28 Aralık 2009

Leoparla fare...Adnan Binyazar



Pablo Picasso

Adnan Binyazar

Windows Live

FW: Hungry mouse‏
Kimden:Ayhan Gorur (ayhan.gorur@hotmail.com)
Gönderme tarihi:26 Aralık 2009 Cumartesi 21:40:39
3 ek Tüm ekleri karşıdan yükle (513,9 KB) image0011...jpg (155,5 KB), image0022...jpg (163,2 KB), image0033...jpg (195,2 KB)
From:
ayhan.gorur@hotmail.com
To: Adnan Binyazar binyazar@gmail.comSubject: FW: Hungry mouseDate: Tue, 15 Dec 2009 20:49:15 +0200

Eski bir Çin atasözüdür:
Savaşmayanla savaşılmaz... Ayhan Görür

Go Mouse Go !!!


The extraordinary scene was captured by photography student Casey Gutteridge at the Santago Rare Leopard Project in Hertfordshire.
The 19-year-old, from Potters Bar, Hertfordshire, who was photographing the leopard for a course project, was astounded by the mouse's behaviour.
He said: 'I have no idea where the mouse came from - he just appeared in the enclosure after the keeper had dropped in the meat for the leopard.
'He didn't take any notice of the leopard, just went straight over to the meat and started feeding himself.
'But the leopard was pretty surprised - she bent down and sniffed the mouse and flinched a bit like she was scared.
'In the meantime the mouse just carried on eating like nothing had happened.

.....but even a gentle shove does not deter the little creature from getting his fill...
'It was amazing, even the keeper who had thrown the meat into the enclosure was shocked - he said he'd never seen anything like it before.
' Project owner Jackie James added: 'It was so funny to see - Sheena batted the mouse a couple of times to try to get it away from her food.
'But the determined little thing took no notice and just carried on.
' Sheena was brought in to the Santago Rare Leopard Project from a UK zoo when she was just four months old.
She is one of 14 big cats in the private collection started by Jackie's late husband Peter in 1989.
The African Leopard can be found in the continent's forests, grasslands, savannas, and rainforests
.

...so the mouse continued to eat the leopard's lunch and show the leopard who was boss !

***




Cumhuriyet Gazetesi
22 ARALIK 2009 SALI
Sayfa
16
AYNA
ADNAN BİNYAZAR

Leoparla Fare
  • Ayhan Görür avukat, Kasımpaşa'da doğup büyümüş. Şimdi bir ayağı İstanbul'da, bir ayağı Dalaman'da işini sürdürüyor. Kırk yıllık eşi, çocukları, torunlarıyla mutluluk yansıtan bir tablonun ressamı!
  • Durağanlık, insanı günlük yaşamında ne yapacağını bilemez duruma düşürür. Eylemsizlik tuzağına düşmemek için kıl kadar yeteneği olan, yapabileceğinin ardına düşmeli. Köşeye çekilmektense oyalanmak bile "iş"tir.
  • Görür, yeteneklerini üretice alanlara yönelterek emeğini insanların yararına sunuyor. Bunu gönüllü yapması, kişiliğinin ayrı bir yanı.
  • Sitesine giren, geçmiş çağlardan bu yana sağlam bilginin, gerçek sanatın, en özgün edebiyat ürünlerinin örnekleriyle karşılaşacaktır.

***

  • Yalnız bu değil; hemen her gün iletiler göndererek, bulduğu güzellikleri, ibret alınacak özdeyişleri, toplumsal olayların nabzını tutan yazıları, sanatsallığına inandığı güzellikleri dostlarıyla paylaşması az iş mi?..
  • Bunları yalnızca aktarmıyor, ilettiğine ilişkin izlenimlerini yorumlayarak bir düşünce ortamı da yaratıyor. Görür, çağdaş aydın olmanın gereğini böylece yerine getirmiş oluyor.

***

  • Berlin'in ısırıcı soğuğu sonunda bu sabah ürününü verdi. Sözde kar yağıyor! Oysa nerde şimdi, Villon'un dediği "bıldır yağan karlar?" Dışarıda kar diye kedilerin ak tüyleri uçuşuyor...
  • Bilgisayarımı kar düşünceleriyle açıp internete girince, Görür'ün ilettiği birbirini tamamlayan fotoğraflar dizisinden gözümü alamadım.
  • Sinema, TV teknikleri ilerler de, ikisinin de atası sayılan fotoğraf yerinde mi durur! Üstelik şimdinin fotoğrafları, belge gerçekçiliğinin yanında sanatsallığıyla, özgünlüğüyle de ilgi çekiyor. Çağımızda, kimi karikatürler gibi, düşünceyle de beslenen ne değerli fotoğraflar var!
  • Sözünü edeceğim fotoğraflar dizisi böyle bir nitelik taşıyor. Sunumun adı "Aç Fare". Altta yer alan espririli bir sözle fare uyarılıyor da: "Kaç, fare kaç!" Sunumun düşünsel özünü ise, erdemle söylenmiş şu Çin atasözünden çıkarıyoruz: "Savaşmayanla savaşılmaz!"

