31 Ocak 2009

Sokrates var madalyonun bir yüzünde...İbrahim Yıldız

Resim Ekleİstanbul, Türkiye
Fotoğraf, Ayhan Görür

uyanık soru

cahilliğin karanlığı
olmasa
gece ne ki
geceden başka

12.03.1974
16.12.1990
Sokrates
sokrates var
madalyonun bir yüzünde

asacaklar beni asacaklar
bakmayın öyle yüzüme
asacaklar
başını topluma adadı diye
suçum varsa siz öldürün beni
ne duruyorsunuz
kazmalarla
küreklerle
yabalarla
yürüyün üstüme
bir gün anlarsınız
karanlık ne
ışık ne

11.09.1973
11.01.199
İbrahim Yıldız


Sokrat'ın Savunması


http://images.google.com.tr/imgres?imgurl=http://www.metanastis.com/eicones/SOKRATES-CONIUM.jpg&imgrefurl=http://dipkultur.blogspot.com/2008/09/sokratesin-savunmas.html&usg=__rev5jg9Gr6IxQ8dF0Mu86G_xEuA=&h=597&w=880&sz=179&hl=tr&start=7&um=1&tbnid=lLMNqMEpbRM0IM:&tbnh=99&tbnw=146&prev=/images%3Fq%3DSokrates%26um%3D1%26hl%3Dtr%26sa%3DN

Derleyen: Ayhan Görür

29 Ocak 2009

Kururken...Çetin Altan



Fenerbahçe, Fotoğraf -Ayhan Görür


KURURKEN

Ağaç acımıştı üşüyenlere. Üşüyorlardı titreye titreye, dişleri birbirine vura vura; üşüyorlardı, boyunları kısık, yüzleri mosmor, sokulacak bir yer arayarak. İlikleri, kanları, kemikleriyle üşüyorlardı.
Ağaç son bir defa daha baktı yeşil yapraklarına. Cıvıl cıvıl yeşil yapraklarına. Cıvıl cıvıldı yeşil yaprakları. Boyu dik ve uzundu ve dolaştıkça liflerinde hayatın cevherli özü, bir mutluluk tepeden tırnağa bütün dallarında...
Vazgeçmek dalıdan, yeşilinden serçesinden, bülbülünden. Ve kaskatı kurumak. Ve yanmak. Ve ısıtmak...
Isınanların neşesindeki sıcaklığı düşündü... Gevşeyen kasılmış yüzler, beş parmağı ayrık uzanmış eller ve ortada alev alev yanan gövdesi.

* * *

Kurumalıyım, dedi ağaç kurulmalıyım.
Sararmaya başladı dallarının yeşili...
Arada bir, kazara konan bir-iki serçe, yadırgıyordu sopalaşan dallarını...
- Sen eskiden böyle değildin, diyordu. Kıvrım kıvrım yeşillerin...Nemli yeşil kabuğunun serin canlılığı, türkülerin ve uğultularınla baş döndürücü bir büyüde yaşardın. Ne oldu sana böyle?
Ağaç şöyle bir bakıyordu gelmemek üzere uzaklaşanların arkasından; kanat sesleri, sesler, türküler ve uğultular soyulup gidiyordu benliğinden.
İnatla, ısrarla, ihtirasla devam ediyordu kurumaya.
Bazı akşamlarda, çökünce her yere alaca karanlık, tuhaf bir buruklukla, kendisini göz ucuyla hafiften süzerdi ağaç.
- Güzeldi be, derdi, eski yeşilliklerim.
Şiirli, yumuşak ve buram buram sevda kokuyordu. Artık iyice kuruyorlar. Katı çatırtılar geliyor her yerimden. Üşüyenler donmadan, hızlıca yanmam gerek.


* * *
Toplanıp da hayretle bakanlar vardı ağaca:
- Yazık gitgide kuruyor...
- Mahvolmuş canım ağaç.
- Nasıl da çirkinleşmiş çabucak.

Ağaç duymazlıktan gelirdi bu sözleri...
Ya o titreyen eller, derdi, ya sokulacak yer arayanların morarmış dudakları...
Ne de güzel ısınacaklar yangınımda. Serçeymiş, bülbülmüş, dal yeşili, aşk türküsü ve kendince yaşamanın uğultulu büyüsü... Hiçbiri değmez iri iri alevlerle tutuşmanın lezzetine...
Ufaktan ufağa kopan dallarında dumanlı bir ateşin minik oyunları bir sönüp bir yanarak başlamıştı bile üşüyenleri toplamaya. Koşuyordu üşüyenler...
Fısıltılar kaplıyordu yığınları:
- Sen ne biçim ağaçsın, ne türkün var, ne yeşilliğin, böyle miydin yoksa hep?
- Yok, dedi ağaç, hep böyle değildim... Sen görseydin vaktiyle benim yeşilliğimi anlardın hangi güçle daha güzeli bulmak için hangi güzelliği yendiğimi...


* * *
Bir kuş:
- İnanmam dedi, sen bir ağaçsın; bir damlacık yeşer de göreyim marifetini.
Ağaç
düşündü:
Toplana toplana koşuyordu üşüyenler.

- Değer
mi?
- Değmez
, ben yanmak için...
- Değmez
ama son bir defa denesem...
- Niçin
denemeli, hiç mi biliyorsun o tadı?..
- Onun
da bir başka tadı yok muydu hiç?
- Vardı...
- Yoktu...
- Var
veya yoktu...
Ağaç
garip kuşa laf olsun gibilerinden bir hüner göstermek için, ta ucundan azıcık bir-iki yeşil yaprak uzattı...
Kuş
heyecanla yaklaştı:
- Güzelmiş
, dedi, gerçekten yeşilliğin...
- Güzeldi ya...Ama kurumak gerek...

* * *
Tekrar kurudu ağaç... Yandıktan sonra küllerinde, özenti son yeşilinin gizli bir özlemi. Pişmanlık taşımayan bir özlem. Adam sen de'yle karışık bir özlem. Ama yine de minicik minicik bir özlem. Kuruduk, yandık ve ısıttık derken, hayata doymamış olmaktan kalan, kuytuda unutulmuş belirsiz bir özlem.

Çetin Altan
Şeytanın gör dediği
14.11.1985- Güneş Gazetesi

İstanbul, Fotoğraf -Ayhan Görür

24 Ocak 2009

Her Grace...Sonsuzluğu Beklemek -Emily Dickinson



Frida

956
Her Grace is all she has -
And that, so least displays -
One Art to recognize, must be,
Another Art, to praise -

956
Bütün sahip olduğu Zarafeti -
Onu da öyle az sergiliyor ki -
Bir Sanat olmalı görüp tanımak,
Başka bir Sanat, yapmak methini -

884
To wait an Hour - is long -
If Love be just beyond -
To wait Eternity - is short -
If Love reward the end -

884
Bir saat beklemek - uzundur -
Eğer Sevgi hemen ardındaysa -
Sonsuzluğu beklemek - kısadır -
Eğer ödül Sevgiyse en sonunda -

Emily Dickinson
Seçme Şiirler
Çeviri: Selahattin Özpalabıyıklar

Kadıköy, Ataşehir'de Bahar
Fotoğraf, Ayhan Görür

23 Ocak 2009

Sulara Bıraktım...Yıldız Tümerdem


Muğla, Fethiye
Fotoğraf, Hande Görür Salman
Sulara Bıraktım

Bir gece uyanı verdim
uzak yaşamların
sevgisiz uykusundan
ve
sulara bıraktım
kaygılarımı tan ağarmadan.

Taşlara çarptılar
yosunlara takıldılar
uçsuz bir denizin
dipsiz derinliklerinde
kaybolup gittiler
geri dönüşümsüz.

Sulara bıraktım
mutsuz anılarımı
yakınlardaki uzaklardan
duyulmaz oldu sesleri
dipsiz okyanuslardan.

Sulara bıraktım
yorgun sevdalarımı
alacakaranlık akşamlarda
pembe ışıklı bulutlar
arasına dağılıverdiler
erişimsiz ufuklarda.

Sulara bıraktım
işe yaramaz anılarımı
karabatakların ardına
düşerek uzaklaştılar
ışıksız bir mendirekte
soluğu yitmiş zamanlarda
.

Sulara bıraktım
hüzünlü aşklarımı
günün tam ortasında
dar sokaklı bir kıyıda
rüzgârla savruldular
hırçın kayalara çarptılar
dalgalarla boğuştular
köpek balıklarından kaçtılar
ama ne senden ne benden
ne de gerçeklerden

hiç ama hiçbir yere
kaçamadılar…


Günlüğümden- Ankara- İstanbul yolu- 12 Haziran- 1994


Yıldız TÜMERDEM


İstanbul, Kadıköy -Gün Batımı
Fotoğraf Ayhan Görür

22 Ocak 2009

Bağımsızlık ve Özgürlük üzerine -On Independence and Freedom...ATATÜRK



Pablo Picasso


Atatürk

Doğu'dan şimdi doğacak olan güneşe bakınız.
Bugün, günün ağardığını nasıl görüyorsam,
uzaktan bütün Doğu uluslarının da uyanışlarını
öyle görüyorum.
Bağımsızlık ve özgürlüğüne kavaşacak olan
çok kardeş ulus vardır.
Onların yeniden doğuşu, kuşkusuz ki
gelişmeye ve gönence yönelik olacak ve
kendilerini bekleyen geleceğe ulaşacaklardır.
Sömürgecilik ve
elkoyuculuk
yeryüzünden yok olacak ve yerlerine
uluslar arasında
hiçbir renk, din ve anasoy (ırk) farkı
gözetmeyen geleceğe ulaşacaklardır.
1933

Türkiye Cumhuriyeti Devleti 'ninKuruluşunun 10. Yılı

Gâzi Mustafa Kemâl ATATÜRK



As look at the sun that will now rise from the East today,
I see the break of day.
I see from afar the awakening of all the Eastern nations.
There are many brotherly nations that shall attain
their independence and freedom.
Their rebirth will be in the direction of progess and welfare.
These nations shall be victoriousin spite all the hardships,
and obstacies,and shall reach the future awaiting then.
Colonialism and imperialism shall be annihil from the face,
and in their piace, a new era of harmony and cooperation
between nations shall prevail,
regardless of difference of color,
race, and creed.
1933


At the 10th year anniversary of the founding of
the Turkish Republic.
Gâzi Mustafa Kemâl ATATÜRK
The Atatürk Revoliation
A paradigm of Modernization
Atatürk Devrimi
Bir Çağdaşlaşma Modeli
Prof.Dr.Suna Kili
Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları

Derleyen: Ayhan Görür

20 Ocak 2009

Go On for CHANCE...OBAMA





We belive in



Go on for CHANCE, OBAMA !
Now!
O'BABA!/Turkish-O'Father/

We belive in
for The WORLD!

http://ayhangorur.blogspot.com/search/label/Abraham%20Lincoln
Lütfen, tıklayın!

Derleyen: Ayhan Görür

17 Ocak 2009

İyiliğin Ödülü Kendi İçindedir...Ambrose Bierce



Kurt Devekuşu'ndan neden kaçıyor?..

***
Kurt
ve
Devekuşu

Boğazına yediği adamın cebindeki anahtar demeti takılan Kurt, boğulmak üzereyken Devekuşu'ndan yardım istedi. Devekuşu başını Kurt'un gırtlağına sokup anahtarları çekti.
"Herhalde bu hizmetin için bir karşılık bekliyorsundur," diye söylendi Kurt.
"İyiliğin ödülü kendi içindedir," dedi, Devekuşu.

"Anahtarları yedim ya, o bana yeter."


Ambrose Bierce

"Karanlığın Kahkahası" ndan seçmeler...
İş Bankası Yayınları
Çeviren Sulhi Dölek

Derleyen: Ayhan Görür

11 Ocak 2009

Nâzım Hikmet'ten Atatürk'e Mektup...Soner Yalçın




















Nâzım Hikmet
'ten
Atatürk'e mektup..
,,

CUMHURREİSİ Atatürk
'ün Yüksek Katına

  • Türk Ordusunu "isyana teşvik" ettiğim iddiasıyla onbeşyıl ağır hapis cezası giydim. Şimdi de Türk Donanmasını "isyana teşvik etmekle" suçlanıyorum.
  • Türk inkılâbına ve senin adına and içerim ki suçsuzum.
  • Askeri isyana teşvik etmedim.
  • Kör değilim ve senin yaptığın her ileri dev hamleyi anlayabilen bir kafam,yurdumu seven bir yüreğim var.
  • Askeri isyana teşvik etmedim.
  • Yurdumun ve senin karşında alnım açıktır.
  • Yüksek askeri makamlar, devlet ve adalet, küçük, bürokrat gizli rejim düşmanlarınca aldatılıyorlar.
  • Askeri isyana teşvik etmedim.
  • Deli, serseri, mürteci, satılmış; inkılap ve yurt haini değilim ki, bunu bir an olsun düşünebileyim.
  • Askeri isyana teşvik etmedim.
  • Senin eserine ve sana, aziz olan Türk dilinin inanmış bir şairiyim. Sırtıma yüklenen ve yükletilecek hapis yıllarını taşıyabilecek kadar sabırlı olabilirim. Büyük işlerinin arasında seni bir Türk şairinin felâketi ile alakalandırmak istemezdim.
  • Bağışla beni. Seni bir an kendimle meşgûl ettimse, alnıma vurulmak istenen bu "inkılâp askerini isyana teşvik" damgasını ancak senin ellerinle silinebileceğine inandığımdandır.
  • Başvurabileceğim en inkılâpçı baş sensin.
  • Kemalizm'den ve senden adalet istiyorum.
  • Türk inkılâbına ve senin başına and içerim ki suçsuzum.
Nâzım HİKMET



,,

Bu mektup Atatürk'e ulaşamadı.
Atatürk ağır hastaydı.
Nâzım Hikmet'in akrabası Ali Fuat Cebesoy okul yıllarından beri arkadaşı olan Atatürk'e olayı ancak hasta yatağında iletebildi, Atatürk, "Görüyorsun ne durumdayım, Mareşal'i darıltmadan siz bir çözüm bulun" dedi.
Mareşal; Genelkurmay Başkanı Orgereral Fevzi Çakmak'tı. Davalarla özel olarak ilgilenmişti. Her taşın altında komünist aramıştı.
Ne ilginçtir, yıllar sonra Genelkurmay Başkanlığı'ndan alınınca bunu kabul edemedi, politikaya atıldı; İnsan Hakları Derneği 'ni kurdu ve bu nedenle komünist olmakla itham edildi!
Diyeceksiniz ki mesele sadece komünizmin tehlikeli görülmesi sonucu Nâzım Hikmet başta olmak üzere onlarca kişinin cezaevine tıkılması mıydı?
Eğer ortada hukuk yoksa biliniz ki siyasal bir çekişme vardır. Örneğin, Mustafa Kemal hasta yatağında iken siyasetin gündeminde "milli şefin" kim olacağı sorusu vardı. Bir yandan Şükrü Kaya, Tevfik Rüştü Aras gibi Sovyetler Birliği ile yakın dış politika yürütenler, öbür tarafta diğerleri...
Eh komünistler orduyu kışkırtıyorsa Kaya ve Aras'ın "milli şef" olmasına olanak yoktu.
Zaten sonra ikisi de tasfiye edildiler.
Demem o ki mes'elelere daha geniş açıdan bakmakta yarar var.

11 Ocak 2009 tarihli Hürriyet
Yalçın Soner, Not Defteri

**
Kiraz-Vişne Aşılı Ağaç
Özgürlük Parkı, Kadıköy
Nâzım
ve Atatürk'e çok yakıştı...

Fotoğraf, Ayhan Görür

8 Ocak 2009

Kaz Dağının Kadınları...Yıldız Tümerdem



Yıldız Tümerdem
Kaz Dağı'nın kadınlarından biri
( Yörük Kızı) ile
Akçay pazarında...


Kaz
Dağının
Kadınları

Sıcacık avuçlarında toplanmış yeşil umutlar
Yüzlerinde gök mavisi ellerinde kutsal topraklar
Tanrılar diyarında sazla sözle neşeyle yaşarlar

Saçları zeytin ormanlı, telleri zeytin karası
Ses verirler kaz dağından kutsanmış güzel kadınlar
Ellerinde defne dalı, gülüşlerinde parlak altınlar

Bir gün âşık olurlar açılır oymalı tahta kapılar
Yanık türkülerinde yitimsizdir erişilmez duygular
Kapı tokmaklarında bekler kor yürekli âşıklar
Ata topraklarından armağandır yaşanılanlar…

Günlüğümden- Akçay- 16 ağustos- 2004



Prof.Dr.Yıldız TÜMERDEM

Derleyen: Ayhan Görür

6 Ocak 2009

Anımsayabilirsin, Ama...İlhan Selçuk


Boğaziçi, İstanbul
Fotoğraf, Ayhan Görür

PENCERE

Anımsayabilirsin,
Ama...

Anılar üzerinde fikir yoran insan ister istemez dün-bugün-yarın
üçlemesine katılıyor...
Her şey öylesine hızla dönüyor ki bu baş döndürücü ivme içinde değişmeyeni yakalayamayan kişi yaşadıkça mutsuzlaşır...

*
Geçen sabah gazeteleri gözden geçiriyordum, ikinci sayfalarda mankelerin, modellerin, sözüm ona sosyete güzellerinin aşk dedikoduları ve çıplak fotoğrafları ilginç bir fasıl oluşturuyordu...
Bayalığın bini bin paraydı...
Birden aklıma geldi:
-Bugün ayın kaçı?..
Duvardaki Saatli Maarif Takvimi'nin yaprağını kopardım, sayfanın arkasında Cahit Sıtkı Tarancı'nın "Bir Saadet" başlıklı şiirini okumaya başladım:

Ne bir kelime konuştuk,
Ne işaret çektik birbirimize,
Fakat gerçektir seviştiğimiz
Vapur kalkıncaya dek,
Göz göze gelmekle sade.
Bir saadet gibi hatırlıyorum,
Yasemin kokusu ondan,

Teneffüsü benden,
Bir yaz akşamı,
Kandilli iskelesinde.

Kandilli İskelesi

Gazetelerin ikinci sayfalarını dolduran aşk dedikodularıyla Cahit Sıtkı Tarancı'nın aşkı birbirinden ne kadar uzakta iki dünyayı vurguluyordu...
Ve bugünkü vapur iskelesinde de benzeri aşklar yaşanıyor muydu?..

İlhan Selçuk
Cumhuriyet Gazetesi'nden alınmıştır...

Derleyen: Ayhan Görür

4 Ocak 2009

Bizden biri...Prof Dr.Agop Kotogyan




İstanbul'u seyreden bir turist...
Fotograf, Ayhan Görür

İşte gerçek aydın ve yurtsever!

  • Ülkemde sefaletin dibinde yaşadım.
  • Çocukluğumu, kolumu kaybettim, ama yolumu kaybetmedim.
  • Bu topraklarda yaşayan tüm insanları kardeşim belledim.
  • Ülkeyi sevmek demek, bu topraklarda geçirdiğin güzel ve iyi günleri sevmek değildir.
  • Yurt sevgisi, iyi günde, kötü günde vatanında kalmak demektir.
  • Boş başak dik, dolu başak ise eğiktir; ben hep eğik gezdim.
  • Kibirden nefret ettim, boş başaklar gibi diklenmedim.
  • Her şeyi biliyorum demedim.
  • Burnumun dikine gitmedim, bilginin ve bilimin ipine sarıldım.
Prof.Dr.Agop Kotogyan


" İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi'nde
41 yıl çalıştıktan sonra emekli olan
Prof.Dr.Agop Kotogyan'ın öyküsü,
aynı topraklarda yüzyıllardır birlikte yaşayan
Türklerle Ermeniler arasında
nasıl bir sevgi okduğunun göstergesidir."

Prof.Dr.Agop Kotogyan'ın annesinden oğluna...

  • Ciğerim Agop.
  • Baban da okuma yazma bilmez idi, ben de.
  • Sen okudun, can parçam!
  • Biz fukaraydık, sana yeterince destek olamadık,
    ama sen bizin yüzümüzü hiç kara çıkarmadın.

Adnan Binyazar


Cumhuriyet Gazetesi, Pazar Dergisi
Pazar Yazıları, 4 Ocak 2009
Teşekkürler...

Hepimiz aynı teknedeyiz...
Fotograf, Ayhan Görür

3 Ocak 2009

Bir kelebeğin dersi...


Fikri Özalp,
izniyle kullanılmıştır...
http://www.fotokritik.com/1039346#e7346197


Aşağıdaki siteyi ziyaret ettiğinizde beğeneceğinizi umuyorum...


Bir kelebeğin dersi...
http://www.tommyswindow.com/turkish/kelebek.pps#256,1,Slayt 1
Yorumlarınızı bekliyorum.


Ayhan Görür

1 Ocak 2009

Ekonomik kriz nasıl atlatılır?..Ve Savaş...



Kıssadan Hisse...

Ekonomik kriz nasıl atlatır?

bir varmış bir yokmuş...evvel zaman içinde kalbur saman içinde bir adacık varmış…

bu adadaki insanlar mesut ve mutlu bir şikilde yaşarlarmış…çiftçiler tarlalarını sürer hayvancılıkla uğraşanlar ineklerin sütünü sağarlarmış…

bu adada
john adında bir adamceğız yaşarmış…bir gün bay john taşları üst üste dizerek ev yapmanın iyi bir yöntem olmadığına karar vermiş… çimentoyu bulmuş…hayvancılıkla uğraşanlar ineklerini çiftçilikle uğraşanlar papateslerini vermişler bay John'a… sonunda adadaki herkes çimentodan yapılmış evlere sahip olmuşlar…

bu adada yaşayan bir de bay smith varmış…birgün bay smith yiyecekleri uzun süre korumak için bir icad yapmaya karar vermiş… buzdolabını bulmuş…adadaki insanlar bu icada bayılmışlar… çiftçiler domateslerini bay smith'e vermiş… hayvancılıkla uğraşanlar tavuklarını bağışlamışlar bay smith'e… bir gün gelmiş... adadaki herkesin evinde buzdolabı olmuş…

bay john ve bay smith karşı adanın yerlilerine gitmişler... onlara da hem çimento hem de buzdolabı satmışlar…icad üstüne icad yapmışlar… bir koyup bin kazanmışlar…

ancak bir gün satışlarının giderek düştüğünü görmüşler…oysa sırada "cep telefonu" gibi bir icadları varmış... fabrika açmak için daha fazla para gerekliymiş…

ama bay john ve bay smith ekonomik krizdeymiş…derken bir gün bay john bir silâh icad etmiş... ve demiş ki...karşıdaki adaya saldıralım... evlerini yıkalım... böylece hem çimento satışlarımız artar hem de buzdolabı satışlarımız patlar… ekonomik krizi de atlatır yeni yeni fabrikalar açarız…iyi bir sebep bulmuşlar… "karşı adanın kralı bizi yokedecek" diye bir şeyler uydurmuş halkı da buna inandırmışlar…diğer adaya saldırmışlar... milyonlarca insan öldürmüşler...

herkes suçu diğer adanın kralına yüklemiş…ama kimsenin aklına bay john ve bay smith'i ‘açgözlü bir canavar haline getiren "parayı" suçlamak’ gelmemiş…

Kaynak: http://www.izafet.com/beyin-firtinasi/294468-para.html

***
Oysa;
Mevlâna
’ya insanlar neden savaşırlar diye, sormuşlar...
O da ”menfaat için” demiş.


Karda İşe Gidenler, İstanbul
Ekonomik Krizde ne yapacaklar?
Fotoğraf, Ayhan Görür