
Once you love, you’re in trouble
Wherever you go, Istanbul is there.

Ümit Yaşar Oğuzcan
1926 – 1984

İSTANBUL

Evin içinde bir oda, odada İstanbul
Odanın içinde bir ayna, aynada İstanbul
Adam sigarasını yaktı, bir İstanbul dumanı
Kadın çantasını açtı, çantada İstanbul
Çocuk bir olta atmıştı denize, gördüm
Çekmeğe başladı, oltada İstanbul
Bu ne biçim su, bu nasıl şehir
Şişede İstanbul, masada İstanbul
Yürüsek yürüyor, dursak duruyor, şaşırdık
Bir yanda o, bir yanda ben, ortada İstanbul
İnsan bir kere sevmeye görsün, anladım
Nereye gidersen git, orada İstanbul.

Ümit Yaşar Oğuzcan
1926 – 1984



Derleyen: Ayhan Görür

18 Ekim 2007

Doğum ve Ölüm...Arthur Schopenhauer



Doğum ve Ölüm
"Aldığımız her nefes bizi sürekli etkisi altında olduğumuz ölüme doğru çeker...Nihaî olarak zafer ölümün olacaktır, çünkü doğumla birlikte ölüm zaten bizim kaderimiz(!) olmuştur ve avını yutmadan önce onunla yalnızca kısa bir süre için oynar. Bununla birlikte, hayatımıza olabildiğince uzun bir süre için büyük bir ilgi ve özenle devam ederiz, tıpkı sonunda patlayacağından emin olsak da, olabildiğince uzun ve büyük bir sabun köpüğü üflememiz gibi.."


Arthur Schopenhauer

Derleyen: Ayhan Görür

17 Ekim 2007

Yaşamın en tatsız tarafı sona eriş şeklidir...Can Yücel

* * *

Yaşamın en tatsız tarafı sona eriş şeklidir...

Şüphesiz ki yaşamı tersten yaşamak daha güzel, hatta mükemmel olurdu.
Nasıl mı?
Câmi'de uyanıyorsunuz.
Bir tahta sandık içerisinde, herkes karşınızda saf durmuş, iyiliğinize dua ediyor ve tüm haklar helâl edilmiş vaziyette tabuttan doğruluyorsunuz, yaşlı, olgun, ve ağırbaşlı olarak.
Herkes etrafınızda, büyük bir itibar, iltifatlar, çocuklar torunlar hepsi hazır.
Arabanıza kurulup evinize gidiyorsunuz.
Doğar doğmaz devlet size maaş bağlıyor, aylık veya üç ayda bir maaşınızı alıyorsunuz.
Ne güzel, hazır maaş, hazır ev...
Altmışlı yaşlara kadar garanti, huzur içinde yaşıyorsunuz.
Sağlığınız gittikçe düzeliyor, kaslar güçleniyor, kuvvetleniyorsunuz.
Bir gün çalışmak istiyorsunuz ve işe ilk başladığınız gün size hoş geldin hediyesi olarak bir plâket ve altın kol saati veriyor patronunuz.. ve genel müdürlük veya bunun gibi yüksek bir makamdan tecrübeli bir insan olarak işe başlıyorsunuz. Herkes karşınızda el pençe divan... Vücudunuzda da bazı hoşa giden hareketler de başlıyor. Gittikçe zayıflıyor forma giriyorsunuz.
Diğer hormonal aktiviteler artıyor, fevkâlade... ..aman ne güzel günler başlıyor... derken bir gün patron size artık üniversiteye gitsen daha iyi olur diyor.
Bu arada babanız ortaya çıkmış, "fazla çalıştın" diyor "artık eve dön, işi bırak, okumaya başla, harçlığın benden olsun..."
Keyfe bakar mısınız?
Okuduğunuz dersler gittikçe kolaylaşıyor. Ekmek elden, su gölden bir dönem başlıyor.
Partiler, diskotekler, kızların sayısı artıyor.
Derken anne ve babanız sizi götürüp getirmeye başlıyor, araba kullanma derdi de yok artık....
Günün birinde sizi okuldan da alıyorlar, "evde otur, keyfine bak,oyuncaklarınla oyna" diyorlar. Mamanız ağzınıza veriliyor, zaman zaman altınızı bile temizliyorlar, hatta bu durum alışkanlık yaratıyor ve hiç tuvalet kullanmamaya başlıyorsunuz.
Derken anneniz bir gün size süt verme kararını alıyor ve başka bir keyifli dönem başlıyor.
Mama artık her yerde, her an ve en taze şeklinde hazır.
Bir gün karanlık ılık ve sıcak bir ortama giriyorsunuz. Beslenmek için ağzınızı açmaya dahi gerek yok, bir kordondan besleniyor, sıcacık, yumuşacık, gürültü ve patırtısız bir ortamda yaşıyorsunuz.
Küçülüyor, küçülüyor, ufacık bir hücre hâlini alıyorsunuz.
Veeeeee....
En güzeli deeee......
Günün birinde müthiş keyifli bir geceyle hayatınız bitiyor...

Can YÜCEL



Bu dünya kevn ü fesat âlemidir.
Her şey bir taraftan oluşur, bir taraftan bozuşur.

Derleyen: Ayhan Görür

10 Ekim 2007

Süslenmek...Leo Tolstoy



Süslenmek

Kadının süslenmesini
en yüksek bir sanatın ürünü olarak görmeyenler
çok dar kafalı ve ruhsuz insanlardır.


Leo Tolstoy


Derleyen: Ayhan Görür

6 Ekim 2007

Siz hiç hayatın tadını çıkardınız mı?...Tolstoy

* * *

Leo Tolstoy

Siz hiç hayatın tadını çıkardınız mı?

Siz hiç sıkıcı ve yağmurlu bir yaz günü uzanıp uyuya kaldığınız ve tam günbatımında

  • gözlerinizi açıp pencerede genişleyen kareyi,
    ıhlamurlu yolun yağmurla yıkanmış gölgeli mor manzarasını,
    güneşin parlak, eğik ışıklarıyla aydınlanmış nemli bahçe yolunu gördünüz mü;

  • bahçedeki kuşların şen şarkılarını duydunuz mu;

  • pencerede uçuşan, güneş ışığı altında şeffaf görünen böcekleri gördünüz mü;

  • yağmurdan sonra havanın kokusunu içinize çekip kendi kendinize
    "böyle bir akşamüzeri yatıp uyuduğum için kendimden utanmalıyım"
    deyip aceleyle fırlayarak bahçeye çıktınız ve
hayatın tadını çıkardınız mı?


Leo Tolstoy


Derleyen: Ayhan Görür

1 Ekim 2007

Başkaldırının eseri... Aziz Yıldırım

* * *
* * *

1907 - 2007

100. Yılda
Sayın Aziz Yıldırım'a

Teşekkürler...

Derleyen: Ayhan Görür