28 Aralık 2009

Leoparla fare...Adnan Binyazar



Pablo Picasso

Adnan Binyazar

Windows Live

FW: Hungry mouse‏
Kimden:Ayhan Gorur (ayhan.gorur@hotmail.com)
Gönderme tarihi:26 Aralık 2009 Cumartesi 21:40:39
3 ek Tüm ekleri karşıdan yükle (513,9 KB) image0011...jpg (155,5 KB), image0022...jpg (163,2 KB), image0033...jpg (195,2 KB)
From:
ayhan.gorur@hotmail.com
To: Adnan Binyazar binyazar@gmail.comSubject: FW: Hungry mouseDate: Tue, 15 Dec 2009 20:49:15 +0200

Eski bir Çin atasözüdür:
Savaşmayanla savaşılmaz... Ayhan Görür

Go Mouse Go !!!


The extraordinary scene was captured by photography student Casey Gutteridge at the Santago Rare Leopard Project in Hertfordshire.
The 19-year-old, from Potters Bar, Hertfordshire, who was photographing the leopard for a course project, was astounded by the mouse's behaviour.
He said: 'I have no idea where the mouse came from - he just appeared in the enclosure after the keeper had dropped in the meat for the leopard.
'He didn't take any notice of the leopard, just went straight over to the meat and started feeding himself.
'But the leopard was pretty surprised - she bent down and sniffed the mouse and flinched a bit like she was scared.
'In the meantime the mouse just carried on eating like nothing had happened.

.....but even a gentle shove does not deter the little creature from getting his fill...
'It was amazing, even the keeper who had thrown the meat into the enclosure was shocked - he said he'd never seen anything like it before.
' Project owner Jackie James added: 'It was so funny to see - Sheena batted the mouse a couple of times to try to get it away from her food.
'But the determined little thing took no notice and just carried on.
' Sheena was brought in to the Santago Rare Leopard Project from a UK zoo when she was just four months old.
She is one of 14 big cats in the private collection started by Jackie's late husband Peter in 1989.
The African Leopard can be found in the continent's forests, grasslands, savannas, and rainforests
.

...so the mouse continued to eat the leopard's lunch and show the leopard who was boss !

***




Cumhuriyet Gazetesi
22 ARALIK 2009 SALI
Sayfa
16
AYNA
ADNAN BİNYAZAR

Leoparla Fare
  • Ayhan Görür avukat, Kasımpaşa'da doğup büyümüş. Şimdi bir ayağı İstanbul'da, bir ayağı Dalaman'da işini sürdürüyor. Kırk yıllık eşi, çocukları, torunlarıyla mutluluk yansıtan bir tablonun ressamı!
  • Durağanlık, insanı günlük yaşamında ne yapacağını bilemez duruma düşürür. Eylemsizlik tuzağına düşmemek için kıl kadar yeteneği olan, yapabileceğinin ardına düşmeli. Köşeye çekilmektense oyalanmak bile "iş"tir.
  • Görür, yeteneklerini üretice alanlara yönelterek emeğini insanların yararına sunuyor. Bunu gönüllü yapması, kişiliğinin ayrı bir yanı.
  • Sitesine giren, geçmiş çağlardan bu yana sağlam bilginin, gerçek sanatın, en özgün edebiyat ürünlerinin örnekleriyle karşılaşacaktır.

***

  • Yalnız bu değil; hemen her gün iletiler göndererek, bulduğu güzellikleri, ibret alınacak özdeyişleri, toplumsal olayların nabzını tutan yazıları, sanatsallığına inandığı güzellikleri dostlarıyla paylaşması az iş mi?..
  • Bunları yalnızca aktarmıyor, ilettiğine ilişkin izlenimlerini yorumlayarak bir düşünce ortamı da yaratıyor. Görür, çağdaş aydın olmanın gereğini böylece yerine getirmiş oluyor.

***

  • Berlin'in ısırıcı soğuğu sonunda bu sabah ürününü verdi. Sözde kar yağıyor! Oysa nerde şimdi, Villon'un dediği "bıldır yağan karlar?" Dışarıda kar diye kedilerin ak tüyleri uçuşuyor...
  • Bilgisayarımı kar düşünceleriyle açıp internete girince, Görür'ün ilettiği birbirini tamamlayan fotoğraflar dizisinden gözümü alamadım.
  • Sinema, TV teknikleri ilerler de, ikisinin de atası sayılan fotoğraf yerinde mi durur! Üstelik şimdinin fotoğrafları, belge gerçekçiliğinin yanında sanatsallığıyla, özgünlüğüyle de ilgi çekiyor. Çağımızda, kimi karikatürler gibi, düşünceyle de beslenen ne değerli fotoğraflar var!
  • Sözünü edeceğim fotoğraflar dizisi böyle bir nitelik taşıyor. Sunumun adı "Aç Fare". Altta yer alan espririli bir sözle fare uyarılıyor da: "Kaç, fare kaç!" Sunumun düşünsel özünü ise, erdemle söylenmiş şu Çin atasözünden çıkarıyoruz: "Savaşmayanla savaşılmaz!"

***

  • Fotoğraflarda görülen şudur: Hayvanat bahçesinde bir leopar barınağı. Bakımına özen gösterildiği, leoparın duruşundan, yaşadığı ortamın düzeninden belli. Leoparın önünde yoksul sofralarının bayramda bile görmeyeceği tazelikte kıpkırmızı lop et parçaları var.
  • Leopar, yiyeceğine ortak olacağı yanaşışından anlaşılan, başparmağından da küçük bir fareye uzun uzun bakıyor. Sonra burnunu yaklaştırıp kokluyor onu. Ağzını açsa, fareyi soluğuyla yutar! Farede hiçbir ürkeklik belirtisi yok. Leopar koklamasını kısık gözlerle sürdürüyor.
  • Yırtıcının gözü kısık mı, ondan korkmayın. Kedilerden bilirim; kuş avlama pususunda fincan gibi açılan gözleri, dişlerine göre bir yiyeceği yerken hep kısıktır. Belki o sırada kendini çevresine kapayan görünüşünden dolayı da kediye nankörlük yakıştırılıyor...

***

  • Çinli bilgenin "Savaşmayanla savaşılmaz" sözü ise, dünyadaki gidişatın tam tersini yansıtıyor. Çağımızda güçlünün savaşlar çıkararak milyonları ölümcül açlıklara sürüklemediği gün yok!
  • Leoparla fareye yeniden bakıyorum. Acaba insanlar leopar kadar paylaşımcı, bir paydan yararlanmayı düşünecek fare kadar cesur olsalardı Afrika'da, Asya'da, hatta Avrupa'da onca çocuk, daha dünyaya gözünü açmadan açlığın pençesinde can verir miydi hiç?..
Adnan Binyazar
binyazar@gmail.com

***
_/ Savaşmayanla savaşılmaz..
Fare gibi...Gandi gibi...
Savaşanla savaşılır...


Gerektiğinde dişe diş; Mustafa Kemal gibi... _/
Ayhan Görür

19 Aralık 2009

Ay üşüdü yüreğimde...Fügen Gülgör



Ay üşüdü yüreğimde...! ! !


Hicrandı
mevsimlerden..
kış bakışlı bir yüreğe sevdalı
ve kadın
üşüyerek yaşlandı..

ay ışığında akşamın rengi
zifiri kırışıklıkta
Binbir çığlığa gebeyken gece
suskun ninniler söylerken zebanilerin
bilmezsin
kendimi nasıl hicranlara doğradım
yarıldı karanlıklar
hicranıma bulutlar ağladı
yalnızlığımda demlenme vakti bilirim..

kahrın sazıdır gönlümde yaram
suyunda vurgun yemiş
en koşulsuz
en çaresiz
en bitimsiz sevdam..

semalarında bir yağmur bulutu yüreğim
yakarışım duamla mevlaya
ölüm en kolayı
oysa zordur seni senle yaşayışım..
bir şiirdi varken yokluğun
sen ve sensizlik vazgeçilmez bilirim...

ne zaman seni haykırsam
yan/sam,
kana/sam,
ağla/sam
kendi hesaplaşmaların içinde
seni sana bıraksam
mahşerinde bu hayat
seni canından edecek bilirim..

ay üşüdü göğsümde,
ayazım yakın
son demlerindeyim hayatın
sarardı yokluğunda yeşillerim
can bitti
yitti
incindi sırça köşküm, dilim lal
akşamlar şimdi grupta hicranım
acımda demlenme vakti artık bilirim...

bir yalnızlık senfonisi söyler yüreğim...


İzmir - 17.01.2009

Fügen Gülgör
Fotoğraf, Ayhan Görür

18 Aralık 2009

Baltamızı bilemek...Hanifi Özdemir/Okyanus


Kadıköy, Özgürlük Parkı
Fotoğraf, Ayhan Görür

Baltamızı Bilemek ...

İki arkadaş, bir ormanda ağaç kesiyorlardı. Birincisi sabahları erkenden kalkıyor, ağaçları kesmeye başlıyor, bir ağacı devirir devirmez, hemen ötekini kesmeye başlıyordu. Dinlenmek bir yana, öğle yemeği için bile kendine zaman ayırmıyordu. Akşamları ise, arkadaşı eve döndükten sonra da çalışmasını sürdürüyor, ondan birkaç saat sonra evine dönüyordu.

İkinci adam, ağaç keserken zaman, zaman dinleniyordu. Akşam hava kararmaya başladığında ise, daha fazla çalışmaya gerek duymuyor, gecenin karanlığı bastırmadan evine dönüyordu. İkisi de çalışmalarını bir hafta bu biçimde sürdürdükten sonra, ne kadar ağaç kestiklerini saymaya başladılar.Sonuç, ikinci adam için değil ama birinci adam için çok şaşırtıcı çıktı. Çünkü arkadaşı, kendisinden daha çok ağaç kesmişti.

Birinci adam öfkelenerek "Nasıl olabilir bu, böyle?" dedi. "Ben senden daha çok çalıştım. Senden daha erken başladım işe, senden daha geç döndüm eve… Üstelik gün boyu sen durup, durup keyfine bakarken, ben soluk almaksızın sürdürdüm çalışmamı… Nasıl oluyor da, sen benden daha çok ağaç kesebiliyorsun?"

İkinci adam, öfkeli arkadaşını gülümsemeyle yanıtladı:
"Ortada anlaşılmayacak bir şey yok ki" dedi. "Sen durmaksızın çalışırken, ben arada bir dinleniyor, bu arada da bir yandan baltamı biliyordum. İnsanın baltası keskin olunca, daha az çabayla kesebiliyor ağaçları…"

Kişisel yaşantımızda "baltamızı bilemek", kendimizi geliştirmemizdir. Dış dünyanın koşuşturmacaları arasında kendimize zaman ayırıp, kısaca da olsa, yaşamımızı gözden geçirmemiz, bizi günün ilerideki saatlerinde daha güçlü ve daha etkin yapacaktır. Çünkü bu süre içinde kendimizi daha iyi tanıyabilme olanağına sahip olabileceğiz ve… Eksik ya da zayıf bulduğumuz yanlarımızı tamamlayıp, geliştirebileceğiz. Kendimize zaman ayırmak, kişiliğimizin güçlenmesi için "olmazsa olmaz" bir koşuldur.


Facebook Dostlarımdan
Hanifi Özdemir' in gönderisidir.
Çok Teşekkürler...