7 Şubat 2008

Tâhirle Zühre Meselesi...Nâzım Hikmet


Piraye

11 -11-49
Bursa Hapishane
Karıcığım,

Bak, 49-11-11'miş bugün. Hani benim bir şiirim vardır, sana yazılmış, 33-11-11, Bursa, Hapisane diye başlar. Demek ki aradan 16 yıl geçmiş, on altı yıl önce bugün sana şiir halinde ve belki de en güzel şiirlerimden biri halinde bir mektup yazmışım. On altı yıl, dile kolay. Her şeye rağmen, on altı yıl önce sen nasıl benim bir tanem idiysen yine de öylesin, bir tanemdin, bir tanemsin, bir tanem kalacaksın. Ben istediğim kadar seni inkâra kalkışayım, sen istediğin kadar beni inkâra kalkış, bana büyük dostum de, büyük sevgilim diyecek yerde, ben istediğim kadar sana artık sadece arkadaş kalacağız diye mektup yazmış olayım, bir şey var ki onu değiştiremeyiz. Türk dili konuşulduğu
- ki ebediyen konuşulacak yeryüzünde, bu yeryüzünün en güzel dillerinden biri olan bizim dilimiz - 33-11-11 tarihinde yazılan o şiir okunacak ve sen Nâzım Hikmet'in bir tanesi olarak kalacaksın, istesen de istemesen de, çatlasan da patlasan da, ben seni boşamaya kalkışsam da, sen bana büyük dostum desen de.

Bir tanem. Bana ne güzel bir mektup tazmışsın. Işığım benim, son sözüm, son hasretim, son hayalim benim, Piraye'm. Mektubunu ard arda belki yirmi defa okudum. Sen bana tekrar şiir yaz dersen elbette ki tekrar yazarım, fakat temenni ederim ki, elimde olamyarak, geç kalma. Geç kalabilirsin, insan dediğin bu yeryüzünde rüzgâr gibi gelip geçen şey, sen bana yaz artık dediğin zaman ben geçmiş giymiş olabilirim. Yarına sağ çıkacağımızı kim temin edebilir? Resmim beğenilmiş olmasına memnun oldum. Ömrüm vefa etse de sana ondan daha güzel, çok daha güzel resimler yapabilsem. Hastalığımı geçirmiştim. Ateş iki gün sürdü. Savcımız ve Müdürümüz bilhassa alâkadar oldular, Adliye doktoru getirdiler, tedavi oldum, bir şeyciğim kalmadı. İyiyim. Seni ne kadar az gördüm. Ne tuhaf, zaman zaman, olan haklı öfkeni unuttun, senin için eski günlerin, güzel günlerin Nâzım'ı oldum, zaman zaman, öfken aklına geldi, kendini zorladın, suratını astın. Ne kadar şirindin Piraye'ciğim. Gözümün önündesin. Hiç bozulmamışsın, keder seni bir kat daha manalılaştırmış. Halbuki ben ne kadar ihtiyarlamış, göçmüşüm, değil mi?

Bana haftada bir kere olsun mektup yaz. Ben yüz verince astarını isteyen bir herifim. Bak, içimden neler geçiyor, şu havalar iyice soğumadan, diyorum, ona yalvarıp yakarsam, şu kırk dokuz yıl içinde, meselâ bu ayın sonunda, yahut gelecek ayın ortasında beni yine, bir saatliğine olsun, görmeğe gelmez mi? Kapısını şimdiden yapayım da, sen kendini bu fedakârlığa alıştır. İşte böyle, Piraye. Seni, çoluğumu çocuğumu hasretle kucaklar, mektubunu beklerim, karıcığım.


Kocan ve büyük dostun
(İmza)


25-11-49
Bursa Hapisane
Karıcığım,
...
İşte böyle karıcığım. İşte böyle büyük dostum. Günler geçiyor. Geçedursun.

kocan
(imza)
Bunları sana okuyup saklayasın diye yolluyorum

Nâzım Hikmet -Tahirle Zühre Meselesi



Tâhirle Zühre Meselesi

Tâhir olmak da ayıp değil Zühre olmak da
Hattâ sevda yüzünden ölmek de ayıp değil
bütün iş Tâhirle Zühre olabilmekte

yâni yürekte.
Meselâ bir barikatta dövüşerek
meselâ kuzey kutbunu keşfe giderken
meselâ denerken damarlarında bir serumu
ölmek ayıp olur mu?

Tâhir olmak da ayıp değil Zühre olmak da
hattâ sevda yüzünden ölmek de ayıp değil.

Seversin dünyayı doludizgin
ama o bunun farkında değildir
ayrılmak istemezsin dünyadan
ama o senden ayrılacak
yâni sen elmayı seviyorsun diye
elmanın da seni sevmesi şart mı?
Yâni Tâhir'i Zühre sevmeseydi artık
yahut hiç sevmeseydi
Tâhir ne kaybederdi Tâhir'liğinden?

Tâhir olmak da ayıp değil Zühre olmak da
hattâ sevda yüzünden ölmek de ayıp değil.


Nâzım Hikmet

nâzım ile piraye
Derleyen "
de" Memet Fuat

Derleyen: Ayhan Görür

Hiç yorum yok: