14 Aralık 2006

Hayr ve şer ...Mevlâna

* * *
* * *

Ulu Tanrı hayrı da irade eder, şerri de; fakat ancak hayra razı olur.

Çünkü “Ben gizli bir defineydim; bilinmeyi sevdim, diledim” demiştir.

Hiç şüphe yok ki Ulu Tanrı emri de irade eder, nehyi de.
Emir, emredilen kişinin, huy bakımından hoşlanmadığı şeyi yap demektir.
A aç, helva ye şeker ye denemez aç kişiye. Dense bile bu değildir, ağırlamadır.
İnsanın yapmak istediği şeye de yapma denir; yapmak istemediği şeye değil.
İnsana taş yeme, tiken yeme denmesi doğru olamaz. Dense bile buna nehiy denmez.
Hayrı buyurmanın, şerri yapma demenin doğru olması için şerri yapmak isteyen birinin bulunması şarttır. Böylesine birinin varlığını dileyiş de şerri dilemektir; fakat şerre razı olmaz; olsaydı hayrı buyurmazdı.

Bu şuna benzer:
Hani okutmak isteyen var ya, o , okuyacak-öğrenecek kişinin bilgisizliğini istiyor demektir. Çünkü ancak bilgisiz okutulur, bilmeyene öğretilir.Fakat okutan, okuyanın bilgisizliğine razı olamaz; olsaydı öğretmezdi.

BİRŞEY DİLEMEK, O ŞEYE GEREKLİ OLAN ŞEYLERİ DE DİLEMEKTİR.

Hekim de buna benzer, hekimlik yapmayı istedi mi, insanların hastalanmasını istiyor demektir; çünkü hekimliğini göstermesi ancak insanların hastalanmasıyla mümkündür. Fakat insanların hastalanmasına razı değildir; razı olsaydı onları tedavi etmezdi, onlara ilâç vermezdi.

Ekmekçi de böyle, kazansın, geçimi yoluna girsin diye insanların acıkmasını ister; Fakat aç kalmalarına da razı değildir; razı olsaydı ekmek satmazdı.

Kumandanlar da, ordu da böyle; padişahlarına aykırı biri olsun, düşmanlar başkaldırsınlar derler; çünkü böyle olmasa erlikleri de meydana çıkmaz, padişaha olan sevgileri de; padişah da onlara ihtiyacı olmayacağından onları derleyip toplamaz. İsyana da razı değildirler; razı olsalardı karşı durup (durmazlar), savaşmazlar.

İnsan da böyledir. Kendi nefsindeki şer işletecek huyları diler; çünkü o, şükredeni, itaatte bulunanı, çekineni sever; bunların bu huyların kendisinde bulanabilmesi için nefsinde kötülüğün, şer yaptıran huyların da bulunması gerektir.

BİRŞEY DİLEMEK, O ŞEYE GEREKLİ (GEREKEN) ŞEYLERİ DE DİLEMEKTİR.

İnsan da o kötülükleri diler amma onlara razı olmaz. Çünkü onlar (bunları) nefsinden gidermeyi çalışır-durur. Demek ki o bir yüzden şerri istediğini, bir
yüzden de dilemediğini biliyor; düşmansa o diyor, hiçbir yüzden, nasıl olursa olsun, şerri dilemez. Buna imkân yoktur; yani insan bir şey dilesin de o şeye gerekli olan şeyleri dilemesin, imkan yoktur buna.

Yap-yapmanın gereklisi de yaratılıştan şerre rağbet eden, yaratılıştan
hayırdan nefret eden bu bencil nefistir. Öylesine bir nefistir bu ki dünyadaki bütün şerler de ona gerekli şeylerdir. Bu kötü işleri dilemeseydi, nefse uymayı istemeseydi bunlara gerekli olan yap-yapmayı da istemezdi insan. Fakat kötülüklere razı olsaydı da ne yap derdi, ne yapma.

Hasılı kötülük, kötülükten başka bir şey için dilenir.

Sonra şunu da söyleyelim: İnsan, bütün hayırları istese şerleri gidermek de hayırdan bir hayırdır; şu halde şerri gidermeyi istiyor demektir.

İYİ AMMA ŞERRİ GİDERMEK, ŞERRİN BULUNMASIYLA MÜMKÜNDÜR.

YAHUT DA İNSAN, İNANMAYI, İNANCI İSTER DERSEK, İNANMAK, KÜFÜRDEN SONRA MÜMKÜNDÜR.

DEMEK Kİ KÜFÜR, İMAN için gerekli şeylerden.

Hasılı şerri, şer olduğu için dilemek, çirkindir; fakat hayır için dilemek, çirkin değildir.

ULU TANRI, “ KISASTA SİZİN İÇİN YAŞAYIŞ VAR “ buyurdu.

Ulu Tanrı’nın yapısını yıkmak şerdir; fakat yarı-buçuk şerdir;

BUNA KARŞILIK HALKI ÖLDÜRÜLMEDEN KORUMAK TÜM HAYIRDIR.

TÜM HAYIR İÇİN PARÇA-BUÇUK ŞERRİ DİLEMEK(İSTEMEK), KÖTÜ BİRŞEY OLAMAZ; TÜM ŞERRE RAZI OLARAK PARÇA-BUÇUK ŞER DİLEĞİNDEN VAZGEÇMEK KÖTÜDÜR.

Bu şuna benzer: Ana, çocuğu azarlamak, dövmek istemez, çünkü parça-buçuk şerri görür o. Babaysa çocuğun azarlanmasını, dövülmesini ister, razıdır buna; çünkü tüm şerri görür; kangren olan uzvun kesilmesi gibi hani.

Ulu Tanrı bağışlar, yargılar, azabı da çetindir. Bütün bu sıfatlarla Tanrıyı gerçekleşmesini diler mi, dilemez mi? Elbette diler değil mi? Suçlar olmasa bağışlayıcı yargılayıcı da olamaz.

BİRŞEYİ DİLEMEK, O ŞEYE GEREKLİ ŞEYLERİ DE DİLEMEKTİR.

Böylece bize de bağışlamamızı, barışmamızı, uzlaşmamızı buyuruyor; düzene girmemizi, uzlaşmamızı buyuruyor; buyruğun düşmanlık olmadıkça faydası olmaz ki.

SADR-al İSLAM buna benzer şu sözleri söylemiştir: Gerçekten de Tanrı bize
kazanmayı , mal elde etmeyi buyurdu;
Çünkü “ALLAH YOLUNDA HARCAYIN, YOKSULLARI DOYURUN “ dedi.

Mal olmayınca (olmadıkça) doyurmanın da imkânı yoktur; bu bakımdan bu buyruk mal edinmeyi buyurmaktadır.

Kim, birisine, kalk, namaz kıl derse kesin olarak ona abdest almayı, su bulmayı da buyurmuştur; bunların hepsi de namaz için gerekli şeylerdir.

Mevlâna Celâleddin Rumî

Fİ Hİ MA - FİH
Çeviri:Abdulbaki Gölpınarlı Sayfa 153,15
Derleyen:Ayhan Görür

Hiç yorum yok: