3 Ocak 2008

Kendimle Hesaplaşmam...Fazlı Say




"O An"


Kardelen


FAZIL SAY
Beethoven "Tempest" 2nd mov. (Recital in Firenze)


Kendimle Hesaplaşmam
3 Ocak 2008

Piyanomun
başına oturdum ve öylece kala kaldım. Çalmadan, çalmak istemeden... Saatlerce...
Şimdi şu an" dedim, "Hiçbir şey eskisi gibi değil sanki"...
Ruhumun mutluluğa dönüşen müzik yapma isteği nerede? Niye bakakaldım? Nerede hep nefesimle dokunabildiğim ruhum? Nerede hep daha fazlasını deşmek istediğim iç sesim? Nerede kendiliğinden kurtarıcım olan hayallerim? İç gücüm? Doğaçlama isteğim? Kimin için, ne için bütün bunlar?
Çalmaya ve müziğin şevkine daldığım an makinalı tüfekle mi taranacağım? İçerdeki odada her şeyden habersiz oyun oynayan küçük kızımın odasında bomba mı patlayacak şu an?
İki saniye bu düşünceler aksa da benliğimde ve bunlar külliyen gerçek dışı da olsa, o düşüncelerin salt iki saniyelik geçidi bile iki saatlik travmaya bedel, iki günlük karın ağrısına bedel, iki haftalık tatsızlığa, iki aylık geri kalmaya bedel...
Ben şimdi ne yapacağım?’ sorusu... Ben şimdi hangi ülkeye taşınacağım? Kızımı da mı alacağım annesiz bırakıp? 100 konsere, turneye giderken kızıma nasıl bakacağım?
Her şey nereye doğru gidiyor? Çok sevdiğim memleketimi bırakıp, yıllarca anlamı olmayan bir başka diyarda mı oturacağım? Misyonum ne olacak? Konya’da, Muğla’da, İzmit’te beni örnek alan gençler, o güzel bakışlar, o güzel diyalog, o eşsiz moral kaynağı, o konserlerim, o soru cevaplar, her şey, her şey, bir daha yaşayamayacağım bir şey mi olacak?
Ya da hep korunmayla, geniş güvenlik önlemleri eşliğinde, ürkerek mi gideceğim o buluşmalarıma?
Ben bu hayatı mı istiyordum?
Gözlerim kuyruklu piyanonun en uzak köşesine manasızca bakıyordu... Uzaklara bakar gibi...
İçerdeki ’öteki ben’lerden biri konuşmaya başladı bir an: "Vatan hainisin artık Fazıl, bunu da başardın, tebrik ediyorum!!!!"
Bir başka ’ben’ araya girdi; "Bu gericilere, bu duyarsızlara, bu yalana, bu çağdışılığa iyi dayattın... Daha da! Daha da Fazıl!!!"
Babama telefon ettim, "Niye gecenin köründe GÖBEĞİNİ KAŞIYAN ADAM lafını ettin telefonla bağlanıp!!!" diye bağırdı... Hemen kapattım telefonu.
Annem aradı, ağlıyordu, "Oğlum seni tehdit ediyorlar, benim bir tane oğlum var" diye.
Onu da kapattım.
Menajerim Kadir aradı, onu da kapattım...
Telefonlar çaldı, sessize aldım...
Masanın üstünde gazeteler vardı...
-Bakan, "Davayı açmayacağız" dedi!
-Başbakan, "Sanatçı toprağında doğar, toprağında ölür" dedi!
-Cumhurbaşkanı, "Başını örtenle, örtmeyen kardeş olsun istiyoruz biz" dedi!
- Milletvekili, "Göbeğini kaşıyan adam Öcalan’dır" dedi!
-Köşeyazarları, "Gerçek aydın" dedi, "Kapris yapıyor" dedi, "Bu işleri bilmiyor" dedi, "Gitsin" dedi, "Defolsun" dedi, "Gitmek liberalizmde hakkıdır" dedi, "Gitmesin" dedi, "Mücadele etsin" dedi, "Mücadele etmeyen alçaktır" dedi, "Türkiye laikdir" dedi, "2. Cumhuriyet hayırlı olsun" dedi, "Hayırlı olmasın" dedi... dedi... dedi...
İrrasyoneldi...
Gözüm
gazetelerin yanında duran nota ilişti: Beethoven 5. piyano konçertosu... Geçen hafta çalışmaya başlamam gereken...
Geçen hafta...İnsanoğlunun 5. piyano konçertosunun ilk 5 saniyesindeki kadar MERT olabilmesini, bu Türkiye’de belki bir gün göreceğiz...
1. Cumhuriyet’te... 2. Cumhuriyet’te... Ya da 22. Cumhuriyet’te...
İnsanoğlu hep varolacak...
Kendinden kaçmazsa olacak ama...
Fazıl Say


3 Ocak 2008, Hürriyet Gazetesi

Derleyen: Ayhan Görür

Hiç yorum yok: