26 Eylül 2012

Bir yolun varsa gidilecek, sona bırakma -Can Yücel


*  *  *
Bir Yolun Varsa Gidilecek Sona Bırakma

Bir yolun varsa gidilecek, sona bırakma.
Bir sözün varsa dilden yüreğe, hiç susma.

Görmen gerekiyorsa birini, git yanına.
Okşaman gereken bir yürek varsa, esirgeme elini.
Hayat çok zalim.

An gelir;
Elini, gözünü, yolunu, yüreğini alır senden.
O zaman istesen de
Dokunamaz,
Göremez,
Gidemez,
Söyleyemez olursun.

                         Can Yücel  


* * *
Derleyen :Ayhan Görür  

7 Eylül 2012

Mizah ve Alay/Carlo Cıpolla

Mizah ve Alay
* * *
Ridentem dicere verum quid vetat
İnsanın gerçeğe gülmesini kim yasaklayabilir?
Horatius, Satirae, I,I, 24-25
...

  • Yaşam ciddi, genellikle acıklı, bazen de gülünçtür.
  • İlkçağda Yunanlılar yaşamın trajik anlamının derin-lemesine gözlemliyorlar ve işliyorlardı.
  • Genellikle işin daha çok pratik yanını düşünen Roma-lılar, ortada bir trajedi görmüyorlar, ama yaşamın cid-di olduğunu kabul ediyorlardı.
  • Mizah, mizaçla yakından bağlantılıdır, ruh dengesi ve beden erinci temeli üzerine sağlamca oturmuş, ince hassas ve mutlu bir zihin  yeteneğiyle ilgilidir.
  • Açıkca mizah, gerçeğin gülünç yanını ortaya çıkaran, betimleyen, zeki, ince ve hassas yetenektir. Hatta bundan da ileridir.
  • Her şeyden önce (.) mizah düşmanca bir tavır değil, derin ve genellikle hoşgörülü, insancıl bir içtenlik içermelidir.
  • Gülünç olanı kavrama, beğenme ve ifade etme an-lamına gelen mizah insanlarda oldukça seyrek görülen bir niteliktir.
  • Mizah içinde yer aldığı sözlü ifadenin  titiz ve çok özel seçimiyle öylesine sıkı bağlantılıdır ki, bir dilden öbürüne çevrilmesi güçtür. Şunu da belirtmek gerekir ki, içinde yer aldığı, üretildiği kültürün nitelikleriyle öylesine etkilenmiştir ki, farklı bir kültürel çevreye aktarılınca genellikle anlaşılmaz bir hal alır.
  • Mizah alaydan farklıdır. Alay edildiği zaman insan başkalarına güler. Mizah söz konusu olduğunda, insan başkalarıyla birlikte güler. 
  • Alay gerilim ve çatışmalar doğurur. Mizah ölçüsünde ve doğru zamanda kullanılırsa (eğer ölçüsünde ve doğru zamanda kullanılmazsa zaten mizah olmaz
    • gerilimleri ortadan kaldırmak, son derece üzücü durumları çözmek, insan ilişkilerini ve bağıntılarını kolaylaştırmak için mükemmel ilâçtır. 
  • Kesin kanım şudur ki ne zaman mizah yapma fırsatı karşımıza çıkarsa, bu fırsatın kaçmamasına çalışmak toplumsal bir görevdir
  • ...
Tre Storie Extra Vaganti
Allegro ma non troppo
Neşeli Öyküler
Carlo Cıpolla
s.57-59
Tarih Vakfı Yurt Yayınları
***
Derleyen:Ayhan Görür

31 Ağustos 2012

Seçmesini Bilirsen -Prof.Dr.Yıldız Tümerdem

İpek Görür
fotoğraf, Seda Yörükgil
Seçmesini Bilirsen

Bir sokak çıkmazıdır
bize sunulan zorlu yaşam
önümüzde taştan bir duvar
yeri gelince kolayca yıkılan

gücün varsa
üstesinden gelirsin
tüm zorlukların
yoksa atlaman gerekir

uçuruma açılan
o anlaşılmaz duvardan

seçmesini bilirsen
bir sokak lambasıdır
ışığı sönmeyen

dingin yaşam
ilkelerinle aydınlanır
yürüdüğün yolun

gece gündüz/sabah akşam

kıraçsa bilgin
yoksulsa özgüvenin
kör kandilli yaşamında
bulamazsan öz yolunu
şaşırırsın/yalpalarsın
bir başına
bir ağacın gölgesine 

sığınaraktan

deli esen bir rüzgarın
getirdiği
yağmur damlaları ile
sırılsıklam olursun
buruşmuş ellerinde

işe yaramaz düşlerinle
paslanmış tenekeden kukla gibi
boş beyinle kalakalırsın
öylece...öylece



Prof.Dr.Yıldız Tümerdem
* * *

Derleyen: Ayhan Görür

28 Ağustos 2012

İkilem -Ben Sendeyim/ Sen Bende, Prof.Dr.Yıldız Tümerdem



İkilem -Ben Sendeyim / Sen Bende

Ben iki kişi tanıdım özümdeki bende
Biri ben, diğeri de benden öte sen

Düş evreninde yaşarım ben
Oysa yaşam gerçeklerde gizli, dersin sen
Beni üzebilecek ne varsa tümüne
Gülüp geçivermeyi yeğlerim ben
Dört mevsimdeki kaygısızlığım da,
Besbelli, çılgınlığım da bu yüzden

Düşünce ülkesinin düşünürüsün sen
Dört mevsimlik yaşam için
Kaygılı, kuşkulu, sağduyulusun 

Yeşile sevdalıyım ben
Tutkum doğadan yanadır hep
Bülbülün sesi, gülün güzelliğidir beni büyüleyen  
Gökyüzüdür benim yaşam evrenim
Mavili beyazlıdır öz renklerin

Yaşamı, fazla ciddiye alırsın sen 
Hem sağduyulusun, hem de her şeyi bilen
Nedense hem değerli, hem de anlamlı bulursun
Yirmi dört saatlik yaşam döngü gününü
Kendi etrafında dönüp dursa bile bu evren


Yaşamın özü sevmektir, dersin sen
İlkedir senin için, bilgiye dayalı davranışın özü
Değerlidir senin için yaşadığın evren

Ben iki kişi tanıdım sende; biri ben / doğaya tutkulu
Diğeri de sen / yaşamı seven, yaşamın değerini bilen
Duygulardan uzak; dümdüz çizgilerle, gerçeği çizen
             
Aslında; ikimiz de iyiye, güzele sevdalıyız
Yanlışa kapı kapatırız, hep doğrudan yanayız
Birbirimize de her zaman içten saygılıyız

Ben iki kişi tanıdım bende; biri benle karışık sen
Diğeri de senle karışık, beni ben yapan; ben…

Günlük- Ankara-Hacettepe; Ben Sendeyim / Sen Bende

Prof.Dr.Yıldız Tümerdem 
*  * *
Derleyen: Ayhan Görür  


22 Mart 2012

İlk Kez Tadıyla -Mehmet Başaran



İLK KEZ TADIYLA
Duyuyorum etimdem
Bir parça kopar gibi
Duyuyorum "şimdi"
"Geçmiş" olacak birazdan
Tortusu kalacak
Uzaklaşanın
Değişeceğiz ikimiz de

"Bıldır yağan kar nerde"
Akıp gidiyor ırmak
Kendini yenileyerek
Acıları sevinçleriyle
Bir "ilk gündür" her gün
"Bir son gün"
Bir daha asla yaşanmayacak

Bu yüzden güzelim
Yeniden başlamalı sevişmeye
Doğan günle
Yollara kırlara
Yeniden
"İlk kez" tadı olmalı
Son öpüşte bile


Mehmet Başaran


Derleyen: Ayhan Görür

9 Ocak 2012

ATATÜRK'ün ölümü ve Ankara İngiltere Büyükelçisi PERCY LORAINEA mesajı...




Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK



1881 - 1938

* * *

Subject: "40 Yil Boyunca Açıklanmayacak" damgası vurulan gizli mektubun tam metnidir .

To: Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk'ün ölümünden 15 gün sonra dönemin İngiltere Büyükelçisi Percy Loraine'in Londra'ya özel bir kuryeyle gönderdiği ve üzerine "40 Yıl Boyunca Açıklanmayacak" damgası
vurulan mektubun tam metnidir.


G İ Z L İ Telgraf No: 608 İngiltere Büyükelçiliği Ankara, 25 Kasım 1938

Aziz Lordum,

1. Size Mösyö Kemal Atatürk'ün ölümünü bildiren 194 sayılı telgrafı çok derin üzüntüler içinde sunmuştum.

2. Bu belgeye ek olarak, Büyükelçiliğimiz Müsteşar tarafından hazırlanan ve Kemal Atatürk'ün geçmişteki kariyerini içeren belgeyi sizlere sunma onuru yanında, bu yazımda, Atatürk'ün yaptığı işleri övmekten çok, onun kişiliği ve bu ülke insanına ne ifade ettiği konusuna değinmeye çalışacağım. Hiç şüphesiz toplumbilimciler ve tarihçiler onun çalışma hayatı ve yaptıklarıyla ilgilenip ayrıntılı bir çalışma yapacaklardır. Ancak bunların çok azı, Atatürk'ün gerçek kimliğini öğrenmeden hazırlanacaktır ki onu tanımadan yapılacak değerlendirmeler kuşkusuz yanlış olacak ve yanlış yönlendirmelere neden olacaktır.

3. Bu bilginin toplanmasında, ben belki de ayrıcalıklı bir konuma sahiptim. Her ne kadar, rahmetli Cumhurbaşkanı ile çok nadir karşılaşmış olsam da bu görüşmeler diğer diplomatik temsilciliklerinkine nazaran daha sık ve daha uzun olmuştur. Bütün bunlar bir yana, görevimin ilk günlerinden itibaren Atatürk beni bir dost gibi görmüş, benimle görüşmekten memnun olmuş, görüşme fırsatı doğduğunda bundan hoşnut kalmış, karşılıklı konuşmalarımız esnasında ilgi ve dikkati asla azalmamıştır. Galiba onun yeteneklerini ortaya çıkartan becerikli yaklaşımlarım vardı, bu yüzden olsa gerek görüştüğümüz konu hakkındaki fikirlerine ya da o konuyla ilgili sunduğu sonuca karşı çıktığımda benim bu tavrıma direnmezdi. Dolayısıyla, kendi özel kimliğini bana, diğer yabancılara gösterdiğinden daha fazla gösterdiğine inanıyorum.

4. Doğrudan edinilen tecrübelerimi sağlayan kişisel görüşmelerimiz dışında, onu çok yakın dostlarından ve hatta aramızdaki dostluğu gördükten sonra benimle onun hakkında konuşmaya hiç çekinmeyen Kabine'deki bazı Bakanlardan da birçok kez dinleme fırsatım oldu.

5. Atatürk'ün müstesna ve takdire şayan bir şahsiyet olduğunu söylemek pek bir şey ifade etmeyebilir. Ancak gerçekten müstesna ve takdire şayan bir kişiydi, neden bu niteliklere sahip bir şahsiyet olduğunu açıklamaya çalışmalıyım.

6. Sanırım bunu temelde "çift karakterlilik" olarak açıklayabiliriz. Bu ülkede nefret uyandıran ve yasaklanan H.C.Armstrong 'un Grey Wolf(Bozkurt) adlı kitabını okuyan çoğu insan, çok yetenekli; inatçı bir enerjiye sahip ancak insafsız, itici tavırları olan, serkeş mizaçlı, gem vurulmamış zevkleri, ahlak dışı ihtirasları olan; dahası, dostluğu tanımayan bir adamın portresiyle karşılaşmaktadır. Bu tesbiti doğrular görünecek kanıtları toplamak hiç de zor olmayacaktır, ancak şahsen ben, bir insanın bu şekilde tanıtılmasını tamamıyla yanıltıcı buluyorum. Gözle görülen bir dizi kural dışılığı sadece ayrı karakterlilikle anlatabileceğime inanıyorum. Sadece şu veya bu savaşı kazanarak, şu veya bu kanunu çıkararak, harf devrimi yaparak ya da fes giyilmesini yasaklamak veya ülkeyi laik kılarak değil, yüzyıllarca acı çekmiş, ruh karartıcı yönetimler yaşamış bir ırkın dehasına güvenerek, sadece artık kölelik çekilmemesi gerektiğine inandığı için, çok sayıda kuvveti harekete geçirip -bir insanın büyüklüğünün ve sıra dışı görüşünün kanıtı sadece iyiliği ile ölçülebilir- on beş yıl gibi kısa bir sürede bu insan bir çok iyi şey yapmıştır. Gerisi ayrıntıdan ibarettir; sadece dedikoducu zihniyetin üzerinde duracağı ancak bir tarihçinin gerektiği kadarını vereceği ayrıntılar.

