30 Aralık 2007

Bilimin Değeri...La Fontain

La Fontain

Bilimin Değeri

İki bay varmış şehirde
Atışırlarmış ikide birde.
Biri cahil ama zengin,
Öteki fakir, ama bilgin.
Paralı bayın Kaf dağındaymış burnu;
Küçümsüyormuş dostunu;
Onca saygı değer kendisiymiş,
Her aklı olan onu üstün görmeliymiş.
Bak yediği naneye!
Ne diye saysınlar seni
Sadece paran var diye?
Hiçbir değerin yoksa,
Çuvalla altının olmuş ne fayda?
Ama zengin öyle düşünmüyormuş:
-Bana bak dostum diyormuş;
Pek böbürleniyorsun ama,
Kimseyi çağırabiliyor musun sofrana?
Neye yarıyor okuması senin gibilerin?
En kötüsünde oturursunuz evlerin.
Yaz kış aynı elbiseyi giyersiniz;
Uşak muşak hak getire;
Bir gölgeniz gelir ardınızdan.
Ne kâr getirir devlete
Harcıyacak meteliği olmayan?
Bunca iyi şeyler, medeniyet, şu bu,
Zenginlerin saçtığı parayla olmuyor mu?
Keyfimiz, lüksümüz için
Avuçla altın dağıtıyoruz her gün.
Bunca işçi, sanatçı, satıcı
Ne yapar, ne satar biz olmasak?
O canım ipekli fistanları
Biçenler, dikenle, giyenler
Kimin kesesinden yer içer?
Ya sizler ne yaparsınız acaba,
Yazdığınız okunmaz kitapları
Zenginler almasa?

Yüzsüzlük bu kadar olur,
Böyleleri er geç belâsını bulur.
Bilgin ne desin bu lâflara, susmuş;
Ama savaş onun yerine konuşmuş:
Mars tanrı kasmış kavurmuş ortalığı.
Şehirde taş üstüne taş kalmayınca
Zengin yersiz kalmış koca dünyada,
Yüzüne kimseler bakmaz olmuş;
Bilginse gittiği her yerde,
Baş üstünde yer bulmuş.

Bırakın budalalar ne derse desin:
Cahil zenginden iyi yaşar fakir bilgin.

La Fontain



Derleyen: Ayhan Görür

Bilgin, Bey ve Yoksul... MEVLÂNA


Mevlâna Câmi, KONYA

Semâzen

Bilginlerin kötüsü, beyleri ziyaret eden bilgindir;
Beylerin hayırlısı da bilginleri ziyaret eden bey.
Ne güzel beydir yoksulun kapısındaki bey;
Ne kötü yoksuldur beyin kapısındaki yoksul.


Mevlâna Celâleddin Rumî



FÎHİ MÂ-FÎH
Çeviren, tahlilini yapan, açıklamasını hazırlayan:
Bend-i bendegânı Mevlâna
Abdülbaki Gölpınarlı

Derleyen: Ayhan Görür

Şairin Görevi...Victor Hugo




Poppies by Claude Monet

Şairin Görevi
I.
Niçin sürgünsün şair yaşadığın toplumda?
Işıksız bir karmaşadır siyasal partiler,
Bir yararı olur mu şu tasasız ruhuna?
Çiçeğe durmuş şiirin sararıp soluyor;
O boğucu, kirli havalarında onların,
Güzelim buhurların, günnük kokuların;
Şaşırıyor yolunu soluklarını duyunca.
Köle ruhlu kavgalarında senin yüreğin,
Çimeni gibidir yaşadığımız kentlerin
Gelip geçenlerin ayaklarının altında.

Halkın ve kral, dumanlı, sisli başkentlerde
Nasıl çarpışıyor iki ölümcül güç gibi,
Duymuyor musun seslerini dehşet içinde,
Sen ey toprağına tohum serpiştiren çiftçi!
Sen ey şair, sen ey usta, kapat kulağını!

Bu şamatanın sana hiçbir yararı var mı?
Gürültünün patırtının içinden gelen
Bu insanların arasında asla yer alma!
Dizelerde tanrıya şarkılar söyleyen sen
Uzak dur, uzak dur, onlara sakın karışma!
Arınmış ruh, şarkını göklerde meleklerin
Verdiği huzurlu, barışçı konserde söyle!