***

  • Fotoğraflarda görülen şudur: Hayvanat bahçesinde bir leopar barınağı. Bakımına özen gösterildiği, leoparın duruşundan, yaşadığı ortamın düzeninden belli. Leoparın önünde yoksul sofralarının bayramda bile görmeyeceği tazelikte kıpkırmızı lop et parçaları var.
  • Leopar, yiyeceğine ortak olacağı yanaşışından anlaşılan, başparmağından da küçük bir fareye uzun uzun bakıyor. Sonra burnunu yaklaştırıp kokluyor onu. Ağzını açsa, fareyi soluğuyla yutar! Farede hiçbir ürkeklik belirtisi yok. Leopar koklamasını kısık gözlerle sürdürüyor.
  • Yırtıcının gözü kısık mı, ondan korkmayın. Kedilerden bilirim; kuş avlama pususunda fincan gibi açılan gözleri, dişlerine göre bir yiyeceği yerken hep kısıktır. Belki o sırada kendini çevresine kapayan görünüşünden dolayı da kediye nankörlük yakıştırılıyor...

***

  • Çinli bilgenin "Savaşmayanla savaşılmaz" sözü ise, dünyadaki gidişatın tam tersini yansıtıyor. Çağımızda güçlünün savaşlar çıkararak milyonları ölümcül açlıklara sürüklemediği gün yok!
  • Leoparla fareye yeniden bakıyorum. Acaba insanlar leopar kadar paylaşımcı, bir paydan yararlanmayı düşünecek fare kadar cesur olsalardı Afrika'da, Asya'da, hatta Avrupa'da onca çocuk, daha dünyaya gözünü açmadan açlığın pençesinde can verir miydi hiç?..
Adnan Binyazar
binyazar@gmail.com

***
_/ Savaşmayanla savaşılmaz..
Fare gibi...Gandi gibi...
Savaşanla savaşılır...


Gerektiğinde dişe diş; Mustafa Kemal gibi... _/
Ayhan Görür

19 Aralık 2009

Ay üşüdü yüreğimde...Fügen Gülgör



Ay üşüdü yüreğimde...! ! !


Hicrandı
mevsimlerden..
kış bakışlı bir yüreğe sevdalı
ve kadın
üşüyerek yaşlandı..

ay ışığında akşamın rengi
zifiri kırışıklıkta
Binbir çığlığa gebeyken gece
suskun ninniler söylerken zebanilerin
bilmezsin
kendimi nasıl hicranlara doğradım
yarıldı karanlıklar
hicranıma bulutlar ağladı
yalnızlığımda demlenme vakti bilirim..

kahrın sazıdır gönlümde yaram
suyunda vurgun yemiş
en koşulsuz
en çaresiz
en bitimsiz sevdam..

semalarında bir yağmur bulutu yüreğim
yakarışım duamla mevlaya
ölüm en kolayı
oysa zordur seni senle yaşayışım..
bir şiirdi varken yokluğun
sen ve sensizlik vazgeçilmez bilirim...

ne zaman seni haykırsam
yan/sam,
kana/sam,
ağla/sam
kendi hesaplaşmaların içinde
seni sana bıraksam
mahşerinde bu hayat
seni canından edecek bilirim..

ay üşüdü göğsümde,
ayazım yakın
son demlerindeyim hayatın
sarardı yokluğunda yeşillerim
can bitti
yitti
incindi sırça köşküm, dilim lal
akşamlar şimdi grupta hicranım
acımda demlenme vakti artık bilirim...

bir yalnızlık senfonisi söyler yüreğim...


İzmir - 17.01.2009

Fügen Gülgör
Fotoğraf, Ayhan Görür

18 Aralık 2009

Baltamızı bilemek...Hanifi Özdemir/Okyanus


Kadıköy, Özgürlük Parkı
Fotoğraf, Ayhan Görür

Baltamızı Bilemek ...

İki arkadaş, bir ormanda ağaç kesiyorlardı. Birincisi sabahları erkenden kalkıyor, ağaçları kesmeye başlıyor, bir ağacı devirir devirmez, hemen ötekini kesmeye başlıyordu. Dinlenmek bir yana, öğle yemeği için bile kendine zaman ayırmıyordu. Akşamları ise, arkadaşı eve döndükten sonra da çalışmasını sürdürüyor, ondan birkaç saat sonra evine dönüyordu.

İkinci adam, ağaç keserken zaman, zaman dinleniyordu. Akşam hava kararmaya başladığında ise, daha fazla çalışmaya gerek duymuyor, gecenin karanlığı bastırmadan evine dönüyordu. İkisi de çalışmalarını bir hafta bu biçimde sürdürdükten sonra, ne kadar ağaç kestiklerini saymaya başladılar.Sonuç, ikinci adam için değil ama birinci adam için çok şaşırtıcı çıktı. Çünkü arkadaşı, kendisinden daha çok ağaç kesmişti.

Birinci adam öfkelenerek "Nasıl olabilir bu, böyle?" dedi. "Ben senden daha çok çalıştım. Senden daha erken başladım işe, senden daha geç döndüm eve… Üstelik gün boyu sen durup, durup keyfine bakarken, ben soluk almaksızın sürdürdüm çalışmamı… Nasıl oluyor da, sen benden daha çok ağaç kesebiliyorsun?"

İkinci adam, öfkeli arkadaşını gülümsemeyle yanıtladı:
"Ortada anlaşılmayacak bir şey yok ki" dedi. "Sen durmaksızın çalışırken, ben arada bir dinleniyor, bu arada da bir yandan baltamı biliyordum. İnsanın baltası keskin olunca, daha az çabayla kesebiliyor ağaçları…"

Kişisel yaşantımızda "baltamızı bilemek", kendimizi geliştirmemizdir. Dış dünyanın koşuşturmacaları arasında kendimize zaman ayırıp, kısaca da olsa, yaşamımızı gözden geçirmemiz, bizi günün ilerideki saatlerinde daha güçlü ve daha etkin yapacaktır. Çünkü bu süre içinde kendimizi daha iyi tanıyabilme olanağına sahip olabileceğiz ve… Eksik ya da zayıf bulduğumuz yanlarımızı tamamlayıp, geliştirebileceğiz. Kendimize zaman ayırmak, kişiliğimizin güçlenmesi için "olmazsa olmaz" bir koşuldur.


Facebook Dostlarımdan
Hanifi Özdemir' in gönderisidir.
Çok Teşekkürler...

22 Kasım 2009

Bir umudum sende çoban yıldızı...MUSA EROĞLU

"BİR UMUDUM SENDE ÇOBAN YILDIZI"

Musa Eroğlu

Bir umudum sende çoban yıldızı dinle.

Yönümü Kaybettim
Arar Dururum
Bir Umudum Sende Çoban Yıldızı
Geceyi Gündüze Katar Gezerim
Bir Umudum Sende Çoban Yıldızı
Göster Yollarımı Çoban Yıldızı.

Yellerinen Estim Sel İlen Coştum
Gözlerim Ufukta Yollara Düştüm
Kendi Ateşimde Kavruldum Piştim
Bir Umudum Sende Çoban Yıldızı
Göster Yollarımı Çoban Yıldızı.

***

Derleyen: Ayhan Görür

15 Kasım 2009

Zamanın Gözleri...Aslı Aydın



***

Zamanın Gözleri

masmaviydi
zamanın gözleri
süzülürdü yıldızlar
pırıltılı sularına işveli

günün fesleğen usaresi
sızardı penceremden
serseri rüzgar öperken tenimi
ürperirdim
büyüdükçe büyürdü düşlerim

şarkılar söylerdi koro halinde
dilek ağacına tüneyen isketeler
ıslığında ezgilerle okşarken yüzümü
tatlı bir meltem
zinde gülüşler yeşertirdi mevsim

taze hayaller demlenirdi
gözlerinin kahvesinde
gönlüm aşka
sevgiye secde ederdi

demir atmıştı iklim akdenize
zaman
boyun eğmişti erinçli mevsimlere
gece gözlerine sürme çekmeden önce...


Aslı Aydın


***


Datça, Knidos
Fotoğraf, Ayhan Görür

9 Ekim 2009

Körelme acısı...İbrahim Yıldız




HAYATTA EN HAKİKİ
MÜRŞİT İLİMDİR.

Mustafa Kemal ATATÜRK


ANKARA
DİL,TARİH ve COĞRAFYA FAKÜLTESİ
..İbrahim'e gelince
çok uzun geceler çok uzun
yorgunuz
bütün kapılar kapandı yüzümüze
açıl ya susam açıl diyoruz
bir inat düştü hepimize
ışıklar söndü
yol yarıda kaldı
ayı başka insanlar aldı çoktan
bu işin sonu ne olacak mavi gözlüm
bu karanlığın
ne çok güneşler battı uykudan uyanmadan

hani bir sözün vardı ankara'da
dil tarih coğrafya fakültesinde
ışır
artar
durmadan
aha
o ışık orda

(körelme acısı)
İbrahim Yıldız
Derleyen: Ayhan Görür

16 Eylül 2009

Sonludur aşk da..Metin Altıok


SONLUDUR AŞK DA

Güzel anılar biriktirdim senden

Dudağıma solgun gülücükler getiren.
Özenle sakladım belleğimde,
Bir yığın oldu daha şimdiden
Nasıl olsa bir sonu olacaktı bu aşkın,
Bir gün apansız gerçekleşiveren.

Bir terazinin durgun prinç kefesine

Pat diye inince kara kiloluk,
Nasıl kalkar havaya birdenbire
Boş kalan zavallı kefe.
Nasıl titreşir terazi uzun süre,
Denge sağlanıncaya kadar başka şeylerle.

Anılarla bozdum o dengeyi ben önce,
İkimiz için de yaptım bunu.
Yaşadığımız günlerden biriktirdim sessizce,
Bir kefede sana hiç sezdirmeden.
Koyabilirsin kara kiloyu artık,
Bak terazi nasıl kolay gelecek dengeye.

Mutluyum ben yine de kendimce,
Senin girdilerin, çıktılarım benim
Doğrusu uygundu birbirine,
Yanyana gelince birbirini tamamlayan.
Vazgeçilmezdi ellerin sonra,
Yangınımdan yorgan, döşek kaçıran.

Ama inan sonludur aşk da
Kovalar sonunu kendi kendinin.
Bana bir uçurum gerek şimdilerde,
Yeterince dik ve derin.
Bir çavlan istiyorum çünkü,
Kırmak için kristalini hayatın ve şiirin.


Metin ALTIOK

KARDELEN

Metin Altıok, yanılıyor, !

Sonlu olan aşk değil, sevgidir..
Her yıl açan Kardelene ne demeli;
hiç küsüyor mu?..
Aşk
her şeyin üstündedir; sorgulanamaz!
Çavlanınız* aşk olsun!..
Çavlan*: 1- Çağlayan, şelâle; 2- Sizi coşturan şey...
Ayhan Görür

11 Eylül 2009

Her insanın Tanrı olduğu anlar vardır!..Sabahattin Eyüboğlu



Bedri Rahmi Eyüboğlu

Erimek
Erimek belirsizce her şeyde
Karışmak sulara yıldızlara
Sinmek kokusuna mor menekşenin
Yanmak damar damar nefes nefes
Yaşamak tükene tükene
Bedri Rahmi Eyüboğlu

_/ Her insanın Tanrı olduğu anlar vardır! _/

,,

Mavi ve Kara
(...)
Parasız hiçbir şey yapılamaz oldu, biliyorum.

İdeal, ülkü, mefkûre apartman adı olmaya başlayalı
gençliğin gözünden düştü, biliyorum.

Para düşünmeden sanat ve bilim derdine düşen enayi sayılıyor ya da kuşku uyandıryor, biliyorum.

Bağımsızlığı herkesden çok gerekseyen sanatçı geçinmek,
çoluğunu çocuğunu geçindirmek zorundadır, biliyorum.

Kazandıkları paraya layık olmayan insanlar arasında yaşayan
sanatçıya paraya boşver demek gülünçtür, biliyorum.

Ama
bütün bu gerçeklere
inat,
sanatı paranın, maviyi karanın
üstüne çıkaranlar var ya?
Binde bir de olsa var ya?
İşte onlar sanatçı:
Üst tarafı mamatçı!
Çok mu sert oldu bu yargı?
Yumuşatalım biraz:
Bütün mamatçıların
sanatçı olduğu zamanlar vardır.
Aynı şeyi bir başka türlü söyleyelim:
Her insanın Tanrı olduğu anlar vardır
!

,,
Sabahattin Eyüboğlu

Bedri Rahmi Eyüboğlu

Derleyen: Ayhan Görür

4 Eylül 2009

Ben, gerçeği yazarım, benim sevgim gerçek ya...William Shakespeare


William Shakespeare
XXI
So is it not with me as with that Muse
Stirr'd by a painted beauyt to his verse
Who heaven itself for ornament dort use
And every fairwith his dort rehearse,
Making acouplement of paoud compare
With sun and moon, with eaet and sea's rch game,
With April's first-born flowers and all things rare
That heaven's air in this huge rondure hems.
O, ley me, true in love, but truly write,
And then believe me, my love is as fair
As any mother's child, thouth not so briht
As those gold candles fixded in heaven's air.

Let them say more that like of hearsay well;
I will not praise tha purpose not to sell.

William Shakespeare

XXI
Ben, başka bir ozanım, Öbür manzumeciler
Boyalı güzel görür, kalemi alır ele,
Göğü tutup onunla, yazdıklarını süsler,
Her güzeli benzetir gönlündeki güzele.
Hem de ne şatafatlı teşbihler, çifter çifter:
Güneşle ay; toprağın, denizin cevherleri,
Nisan tomurcukları, nice bulunmaz şeyler,
Yeryüzünü kuşatan o cennet çemberleri...
Ben, gerçeği yazarım, benim sevgim gerçek ya:
İnan olsun, sevgilim, güzellerin güzeli,
Ana yavrusu gibi, pek parlak olmasa da,
Gökyüzünde yanan o altın kandil misali...

Onların boş lafları olamaz benim işim:
Satacak değilim ki, niçin övecekmişim.


William Shakespeare

SONELER

Türkiye İş Bankası, Kültür Yayınları
Çeviri: Talât Sait Halman


Değerli Dostum
Adnan Binyazar'a

Sevgi ile...
Derleyen: Ayhan Görür

29 Ağustos 2009

Büyü Destanı...Karadeniz Yöresinden



Sema Ündeğer, Karikatürist


Büyü Destanı

İşmar eyledum oğa
Gel irmağa irmağa
Deduğumi etmesan
Siyir ederum sağa

Daha ne duruyisun
Bobağun ocağinda
Çüruyi yitecesun
Habu gençluk çağunda

Siyir eyledim oğa
Goşti geldi yanuma
Şalvarini çözmeden
Haman girdi goynuma

Ben de sarildum oğa

İstanbol Maçka'sinda
Dedi bana vollaha (vallahi )
Gözüm yok başkasinda

Senun gibi tosuni
Bulan koca ararmi
O senin siyirlerun
İşimuze yarar mi

Dedim ona e yavri
Siyir çok işe yarar
Siyiri bilen gari
Daha goca mi arar

İstanbul Maçka'sinun
Hep olur dullari
Hovarda deyi kollar
Gece gündüz yollari

Geluler biraraya
Haftanun ilk gecesi
Hovardaluk işidur
Hepsinun eğlencesi

Girbizi sarı kumral
Seç beğenduğuni al
Başka yerde bılunmaz
Onlarda bulunan mal

Kimi uç gocalidur
Kiminin sayisi yok
Fallan siyirlan mallan
Goca arayan da çok

Güzli güzli giderler
Ganlica hocasina
Çifte boynuz takarlar
Hepsi gocasina

Remezani tutarlar
Semirmeyelum deyi
Besmelesuz yutarlar
Gece canli köfteyi

İstambol dedukleri
Siyirun vetanidur
Garilari heyleyen
Patronun cüzdanidur

Altun gaplatuyiler
En sağlam dişlerini
Gel anlattayim sana
Bu siyir işlerini

Hoca alır gariyi
Geturur odasina
Sifte bismillah çeker
İfler bir su tasina

Sonra da ufak ufak
Uzanur kuşağina
Atar birden elini
Şalvarinun ağina

Bi bismillah daha der
Kovar hep perileri
Kalur garilan kendi
Sallanu gerileri

Hoca tek nefes okur
Siyirun düasini
Kurtarır merağından
Garilarun hasini

Göbeğinun istine
Yazar ince yazilar
İkinci gelişinde
Yazduklarini yalar

Siyir deyi de geçma
Birebirdur sevdaya
İnanmiyasan git bak
İstanbol'da Maçka'ya

Gocalarindan çalar
Yedururlar hocaya
Sonra da boşanurlar
Koşarlar hovardaya

Hoca okur duayi
İfler memelerine
Sonra sokar elini
Garanluk yerlerine

İstambol garilari
İnce fistan geyerler
Erterler başlarini
Tekkelere giderler

İstanbul Maçka'sida
Dul garilar duriyi
Nuska yazduranlari
İstemeden veruyi

Hanum kurban olayim
Elündeki maşaya
Siyir yapdurmak için
Gittun Kasimpaşa'ya

Kasimpaşa hocasi
Para isteyi para
Yapdi bana bi nuska
Sarildum garilara

Ordan çiktum Şişli'ye
Girdum bi toplantiya
Gözüm takıldi birden
Bi sarili gariya

Dedum ona e hanum
Gel beraber yatalum
Şimdi günler sicakdur
Yorganlari atalum

Sariduk birbirine
Yilan sarması gibi
Dedu ulan bu nedur
Gabak dolması gibi

Avustos aylarinda
Giderler Akdaniz'e
Dedum domuz garilar
Biraz da verun bize

İstanbol'da siyire
Büyü deyuler büyü
Çok kuçuksun Emine'm
Birazcuk daha böyü

Alacali fistani
Dize çikayi dize
Bu deduğum türkiler
Yadigâr galsun size


İsmet Zeki Eyüboğlu


Karadeniz Türküleri
Maçka Yaylalarından Sesler
Anadolu Sanat Yayınları
İstanbul Fotoğrafları, Ayhan Görür

16 Ağustos 2009

Erdemli insan aynaya bakabilmeli...Adnan Binyazar




Düşünen ve Sorgulayan İnsan...
Beylerbeyi -Fotoğraf, Ayhan Görür

,,

Erdemli insan,
aynaya yansıyan yüzüne bakabilmeli,
görüntüsü ne ise onu görebilmelidir.
Çünkü,
kişinin yüzünün
engebelerini, kıvrımlarını, çalkantılarını
kendi aynasından başka
hiçbir ayna gösteremez.
Bu gerçek,
kristal aynalara bakıp,
"Ayna! Ayna!
Benden güzel, benden büyük var mı?"
diyenlerin boş dünyasını
her zaman altüst edecektir.
,,

"Ayna" adlı eserinden...
s.17,18
Dünya Kitapları, Deneme

ADNAN BİNYAZAR

Yansıması...
Ayhan Görür'ün
objektifine, aynasına takıldı...


Derleyen: Ayhan Görür

6 Ağustos 2009

ATATÜRK'ün 31.07.1920 de Afyonkarahisar'da Subaylara Hitaben yaptığı konuşma...


Mustafa Kemal ATATÜRK


ATATÜRK'ÜN SUBAYLARA HİTABEN AFYONKARAHİSAR'DA 31.07.1920 TARİHİNDE YAPTIĞI KONUŞMA...

Efendiler!
Eski silâh arkadaşlarımla böyle yakından ve samimi temasta bulunmaktan büyük vicdanî zevk hissediyorum. Sizinle oturup uzun hasbıhal etmek isterdim. Fakat çoksunuz; müsâit yer de yok. Bu sebeple hissiyatımı birkaç cümle İle mülâhaza etmekle yetineceğim.

Arkadaşlar!
İngilizler ve yardımcıları milletimizin bağımsızlığını imhaya karar vermişlerdir. Milletler bağımsızlıklarını hiç kimsenin lütuf ve atfetme borçlu değildir. Hiç kimse kimseye, hiçbir millet diğer millete hürriyet ve bağımsızlık vermez. Milletlerde tabiat en yaratılıştan mevcut olan bu hak, milletlerce kuvvede, mücadele İle mahfuz bulundurulur. Kuvveti olmayan, dolayısıyla mücadele edemeyen bir millet, mahkûm ve esir vazıyettedir. Böyle bir milletin bağımsızlığı gasp olunur.

Dünyada hayat için, insanca yaşamak için bağımsızlık lâzımdır. Bağımsızlık sâhibi olmak için kuvvet sahibi olmak ve bunun için mevcudiyetini ispat etmek icap eder.

Kuvvet ordudur. Ordunun hayat ve saadet kaynağı, bağımsızlığı takdir eden milletin, kuvvetin lüzûmuna olan vicdânı imândır.

İngilizler, milletimizi bağımsızlıktan mahrum etmek için, pek tabii olarak evvelâ silahlarımızı, cephanelerimizi, bütün müdafaa vasıtalarımızı elimizden almaya çalıştılar. Sonra kumandanlarımıza ve subaylarımıza tecavüz ve taarruza başladılar. Askerlik izzetinefsini yok etmeye gayret ettiler. Ordumuzu tamamen lağvederek, milleti, bağımsızlığını muhafaza için muhtaç olduğu dayanak noktasından mahrum etmeye teşebbüs ettiler. Bir taraftan da müdafaasız, ordusuz bıraktıklarını zannettikleri milletin de izzetinefsine, her türlü haklarına ve mukâddesâtına taarruzla milleti alçaklığa, boyun eğmeye alıştırmak plânını takip ettiler ve ediyorlar.

Her halde ordu, düşmanlarımızın birinci taarruz hedefi oldu. Orduyu imha etmek için, mutlaka subayları mahvetmek, aşağılamak lâzımdır. Buna da teşebbüs ettiler. Bundan sonra milleti koyun sürüsü gibi boğazlamakta engeller ve müşkülât kalmaz.

Bu hakikat karşısında ve içinde bulunduğumuz vaziyete göre subaylar heyetimize düşen vazifenin mahiyeti, ehemmiyeti ve kıymeti kendiliğinden meydana çıkar.

Milletimiz hür ve bağımsız yaşamak lüzumuna tam bir iman ile kâni olmuş ve buna kat’i azim ile karar vermiştir. Zaman zaman, şurada burada üzüntü verici karaktersizliklerin görülmüş olması, hiçbir vakit milletimizin genel kanaatine, hakiki imanına sekte vurmamıştır ve vurmayacaktır.

Dolayısıyla kuvvetin, ordunun vücudu için lâzım olduğunu söylediğim kaynak ki milletin vicdanı imanıdır mevcuttur. Ordu ise, arkadaşlar, ancak subaylar heyeti sayesinde vücut bulur. Mâlum bir askeri hakikat, felsefi hakikattir; "ordunun ruhu subaylardır." O halde subaylarımız, düşmanlarımız tarafından yıkılmak İstenilen ordumuzu tâmir edecek ve canlandıracak ve ordu ve milletimizin bağımsızlığını muhafaza edecektir. Millet, bağımsızlığının muhafazasından ibaret olan hayatî gâyesinin teminini ordudan, ordunun ruhunu teşkil eden subaylardan bekler. İşte subayların yüce olan vazifesi budur.

Allah göstermesin milletin bağımsızlığı ihlâl edilirse bunun vebalı subaylara ait olacaktır. Subaylar, izah ettiğim yüce, mukaddes ve bütün açılardan üzerlerine düşen vazife itibariyle, bütün mevcudiyetleriyle ve bütün dikkat ve fesaretleriyle, giriştiğimiz bağımsızlık mücadelesinde birinci derecede faal ve fedakâr olmak mecburiyetindedirler. Şahsî ve özel hayatları itibariyle de subaylar, fedakârlar sınıfının en önünde bulunmak mecburiyetindedirler. Çünkü düşmanlarımız herkesten evvel onları öldürür. Onları aşağılar ve hor görürler.

Hayatında bir an olsa bile subaylık yapmış, subaylık izzetinefsini, şerefini duymuş, ölümü küçümsemiş bir insan, hayatta iken, düşmanın tasarladığı ve reva gördüğü hu muamelelere katlanamaz. Onun yaşamak İçin bir çaresi vardır. Şerefini korumak! Halbuki düşmanlarımızın da kastettiği, o şerefi ayaklar altına atmaktır.

Dolayısıyla subay için "ya istiklâl, ya ölüm" vardır. Fakat arkadaşlar ölmeyeceğiz, bağımsızlığımızı muhafaza ederek yaşayacağız ve milletimizi daima bağımsız görmekle bahtiyar olacağız!”
* * *


Kaynak: "Afyon'da çıkan ikaz gazetesinden aktaran: Anadolu'da Yenigün gazetesi,
10 Ağustos 1920.
Atatürk
'ün Bütün Eserleri, c.9, Kaynak Yayınlan, istanbul. Ekim 2002, s. 112-113


Derleyen: Ayhan Görür

1 Ağustos 2009

Acele Edin ve Defolup Gidin...General Oliver Cromwell

d. 25 Nisan 1599 - ö. 3 Eylül 1658

Oliver Cromwell


Cromwell's speech to the "rump parliament" !..

Imagine Oliver Cromwell, giving his famous speech today:

20 April 1653
It is high time for me to put an end to your sitting in this place, which you have dishonored by your contempt of all virtue, and defiled by your practice of every vice;
ye are a factious crew, and enemies to all good government; ye are a pack of mercenary wretches, and would like Esau sell your country for a mess of pottage,
and like Judas betray your God for a few pieces of money.

Is there a single virtue now remaining amongst you? Is there one vice you do not possess? Ye have no more religion than my horse; gold is your God; which of you have not barter'd your conscience for bribes? Is there a man amongst you that has the least care for the good of the Commonwealth?

Ye sordid prostitutes have you not defil'd this sacred place, and turn'd the Lord's temple into a den of thieves, by your immoral principles and wicked practices? Ye are grown intolerably odious to the whole nation; you were deputed here by the people to get grievances redress'd, are yourselves gone! So! Take away that shining bauble there, and lock up the doors. In the name of God, go!