7. Atatürk'ün dinamik enerjisi üzerinde durmama gerek yok. Bu enerjinin dayanılmaz gücü, Türk ırkının tarihinde şimdiden önemli bir sayfa olarak yer almıştır. Ancak ben, pek bilinmeyen bir başka özelliğine değinmek istiyorum: Bu da Atatürk'ün doğuştan gelen, belki de farkında olmadan tıpkı sütün kaymağını hemen ayıran aletler gibi,
faydasızı faydalıdan ayırma yeteneğiydi.

8. Atatürk'ün bütün kişiliğinde veya en azından mevcut şeklinde, bazı çelişkilerle karşılaşılmaktadır. İddia edilen acımasızlığı, onu tanıyanların çok iyi bildiği gibi, vatandaşlarına duyduğu sevgiyle uyuşmamaktadır. Tensel günahlar ve geçici ilişkilere duyduğu varsayılan zevklere karşın toplumda kadının rolü kavramı, halk devrimlerinde en çarpıcı savunmayı ortaya koyduğu kadın hakları ve önemiyle bağdaşmamaktadır. Zira bir iki sene içinde çok eşliliği yasal olarak ortadan kaldırmış ve istedikleri takdirde harem kadınlarına bile devletin liberal mevkilerinin açık olduğunu ortaya koymuştur. (Kimi zaman toplum içinde de olsa) Özel hayatını tanımlayan ve göz ardı edilmiş resmiyeti, giyiminin kusursuzluğu, olağanüstü tavırları ve resmi görevlerdeki asaleti ile garip bir çelişki yaratmaktadır. Sadece birkaç büyük adam daha rahat ve daha güvenli hissetmenizi sağlayabilir; sanırım yok denecek kadar azı da gerektiğinde sizi bu kadar rahatsız hissettirebilir.

9. Atatürk, Batı'da
"yes-men" ve uzun süredir Türkiye'de "evet efendimci" olarak bilinen tarzdan hoşlanmıyor, bu tür insanları aşağılıyordu. Ahmak ve dalkavuklara tahammülü yoktu. Aslında belki de en çok sömürücüleri sevmez, açgözlüleri hor görürdü. Bir insanın onun için çalışıyor olması fikrine hoş bakmazdı. Kendisi zaten ülkesi, ırkı ve insanları için yaşıyor, onlar için düşünüp onlar için çalışıyordu. Diğerleri bu şekilde davranmıyorsa görevlerini yerine getiremedikleri kanısına varıyordu.

10. Korkarım gelecek nesillere Atatürk bir diktatör olarak aktarılacak. Bunun yanlış olacağı kanısındayım. Hem savaşta, hem barışta evet o büyük bir liderdi ancak gerçek bir diktatör değildi. Ne yazık ki ben, şimdiye kadar onu anlatabilecek diktatör kelimesine ait bir tanımımız olduğuna inanmıyorum. Ancak
Hitler ve Mussolini'nin tersine, devlette idari veya yönetim fonksiyonu bulunmuyordu; af yetkisi yoktu; mahkemelere emir yetkisi yoktu; diplomatik misyon temsilcilerini reddetme hakkına sahip değildi. Bütün bu hususlara teknik gözle bakıp bir kenara iter ve bütün devlet meselelerinde onun isteklerinin hakim olduğu konusunda ısrar edebilirsiniz. Doğru ancak daha çok o konudan sorumlu kişilerin onayının hakimiyeti şeklinde karşımıza çıkıyordu. Olayların gidişi, Atatürk'ün görüş açısının doğruluğunu, verdiği hükümlerin zekice olduğunu ve hata yapmadığını göstermiştir. Dolayısıyla sıkça fikirlerine başvurulması ve memnuniyetle bu fikirlerin uygulanmasını görmek pek de şaşırtıcı değil. Ancak onu Mussolini, Hitler veya Primo de Rivera gibi diktatörlerden ayıran belki de en büyük özellik, başından beri isteyerek ve çok emek sarfederek, kendini yaşatacak bir sistem kurmaya çalışmasıdır. Atatürk'ten sonraki Cumhurbaşkanı seçiminin sessizce hallolması ve ölümünden sonra kurduğu rejimin sakince sürmesi bir kriterse evet başarılı olmuştur.

11. Atatürk'ün idrak gücünde esrarengiz bir yön vardı; küçük şeylere önem vermeyiş veya sinsi olamayışında üstün bir yön bulunuyordu; konsantrasyon gücü olağanüstüydü; şefkat ve ilgi bekleyen bilinçaltının etkileyici yanı belki de şuurlu amacının buz gibi dimdikliğinin bir başka parçasıydı.

12. Müslüman olarak doğmuş, ancak yobazlık karşıtı bir kişi olmuştu, doğruluğu sevmiş, günahtan nefret etmişti; işini iyi bilen, istidat sahibi bir askerdi, savaştan nefret ederdi. Bağımsızlığı elde ettiği andan itibaren barışın peşinde koşmuş ve barış ortamını sağlamayı başarmıştı. Türkiye'nin kaderini elleri arasına aldığından beri, Kemalist Cumhuriyet'in dostluk elini uzatmadığı ve aralarında Osmanlı İmparatorluğu'nun düşmanlarının da bulunduğu tek bir komşusu dahi yoktur. Uzatılan dostluk eli çoğunlukla tutulmuş ve sarf edilen çabalar sonunda ülkelerarası sürtüşme azaltılarak, doğunun bu bölgesinde daha geniş kapsamlı barış, dikkat çekici bir biçimde sağlanmıştır.

13. Kemal Atatürk yapılması gerektiğine inandığı şeyleri korkusuzca yerine getirmekten asla vazgeçmemişti. Hastalığının şiddetlendiği anlarda ölüme çok yakınlaşmış olsa bile, korku asla ne yüreğine ne beynine yerleşmeyi başaramamıştı. O, Türk Milleti'ne hizmet ederken öldü. Ölüm bile büyük zaferini ondan çalmayı başaramamıştır. İnsanlara hayatlarını, onur ve şereflerini ve insanca yaşama yolunu vermiş, belki de bütün bunlardan daha önemlisi bu haklarına sahip çıkmalarını sağlayacak bağımsızlığı tattırmıştır.

Lordum, en derin saygılarımla, sizin en sadık ve en mütevazı hizmetkarınız olduğumu bildirmekten şeref duyarım.


Percy Lorainea
Ankara İngiltere Büyükelçisi
***


Derleyen: Ayhan Görür

4 Ocak 2012

Gerçek Lider ATATÜRK ve İNÖNÜ





* * *
GÜÇLÜ DEVLET, GÜÇLÜ ORDU, GÜÇLÜ LİDER




BİLİYOR MUYDUNUZ?.. LÜTFEN OKUYUNUZ‏!..

İnönü, Rusya seyahati dönüşü,
Bulgaristan elçiliğimizde mahsur kaldı.
Bulgar çeteciler İnönü'yü öldürmek için
elçiliğimizi kuşatmışlardı.
Bulgaristan'a ihtar verildi ama,
hükümeti umursamadı.
Ankara'daki bazı kafalar çareler düşündüler.



İşin içinden çıkamadılar.
Atatürk'e sordular.
O, "sizler ne düşünüyorsunuz"? diye sordu.
"Bulgaristan'a ekonomik baskı uygulayalım ..."
dediler.



Atatürk, güldü: "Telefonu verin bana" dedi.
Donanmaya emir verdi.



Ertesi sabah, Yavuz zırhlısı İzmit'ten Varna'ya gitti.
Limanda havaya yüz bir pare top atışı yaptı.
Topların gürültüsünden evlerin camları kırıldı. ...
Gemi amirali Bulgar yetkililere,
"İsmet Paşa'yı almaya geldim" dedi.
Bulgar hükümeti,
İsmet Paşa'yı Sofya'dan Varna'ya
zırhlı bir trenle derhal getirdi.
Oradan da bando ve merasimle Yavuz'a uğurladı.
Amiralimiz, kırılan camların parasını ödedi.
İsmet Paşa'yı yurda getirdi.



Kaynak: Avni Altıner, "Her Yönüyle Atatürk"
(Osman Oy, "Yorumsuz", Oda Yayınları., 1. baskı, Haziran 2007,
İstanbul, s.387-388)



* * *


İşte Güçlü Ordu, Güçlü Devlet, Gerçek Lider bu demek...
One minute demekle olunmuyor!..
Ayhan Görür
* * *



Derleyen: Ayhan Görür