Sen ey kutsal çiçek, sen de gidip çöllerin
Engin gökleri altında serpilip büyü!
Sen ey düşsever insan, sığınakları ara!
Gizli mağaraları, barınakları ara!
Unutuşa kanat aç bulmak için sevdayı,
Sessizliğe koş eğer işitmek istiyorsan
Gökten gelen o sevecen ve o ciddi sesi,
Loş yerlere koş gönü görmek istiyorsan.

Haydi ormanlara git, haydi sahillere git!
Kendi tatlı şarkını oralarda bestele!
Yaprakların ve gök gibi mavi dalgaların
Şarkılarıyla, ilahileriyle birlikte.
Tanrı seni bekliyor kutsal bir yalnızlıkta;
Tanrı ne çokluklarda, ne kalabalıklarda;
İnsan küçüktür, nankördür ve beyhudedir.
Her şey kırlarda titreşir, kırlarda ah çeker.
Doğa büyük bir çalgıdır, büyük bir lirdir,
Şair ise o büyük lirin kutsal yayıdır.


Fırtınalarımızdan çekil ey bilge kişi!
Bu imparatorluk ki tehlikeli sularda,
Yol alıyor, ne dümeni var ne pusulası
Sen sakın aldanma, sen sakın kanma ona!
Bu gemi senin için bir aralık ayında,
Bir balıkçının kurutmak için ağlarını
Gerdiği odasının en ücra köşesinden,
Uğursuz bir gürültüyle gece karanlıkta,
Ürperen ve yana yatmış direkleriyle,
Geçişini duyduğu bir gemi gibi olmalı.

II.
Çok yazık! diyor şair, yazık, hem de çok yazık!
Ben suların ve ağaçların sevdalısıyım;
Onların mırıltıları, fısıltılarıyla
Yoğruldu, olgunluğa erişti yetkin aklım.
Kin, nefret yoktur evrenin yaratılışında.
Engeller yoktur onda, zincirler yoktur onda.
İyilik doludur çayırlar, dağlar, tepeler;
Gülleri, çiçekleri anlatır bana güneşler;
Doğada, uçsuz bucaksız bir huzur içinde
Ruhum dört bir yana ışıklarını saçar.

Seviyorum seni, seviyorum kutsal doğa!
Senin içinde eriyerek sen olmak da var;
Oysa serüvenlerin yaşandığı bu çağda
Herkes kendini başkasına tutsak kılıyor.
Her düşünce bir güçtür, her düşünce kuvvettir.
Tanrı özsuyunu kabuklar için yaratır,
Yeşermiş, çiçek açmış dalları kuşlar için,
Ovadaki bitkiler, otlar için dereleri,
Dolu kadehleri dudaklarımız için,
Akıllar için düşünürü, bilge kişiyi.

Tanrı böyle istiyor çelişkili zamanlarda,
Herkes çalışır ve herkes bir hizmet sunar.
Kardeşlerine dönüp de "Ben artık çöle
Gidiyorum" diyenlere yazıklar olsun!

Kinler, nefretler, rezillikler şu şaşkın,
Huzursuz halkın yakasına yapışmışken
Ne ayıp ayakkabısını giyip gidene!
Hiçbir işe yaramayan bir şarkıcı gibi
Kentin kapılarından apar topar tüyen,
Kırık dökük düşünüre yazıklar olsun!
Daha güzel günleri hazırlamak için şair
Karanlık günlerde, kötü günlerde gelir.
Ütopyaların, düşsel ülkelerin adamıdır;
Ayakları burada, gözleri başka yerdedir.
İster yersinler onu, ister övsünler, ne gam!
O peygamberler gibidir, her an, her zaman
Ve her yerde, içine her şeyi sığdırdığı,
Elinde salladığı bir meşale gibi
Geleceğimizi, güzel günleri aydınlatır.

Halklar sıkıntıya düştüğünde onları görür,
Hep aşklarla dolup taşar tüm düşleri.

O düşler ki nesnelerin ona fırlattığı
Gölgelerin, karanlıkların ürünüdür.
Alay etsinler onunla, varsın etsinler,
O düşünmeyi sürdürür ve kitlelerin
İşitmediği şeyi sessizliğe kaydeder.
Kimileri küçümser, görmezden gelir onu
Bu boş insanların sözlerine güler geçer,
Kahkahayla güler ve sessiz sessiz düşünür.

Uğultularını ve hıçkırıklarını
Dalga dalga kumsallara yayan kalabalık,
Bir okyanus gibi düşlerimizin üstüne
Kuşkuyu ve alayı yayan kalabalık,
Seni kıvançlandıran soylu, yüce düşünce
Devam ediyor gök bak hâlâ kekelemeye,
Ama yaşamın damgasını da taşıyor,
Çünkü insan soyu var Havva'nın karnında
Kartal yumurtasında kartal, meşe palamudunda
Meşe var! Bir beşiktir Ütopyalar da!

Zamanı geldiğinde kamaşmış gözlerinizle,

Bu beşikten, serpilip açmış yürekler için,
Daha iyi bir toplumun çıktığını göreceksiniz.
Hakkın doğurduğu görevin, kutsal düzenin,
Galip gelen inancın ve iyi geleneklerin,
Çıktığını göreceksiniz. Bu devingen ve
Hep kıvançlı ya da hep üzgün kalabalık,
Yasanın ancak düşler kurarak devşirdiği
Bir şeylerin tohumunu bir gün atacaktır.
Bir gün ayaklarının üstünde duracaktır.

Fakat bu güçlü tohumları taşımak için,
İçinde kutsal ışınların arındırdığı,
Esin dolu, sapasağlam yürekler gerek.
Katıksız yürekler, tertemiz yürekler gerek.

Alabora olur tayfası olmayan gemi
Kadırganın yol alması için nasıl ki
Kürekçiler her iki yandan kürek çekerse,
Herkesi ve herşeyi anlayan Tanrının da
Ancak büyük ruhlara düşüncelerinin
İki yanında kürek çektirmesi gerek.

Uzak dursun sizlerden kutsal kuramlar,
Uzak dursun gelecek zamanın yasaları,
Geçmişte sizin yıldızınız altından giden,
Sonra sanrının arkasına gizlendiği,
Örtüyü kaldırıp atıp da ruhunu pintilik,
Ve tutkunun en alçakça emellerine
Hiçbir şey olmamış gibi hemen teslim eden,
Geçmişi, anıları, umutları olmayan,
Bu solgun dudaklı konuşmacı, bu hatip
Uzak dursun sizlerden, uzak dursun sizlerden!
Uzak durur adı insan sarrafına çıkan,
Keselerini altınla doldurmak isteyen,
Efendisini yeni hizmetçiler taşıyan,
O eski rahip gülücüğünü götüren,
Dinselliğini pazara çıkarıp satan,
Yırtık gülücükleriyle tüm kötülüklerin,
Göbek attığı bu zevk, bu eğlence cümbüşünde,
Başkaları düşünürken o kafayı çeken,
Gerçek hazineleri çar çur edip kaybeden
Cüce ruhlu mağrur devden uzak durun!

Dört yol ağızlarında sağa sola sataşan

Boş öfkelerden, hiddetlerden uzak durun!
Günün birinde kaplan kesilecek olan
Halkın sevdiği bu kedilerden uzak durun!
Halk dalkavuklarından, saray yağcılarından,
Partisinin orta yolcu olduğunu söyleyen
Çıkarcı, bencil politikacıdan uzak durun!
Uzak durun bütün sönmüş köseğilerden,
Göğüslerinde bir ruh taşımayanlardan,
Ve ruhlarında Tanrıyı taşımayanlardan!

Yalnızca bu adamların eline kaldıysak,
Ulu Tanrım, içinde yaşadığımız bu çağda,
Şair nasıl olur da bağırmaz acı içinde
Nasıl olur da bağırmaz "yazık! yazık!" diye
Bir gün utançtan yüzünü de gösteremez,
Evinin eşiğinde, öyle bekler ayakta,
İnmek üzere olan akşamın karşısında,
Silinen, yitip giden güne göz yaşı döker,
Ufkun dört köşesine, ufkun dört bir yanına
Korkunç bir hayalet gibi küllerini saçar.

Bulutlarda gezen çakırdoğanları gibi
Gülüşleri duyulur utkulu şairlerin,
Yergici şairlerin, alaycı şairlerin,
Aristofanes'lerin ve kara şairlerin.
Sayısız utancımızı yüzümüze vurmak için,
Petrone karanlıkta uykusundan uyanıp,

O ünlü Romalı üslubuna sarılırdı.
Aşağılık, alçak çağımızın yöresinde
Archiloque'un topal vezni, aksayan vezni
Bir kırbaç gibi hoplayıp zıplardı elinde.

Ama Tanrı geri çekilmez hiçbir zaman,
Bu güneş ki her şeye bir soluk kazandırır,
Hiçbir zaman tümüyle yitip gitmedi gözden,
Tümüyle batmadı gizlendiği tepelerden.
O hep üzgün ve tasalı koyaklar için,
Körleştirilmiş karanlık şu ruhlar için,
Gururun yoldan çıkardığı yürekler için,
Uçurumların üzerindeki bir doruğa
Işınlarını bırakır, ışınlarını ve
Bazı gerçekleri bırakır alınlar üstüne.
Durmayın haydi yüce ruhlar ve düşünceler,
Durmayın kemirilmiş sıkıntılı beyinler,
Durmayın hasta yürekler, yaralı gönüller,
Sizler dua edenler, güzel şeyler düşünenler!

Haydi biraz cesaret, ey gelecek kuşaklar!
Fırtınanın, boranın ormanda ağaçlarda,
Kopardığı gürültüyle, istemeyerek de olsa
Gelen sizler! haydi biraz daha cesaret!

Dur durak bilmeksizin amaçsız dolaşanlar,
Sizler! yolun zifiri karanlıklarında,

Ellerini uzatarak düşünüzün şekillerini
Gördüğüne inanan gezgin kuşkucular!
Sizler, kafaları acı çeken düşünürler!
Sizler, ilahi bir dehşetle dolu olanlar!
Koyak'ın böğürtlerine sarkmış olarak
Uçurumların kıyılarına tutunanlar!

Sizler, bu kederli ve utkulu dalgaların
Denizinde kazaya uğrayan ey insanlar!
Sizler, denizden tir tir titreyerek çıkanlar!
Sizler! Yalnızca yüreklerini kurtaranlar!

Bütün sabahlarda, çiçeklerin arasında
Sizler, güneşin doğduğunu gören bilgeler!
Ve bu kutsal ışıkların içine gömülmüş
Tan kızıllığında yeniden gelirsiniz siz.

Sizler, ey savaşçılar! Gün doğmadan elini,
Kolunu yıkamak için hazır bekleyenler!
Sizler, odalarda düşler, hayaller kuranlar!
Gözleri karanlığın içinde yitip gidenler!
Sizler, ey sabrın ve direncin insanları!
Sizler, ey hep mutlulukları dileyenler!
Sizler, hâlâ İsa efendimizin eteğini
Ve hâlâ umudu avuçlarında tutanlar!

Sizler ellerinde lamba, bir şey arayanlar!
Sizler tek silahı övendire olan çobanlar!
Dayanın ey dağlarda, beldelerde olanlar!
Dayanın, dayanın, ey vadilerde olanlar!
Yeter ki her biriniz dar bir keçi yolunu
Bir sabahın izini, bir karığı izlesin;
Yeter ki hepinizin kara bir dalga olan
Kıyısı Tanrı ve kuzey yeli bulut olsun;

Yeter ki siz inancınızı eksik etmeyin,

Yeter ki siz kıvançlıyken ya da kederliyken
Bir çocuğa, bir yıldıza ya da bir çiçeğe
Zaman zaman sevgi dolu gözlerle bakın;

Yeter ki köle ya da özgür yurttaş demeden
Her şeyde ve herkeste sevecek bir yan bulun,
Yeter ki siz, teninizin her bir dokusunda
Evrensel insanlığın titreştiğini duyumsayın.

Dayanın, karanlığın ve köpüğün içinde
Hedef çok yakında ortaya çıkacak,
Sisin, dumanın içindeki insanlık soyu
Bir sözcük değildir, bir bilmecedir ancak.

Öne eğilmiş alınlarınızın üstünden
Yeterince geceler ve fırtınalar geçti.
Kaldırın gözlerinizi, kaldırın başınızı!
Işık orada, yukarıda, yürüyün haydi!
Ey halklar, kulak verin, kulak verin bu şaire!
Ey halklar, kulak verin bu kutsal düşsevere!
Gece alnı ışıklı olan yalnızca odur,
O muştulayacaktır size karanlıkları,
Delecek olan gelecek zamanları
Açılmamış tohumu yalnız o bilebilir
Bir kadın gibi tatlıdır erkek ve Tanrı,
Ormanla ve dalgalarla nasıl konuşursa,

Onun ruhuna da öyle usulca seslenir,
Yumuşak, sevecen ve usul bir sesle.

Çünkü O'dur bütün dikenlere karşın,
Arzulara ve kederli olaylarla karşın,
Yıkımlarınız içinde eğilip geleneği
Toplayarak yürümeye devam eden odur.
Gökyüzünün kutsayabildiği her şey,
Ve yeryüzünün kapladığı her şey,
Bereketli, verimli bir gelenekten doğar.
Kökü geçmişe dayanan bütün düşünceler,
İster insansal olsunlar ister tanrısal,
Gelecekte de yaşar ve çiçekler açar.
Işık saçıyor şair sonsuz gerçek üstüne

Işık saçıyor şair, saçıyor alevlerini,
Olağanüstü bir aydınlıkla ruhumuz
İçin ışıl ışıl parlatıyor gerçekleri.
Boğuyor ışığıyla, ışığıyla dolduruyor,
Kenti, çölü, Louvre'u ve kulübeyi,
Bütün ovaları, bütün dağları ve tepeleri,
Kaldırıyor perdeyi gizlerin üzerinden

_/ Çünkü şiir kralları ve şiir çobanları,
Yıldızdır, Tanrının yolunu gösteren. _/


Victor Hugo

Şiir
www.dosthane.de
'den alınmıştır

Please, Enter!
http://artpad.art.com/artpad/painter/?ic3eck1dbk50
sitesini ziyaret ediniz!

Derleyen: Ayhan Görür

29 Aralık 2007

I Died For Beauty...Emily Dickinson/Benazir Bhutto


Benazir Bhutto

Benazir Bhutto life and legacy


I Died For Beauty


I died for Beauty, --but was scarce
Adjusted in the tomb,
When One who died for Truth was lain
In an adjoining Room--

He questioned softly, "why I failed"?
"For Beauty," I replied--
"And I--for Truth, --Themself are One--
We Brethren, " He said--

And so, as Kinsmen met a Night--
We talked between the Rooms--
Until the Moss had reached our lips--
And covered up-- our names--

Emily Dickinson


Ben Güzellik İçin Öldüm

Ben güzellik için öldüm, ama gönüllü
Bir mezara yerleştirildim,
Gerçek için ölmüş biri uzanırken
Komşu odada.

Yavaşça sordu, neden teslim olduğumu
Yanıtladım, "Güzellik için".
"Bense gerçek için, bu ikisi birdir;
Biz kardeşleriz", dedi.

Ve işte, gece vakti görüşen dostlar gibi,
Odadan odaya konuştuk,
Yosun dudaklarımıza uzanıp
Adlarımızı örtene kadar.

Emily Dickinson

Celine Dion Beauty And The Beast



İngilizce’den çeviren: Seçil Sönmez

http://www.khas.edu.tr/bukalemun/chl_number2-1-1-6.html


Çeviride, " truth" kelimesi"gerçek" olarak çevrilmiş.
"Truth" un karşılığı "hakikat"tir,
"gerçek" "realy" karşılığıdır.
Gerçek, hakikat değildir.
Gerçek zamandır;
hakikat zamansızlıktır, sonsuzluktur, ölümsüzlüktür.

İngilizce aslı aşağıdaki siteden alınmıştır.
http://aseaair.blogspot.com/2007/11/pardon-me-while-i-wax-poetic.html

Derleyen: Ayhan Görür

Çok güzel şey...Melih Cevdet Anday



Çok güzel şey


Yaşamak güzel şey doğrusu
Üstelik hava da güzelse
Hele gücün kuvvetin yerindeyse
Elin ekmek tutmuşsa bir de
Hele tertemizse gönlün
Hele kar gibiyse alnın
Yani kendinden korkmuyorsan
Kimseden korkmuyorsan dünyada
Dostuna güveniyorsan
İyi günler bekliyorsan hele
İyi günlere inanıyorsan
Üstelik hava da güzelse
Yaşamak güzel şey
Çok güzel şey doğrusu.

Melih Cevdet Anday


Derleyen: Ayhan Görür

28 Aralık 2007

DÖRT. GÜVERCİN, Dördümüze...Nâzım Hikmet

Resim, Atalay Köse

DÖRT. GÜVERCİN
Dördümüze

Geldi dört güvercin
suda yıkanmak için.
Su mahpusane yalağındaydı.
Ve güneş
güvercinlerin,
gözünde, kanadında, kırmızı ayağındaydı.
Girdi dört güvercin
yıkanmak için
suyun içine.
Ve kederli toprakta dört insan
baktı dört güvercine.
Güvercinler hep beraber
güneşi taşıyıp kırmızı ayaklarında uçabilirler
Durdurmaz onları demir ve duvar
Güvercinlerin yumuşak kanatları var.
Ve kanatlar
Şimdi burda, şimdi damın üzerinde.
İnsanların kanatları yok
İnsanların kanatları yüreklerinde.

Dört güvercin
güneşe varmak için
yıkandı, uçtu sudan.

Nâzım Hikmet


İSTANBUL TEVKİFHANESİ, 1938

Nâzım Hikmet'in yeni bulunan şiiri...

Derleyen: Ayhan Görür

27 Aralık 2007

Yaş Otuz Beş...Cahit Sıtkı Tarancı



Yaş otuz beş!
Yolun yarısı eder.
Dante gibi ortasındayız ömrün.
Delikanlı çağımızdaki cevher,
Yalvarmak, yakarmak nafile bugün,
Gözünün yaşına bakmadan gider.
Şakaklarıma kar mı yağdı ne?
Benim mi Allahım bu çizgili yüz?
Ya gözler altındaki mor halkalar?
Neden böyle düşman görünüyorsunuz;
Yıllar yılı dost bildiğim aynalar?
Zamanla nasıl değişiyor insan!
Hangi resmime baksam ben değilim:
Nerde o günler, o şevk, o heyecan?
Bu güler yüzlü adam ben değilim
Yalandır kaygısız olduğum yalan.
Hayal meyal şeylerden ilk aşkımız;
Hatırası bile yabancı gelir.
Hayata beraber başladığımız
Dostlarla da yollar ayrıldı bir bir;
Gittikçe artıyor yalnızlığımız
Gökyüzünün başka rengi de varmış!
Geç farkettim taşın sert olduğunu.
Su insanı boğar, ateş yakarmış!
Her doğan günün bir dert olduğunu,
İnsan bu yaşa gelince anlarmış.
Ayva sarı nar kırmızı sonbahar!
Her yıl biraz daha benimsediğim.
Ne dönüp duruyor havada kuşlar?
Nerden çıktı bu cenaze?
Ölen kim?
Bu kaçıncı bahçe gördüm tarumar.
N’eylesin ölüm herkesin başında.
Uyudun uyanamadın olacak
Kim bilir nerde, nasıl, kaç yaşında?
Bir namazlık saltanatın olacak.
Taht misali o musalla taşında
.

Cahit Sıtkı Tarancı


Derleyen: Ayhan Görür

23 Aralık 2007

Bilgeden aydınlara...Tufan TÜRENÇ/JOHAN Wilhelm Snelman




Terve = Merhaba
Tervetuloa = Hoş geldiniz

Finland


JOHAN Wilhelm Snelman (1806-188l)

bir filozoftu.
Yaşamı boyunca ülkesinin kalması için çırpınıp durdu.
O ve onun oluşturduğu halk öğretmenleri ordusu, "bataklıklar ülkesi" olan Finlandiya'yı "beyaz zambaklar ülkesine" dönüştürmeyi başardı.
Snelman, askerlerden, öğretmenlerden, din adamlarından doktorlardan ve
iş adamlarından oluşan gönüllüler ordusuyla ülkesinin yoksulluktan kurtarılmasının, ekonomik, politik ve kültürel açıdan mükemmel bir hale getirilmesinin öncülüğünü yaptı.


