İki bay varmış şehirde
Atışırlarmış ikide birde.
Biri cahil ama zengin,
Öteki fakir, ama bilgin.
Paralı bayın Kaf dağındaymış burnu;
Küçümsüyormuş dostunu;
Onca saygı değer kendisiymiş,
Her aklı olan onu üstün görmeliymiş.
Bak yediği naneye!
Ne diye saysınlar seni
Sadece paran var diye?
Hiçbir değerin yoksa,
Çuvalla altının olmuş ne fayda?
Ama zengin öyle düşünmüyormuş:
-Bana bak dostum diyormuş;
Pek böbürleniyorsun ama,
Kimseyi çağırabiliyor musun sofrana?
Neye yarıyor okuması senin gibilerin?
En kötüsünde oturursunuz evlerin.
Yaz kış aynı elbiseyi giyersiniz;
Uşak muşak hak getire;
Bir gölgeniz gelir ardınızdan.
Ne kâr getirir devlete
Harcıyacak meteliği olmayan?
Bunca iyi şeyler, medeniyet, şu bu,
Zenginlerin saçtığı parayla olmuyor mu?
Keyfimiz, lüksümüz için
Avuçla altın dağıtıyoruz her gün.
Bunca işçi, sanatçı, satıcı
Ne yapar, ne satar biz olmasak?
O canım ipekli fistanları
Biçenler, dikenle, giyenler
Kimin kesesinden yer içer?
Ya sizler ne yaparsınız acaba,
Yazdığınız okunmaz kitapları
Zenginler almasa?
Yüzsüzlük bu kadar olur,
Böyleleri er geç belâsını bulur.
Bilgin ne desin bu lâflara, susmuş;
Ama savaş onun yerine konuşmuş:
Mars tanrı kasmış kavurmuş ortalığı.
Şehirde taş üstüne taş kalmayınca
Zengin yersiz kalmış koca dünyada,
Yüzüne kimseler bakmaz olmuş;
Bilginse gittiği her yerde,
Baş üstünde yer bulmuş.
Bırakın budalalar ne derse desin:
Cahil zenginden iyi yaşar fakir bilgin.
La Fontain