Oliver Cromwell


Cromwell signature...


Kalıntı Parlamento'yu dağıtma söylevi..

Kalıntı Parlamento (Rump Parliament) adıyla anılan, birbirleriyle klik çatışmaları ile vakit geçirip hiçbir siyasi karar alamıyan, hatta yeni parlamento üyelerini seçimi konusunda da bile bocalayan bu Parlemento'yu 20 Nisan, 1653de General Oliver Cromwell 40 tüfekli asker getirerek bir söylev verdikten sonra feshetmiştir. Bu söylevin sözleri şunlardır:

Acele Edin ve Defolup Gidin!..
,,
Oturumunuzu
sonlandırmaya geldim,
Meclisi
yaptığınız her icraat ile kirletmenize ve şerefsizleştirmenize artık kalıcı bir son vermeye geldim.
Siz ki fitneci, fesatçı, meclis üyeleri, siz ki iyi bir hükümet olmak dışındaki her şey!!!
Kiralık sefil yaratıklar, zavallılar,
ülkenizi en küçük şahsî çıkar adına satılığa çıkaranlar, birkaç kuruş için Tanrı'ya ihanet edenler, içinizde bir parça da olsun erdem kalmadı mı?
Bir parça vicdan da mı yok?
Atım kadar bile dindar değilsiniz!
Altın sizin yeni Tanrınız olmuş!
Satılığa çıkarmadığınız
bir değer de kalmadı...
Ulusunuz adına iyi bir şey düşünemez misiniz?
Sizi çıkarcı sürüsü, bulunduğunuz bu kutsal meclisi, o varlığınızla kirletiyorsunuz!
Tanrının kutsadığı bu meclisi, ahlâk yoksunu davranışlarınızla hırsızların haline çevirdiniz!
Halkın size verdiği yetkiyi kötüye kullandınız..
Siz ki, halkın umutsuz dertlerine çare olmalıydınız.
Kendiniz halka en büyük dert kaynağı oldunuz!
Ama ülkeniz beni asırlardan beri temizlenmemiş bu ahırı temizlemeye çağırdı!
Ve bu gücü de bana Tanrı verdi.
Bu şeytan ocağını yönetmeye geldim.
Vay hâlinize!
Şimdi derhal defolun!!!
Acele edin
rüşvetin köleleri!
Acele edin, gidin!
Süslü saltanat eşyalarınızı alın ve defolup gidin!..,,

http://tr.wikipedia.org/wiki/Oliver_Cromwell


General Oliver Cromwell


Yukarıdaki söylev, demokrasinin beşiği olarak bilinen İngiltere'de geçmiştir.
Sözleri sarf eden kişi, 1653 senesinin 20 Nisan günü, meclis çatısı altında kükreyerek nutuk atan General Oliver CROMWELL isimli, sadece ülkesinin çıkarlarını kollayan yurtsever bir generaldi....
Ve bu nutuk tarihi şekillendiren 50 söylevden biri sayılıyor...

Can Dostlarımdan Nazan Clohesy
gönderisinden esinlenerek derlenmiştir...

Derleyen: Ayhan Görür

30 Temmuz 2009

Bir Kızılderili Öyküsü...

SEVGİ - LOVE

Bir Kızılderili Öyküsü

Cherokee kabilesinin yaşlılarından biri torunlarına eğitim veriyordu.

Onlara dedi ki:
"
İçimde bir savaş var. Korkunç bir savaş.
İki kurt arasında
:

  • Bu kurtlardan birisi; korkuyu, öfkeyi, kıskançlığı, üzüntüyü, pişmanlığı,açgözlülüğü, kibri, kendine acımayı, suçluluğu, küskünlüğü, aşağılık duygusunu, yalanları, yapmacık gururu, üstünlük taslamayı ve egoyu temsil ediyor.

  • Diğeri ise; zevki, huzuru, sevgiyi, umudu paylaşmayı, cömertliği, dinginliği, alçakgönüllülüğü, nezaketi, yardımseverliliği, dostluğu, anlayışı, merhameti ve inancı temsil ediyor.
Aynı savaş sizin içinizde de sürüyor ve diğer tüm insanların içinde...

"Çocuklar anlatılanları anlamak için bir dakika düşündüler ve içlerinden biri büyük babasına, "Hangi kurt kazanacak?" diye sordu.

Yaşlı Cherokee kısaca cevapladı: "Beslediğiniz kurt”.

Can Dostlarımdan
Sait Samir'ın
gönderisidir.



Derleyen: Ayhan Görür