Snelman, bu kutsal savaşı başlatırken aydınlara şöyle sesleniyordu:
" Aydın olmak, modaya uygun kıyafetler giymek veya kolalı yakalık ve modern şapka takmak demek değildir.
Halk size, akşamları kâğıt ve domino oynamanız için okutup terbiye vermedi.
Bu durumda siz aydın değil de, küflenmiş aydın oluyorsunuz.
Siz halkın aklını, iradesini, enerjisini ve vicdanını uyanmalısınız.
Köylüyü, işçiyi, toplumun alt tabakalarını nasıl iyi yaşanır, nasıl iyi yaşam koşulları yaratılır diye eğitmek zorundasınız.
Halka, hayatın değerlerini anlamayı ve onu korumayı öğretin.
Mutlu bir aile hayatı nasıl kurulur, onu öğretin.
Erkeğin kadına, kadının erkeğe nasıl davranacaklarını ve çocuklarının nasıl eğitileceğini öğretin.
Halkı doğruluğa, düzene, disipline alıştırın.
Halkın vicdan duygusunu geliştirin. Kendilerinin ve başkalarının haklarına saygı duymalarını öğretin.
Halka örnek olun, onlara eğitmen olduğunuzu gösterin.
Göreviniz oları eğitmektır. Onları büyük, kültürlü halkların ailesine sokmaktır.
Unutmayınız ki, halkın cehaleti, kabalığı, sarhoşluğu, hastalıkları, fakirliği sizin ayıbanızdır."

'Uko-Koli' Pielinen

Snelman, halkın aydınlanmasıyla uğraşanlara şu örneği veriyordu:
"Küçük kenevir liflerini alıp ince iplikler örerler. Sonra bu ipliklerden birkaç tanesini birlikte büküp kalın ipler yaparlar. Birkaç kalın ipi büküp halat haline getirirler. Ve bu halatlar kocaman okyanus gemilerini rhtımlara bağlayacak kadar sağlam olur.
Biz de dağınık iyi niyetlerimizi bir araya getirip birleştirmek zorundayız. Bu şekilde halkımızın aydınlanmasını sağlayabiliriz."




Snelman, papazlara da şöyle sesleniyor:
" Halkımızın gerçek koruyucusu olun. Papazlar kilise memuru değildir. Sizin göreviniz sadece ayinler yapıp dini görevinizi yerine getirmek değildir.
Peygamberler öncelikle halka temiz, iyi ve adil bir yaşam öğretiyorlardı. İnsanlardaki vicdan duygusunu uyandırıyorlardı. İçlerindeki başkalarına olan sevgiyi uyandırıyorlardı. Nasıl iyilik yapabileceklerini öğretiyorlardı.
Siz de sanki İsa Peygamber Finlandiya'ya gelmiş gibi, onun gibi konuşun.
Değerli din adamları, Fin halkı adına gözlerimde yaşlarla size yalvarıyorum. Üzerinizdeki ölü toprağını temizleyin ve halka bu gerçeği anlamayı öğretin."


Pia Sarpaneva will discuss
St. Henry's Ecumenical Art Chapel in Turku, Finland,
designed by Sanaksenaho Architects.


Tufan Türenç

Cumartesi, 22 Aralık 2007
Hürriyet

Grigoriy Petrov
Beyaz Akzambaklar Ülkesi
Koridor Yayınları

Derleyen: Ayhan Görür

22 Aralık 2007

Michelangelo...LOVE /Celine Dion...My Heart Will Go On


AŞK,
Yaratan'ın kendisine kadar yükselmesi için
sana verdiği kanattır.

Michelangelo

Celine Dion



My Heart Will Go On- On Titanic

Every night in my dreams
Her gece rüyalarımda
I see you, I feel you
Seni görüyorum, seni hissediyorum
That is how I know you go on
Bu şekilde devam ettiğini biliyorum
Far across the distance and spaces between us
aramızdaki uzak mesafe ve boşluklardan
You have come to show you go on
Devam ettiğini göstermek için geldin
Near, far, wherever you are
Yakın, uzak, nerede olursan ol
I believe that the heart does go on
İnanıyorum ki kalp çarpmaya devam edecek
Once more you open the door
Bir kez daha, kapıyı açıyorsun
And youre here in my heart
Ve sen burda kalbimdesin
And my heart will go on and on
Ve kalbim çarpmaya devam edecek...
Love can touch us one time
Aşk bize bir gün dokunabilir
And last for a lifetime
Ve bir ömür sürer
And never let go till were one
Ve bir olduğumuz sürece gitmesine izin vermeyiz
Love was when I loved you
Aşk seni sevdiğim zamandı
One true time I hold to
Seni bir kere gerçekten sardığım zaman
In my life well always go on
Hayatımda hep devam edeceğiz
Near, far, wherever you are
Yakın, uzak, nerede olursan ol
I believe that the heart does go on
İnanıyorum ki kalp çarpmaya devam eder
Once more you open the door
Bir kez daha, kapıyı açıyorsun
And youre here in my heart
Ve sen burda, kalbimdesin
And my heart will go on and on
Ve kalbim çarpmaya devam edecek..
There is some love that will not go away
Asla kaybolmayacak bir sevgi var
Youre here, theres nothing I fear
Sen burdasın, korktuğum hiçbir şey yok
And I know that my heart will go on
Ve biliyorum ki kalbim çarpmaya devam edecek
Well stay forever this way
Sonsuza dek bu şekilde kalacağız
You are safe in my heart
Kalbimde güvendesin
And my heart will go on and on
Ve kalbim çarpmaya devam edecek ve edecek




Derleyen: Ayhan Görür

21 Aralık 2007

"O AN"...Tolstoy / Ben E King... Stand by Me 1961






"O an"
En önemli an, "O an"dır;
çünkü bir tek ona sözümüz geçer.
İnsana en gerekli olan kişi "O an" yanında olan kişidir.
Çünkü hiç kimse
günün birinde bir başkasına işinin düşüp düşmeyeceğini bilemez.
Ve de insan için, en önemli uğraşı,
"O an" yanında olan kişiye iyilik yapmaktır.
Zira bu, insanın yeryüzüne gönderiliş gayesidir.

Tolstoy

First Love by ~D-a-vis

Ben E King 1961



Stand by Me

When the night has come
Gece geldiğinde
And the land is dark
ve toprak karardığında
And the moon is the only light well see
ve ay görebileceğimiz tek ışık olduğunda
No I wont be affraid
hayır korkmayacağım
Well i wont be affraid
ben korkmayacağım,
Just as long as you stand, stand by me
sadece sen yanımda olduğun sürece,yanımda ol
So darling, darling stand by me
bu yüzden sevgilim, yanımda ol sevgilim
Wont you stand by me Oh
yanımda olmayacak mısın?
Just as long as you stand, stand by me
sadece sen yanımda olduğun sürece,yanımda ol
Its the sky that we look upon
ne zaman ki baktığımız gökyüzü
Thumble and falls
yuvarlanıp da düşerse
And the mountains crumble to the sea
ve dağlar, denize ufalanırsa
I wont cry, i wont cry
ağlamayacağım, ağlamayacağım
No i wont shed a tear
hayır tek damla gözyaşı dökmeyeceğim
Just as long as you stand by me
Sadece sen yanımda olduğun sürece
So darling, darling stand by me
bu yüzden sevgilim, yanımda ol sevgilim
Oh wont you stand by me Oh
yanımda olmayacak mısın?
Oh wont you stand, wont you stand, stand by me
olmayacak mısın, olmayacak mısın, yanımda ol
So darling, darling stand by me
bu yüzden sevgilim, yanımda ol sevgilim
Oh wont you stand by me, stand by me Oh
yanımda olmayacak mısın?
Oh wont you stand, wont you stand, stand by me
olmayacak mısın, olmayacak mısın, yanımda ol
Whenever youre in trouble wont you stand by me
ne zaman başın derde girse, yanımda olmaz mısın?
Oh, now, now, stand by me oh,
şimdi, şimdi, yanımda ol
Darling, darling stand by me
sevgilim, sevgilim, yanımda ol
Stand by me
yanımda ol oh,
Stand by me, stand by me, stand by me
oh yanımda ol, yanımda ol, yanımda ol
So darling darling stand by me
bu yüzden sevgilim, yanımda ol sevgilim
Stand by me
yanımda ol
Oh stand by me, stand by me, stand by me!
oh olmayacak mısın, olmayacak mısın, yanımda ol!


Derleyen: Ayhan Görür

Stand by me...John Lennon


John Lennon


Stand by Me


When the night has come
And the land is dark
And the moon is the only light we see
No i won't be afraid
No i won't be afraid
Just as long as you stand, stand by me

And darling, darling stand by me
Oh, now, now, stand by me
Stand by me, stand by me

When the sky that we look upon
Should tumble and fall
And the mountain should crumble to the sea
I won't cry, i won't cry
No i won't shed a tear
Just as long as you stand, stand by me

And darling, darling stand by me
Oh, stand by me
Stand by me, stand by me, stand by me

Whenever you're in trouble won't you stand by me
Oh, now, now, stand by me
Oh, stand by me, stand by me, stand by me

Darling stand by me
Stand by me
Stand by me, stand by me, stand by me.

Steve Moore


Stand by Me


Derleyen: Ayhan Görür