30 Nisan 2007

Yanımda Olsaydın...Johann Wolfgang von Goethe

* * ****

Sevgilinin Yakınlığı

Seni düşünüyorum, güneşin ışıkları denizden aksedince
Seni düşünüyorum, ayın pırıltıları kaynaklara vurunca.
Seni düşünüyorum, uzak bir yol üstünde tozlar havalanırken,
Karanlık bir gecede, dar bir tahta köprüde bir yolcu ürperirken.
Seni düşünüyorum, boğuk uğultularla orda yükselirken dalgalar.
Kulak kesilmek için koruluktayım, sık sık her şeyin sustuğu anlar.
Uzakta olsan bile ben senin yanındayım, sende yakınımdasın.
Güneş batıyor, biraz sonra, beni ışıtacak yıldızlar ne olurdu burda
Yanımda olsaydın

Johann Wolfgang von Goethe


Derleyen: Ayhan Görür

29 Nisan 2007

Mülkiyet Üzerine...Johann Wolfgang von Goethe

* * *

* * *
Mülkiyet Üzerine

Mülkiyet: Biliyorum ki ben,
Ruhumdan akıp gelmek isteyen düşünceler dışında,
Hiçbir şeye
sahip değilim.
Biliyorum ki ben,
Tatlı bir sevgiyi, küçük bir sevinci tattığım
anlar dışında,

Hiçbir şeye
sahip değilim.

Johann Wolfgang von Goethe

Derleyen: Ayhan Görür

Neş'e ve Izdırapla...Johann Wolfgang von Goethe


* * *
Neş'e ve Izdırapla

Neşe ile ızdırapla,
Düşünce ile dolu iken,
Tükenmez ezalar içinde,
Ümitler, tereddütler geçirirken,
Kederler içinde yoğurulurken,
Mesut olan,
Ancak seven ruhtur.

Johann Wolfgang von Goethe


Derleyen: Ayhan Görür

28 Nisan 2007

Dört Aşk Şarkısı...Bertolt Brecht

* * *



Dört Aşk Şarkısı
1.
Senden ayrıldığımda
O güzel
günün sonunda
Açılınca gözlerim
Ne çok sevinçli insan varmış
dedim.

İşte o akşamdan sonra
Sen bilirsin ya
Daha güzel
dudaklarım
Çekirge gibi çevik bacaklarım

Ben böyle olalı beri

Daha yeşil ağaç, fidan ve tarla
Daha bir güzel suyun serinliği

Başımdan aşağı boşaltınca

2.
Beni sevindirdiğinde
Bazen
düşünürüm:
Şimdi ölüversem
Mutlu kalırım
Sonsuza kadar.

Sonra
yaşlanıp
Beni düşündüğünde
Tıpkı bugünkü gibi görünürüm sana
Bir
sevdiceğin olur
Henüz gencecik.

3.
Küçücük dalda yedi gül

Altısını rüzgar alır
Ama biri kalır
Bulayım diye onu

Yedi
kez çağıracağım seni
Altısında gelme
Ama söz ve yedincisine
Tek
sözümle gel.

4.
Bir dal verdi bana sevgili
Üzerinde sarı
yapraklarda
Yıl dediğin geçer gider
Aşk ise hep yeni başlar



Bertolt Brecht
Derleyen: Ayhan Görür

Bizden Sonra Doğanlara...Bertolt Brecht



Free Eagle!

* * *



Bizden Sonra Doğanlara
I
Gerçekten, karanlık günlerde yaşıyorum!
Doğru söz delilik. Düz alın
Kanıtı vurdumduymazın. Gülen ki
Korkunç haberi
Henüz almamış.

Ne günlere kaldık, ki
Neredeyse suçtur ağaç üzerine bir konuşma
İçerir çünkü susmayı bunca kötülük üstüne!
Orda ağırdan caddeyi geçen
Erişilmez mi dara düşen
Arkadaşları için?

Doğrudur: geçimimi sağlıyorum daha
Ama inanın: bu bir rastlantı yalnız. Yaptığım
Hiçbir iş doyma hakkını vermiyor bana.
Rasgele korunmuşum. (Talihim dönüverse. Yokum.)

Bana diyorlar: ye iç! Bak keyfine!
Nasıl yer içerim, kaparsam
Yiyeceğimi bir açın elinden ve
Bardaktaki suyum bir susuzda yoksa?
Ve yiyip içiyorum gene de.

İsterdim bilge olmak.
Eski kitaplarda yazılı nedir bilge
Kavga dışı kalmak dünyada ve kısa yaşamını
Korkusuz geçirmek
Zora başvurmadan edebilmek
Kötülüğe iyilikle karşılık vermek

İsteklerine ermeyip, unutmak
İşi bilgenin.
Yapamam bütün bunları:
Gerçekten, karanlık günlerde yaşıyorum!

II
Şehre geldim bozuk düzen günlerde
Açıklık sürerken.
İnsan arasına karıştım ayaklanmada
Ve onlarla birlikte öfkelendim.
Böyle geçti zamanım
Yeryüzünde.
Yemeğimi yedim iki savaş arası
Katillerin arasında yattım
Sevgiye saygısız
Ve doğaya sabırsız baktım.
Böyle geçti zamanım
Yeryüzünde

Her yol batağa çıkardı benim zamanımda.
Dilim durmaz ele verirdi beni.
Elimden gelen azdı. Ama hükmedenler
Daha rahat olurdu bensiz, buydu umudum.
Böyle geçti zamanım
Yeryüzünde.

Gücüm azdı. Hedef
Uzak mı uzak.
Apaçık belliydi, benim ulaşmam
Mümkün değildiyse de.
Böyle geçti zamanım
Yeryüzünde.

III
Siz, siz ki çıkacaksınız
Battığımız tufandan
Düşünün
Eksiklerimizden söz ederken
Karanlık çağı da
Sizin kurtulduğunuz.
Gittiydik, ayakkabıdan çok ülke değiştirip
Sınıf savaşları arasından, umarsız
Yalnız haksızlık var da baş kaldırma yoktuysa.

Biliyoruz oysa:
Alçaklıktan nefret bile
Çarpıtır çizgileri
Haksızlığa öfke bile
Kısar sesi. Ah, biz
Hazırlamak isterken dostluk yolunu
Dost olamadık kendimiz.

Siz ama, o gün gelince
İnsanın insana el uzattığı
Anın bizi
Hoşgörüyle.
...
O gün mavi eylül ayında
Sessiz körpe bir erik ağacı altında
Tuttum onu, sessiz beyaz aşkı
Kolumda kutsal bir düş gibi.
Ve üstümüzde güzel yaz göğünde
Bir bulut vardı, çoktan gördüğüm
Çok beyazdı ve çok yukarılarda
Ve başımı kaldırıp baktığımda, değildi orda.

O günden beri birçok, birçok aylar
Geçti sessiz aşağı kaydılar
Yok oldu o bütün erik ağaçları
Ve bana sorarsan aşk n'oldu diye
Sana derim ki: hatırlayamıyorum
Ama gene de, inan ki, biliyorum ne demek
istediğini.
Ama gene de gerçekten hatırlamıyorum onun
yüzünü.
Yalnız: o zamanlar öpmüştüm onu, biliyorum.

Ve bu öpücüğü de çoktan unutmuş olurdum
O bulut olmasaydı orada
Onu bugün de hatırlıyorum ve hep hatırlayacağım
bile.

Çok beyazdı ve yukarılardan geliyordu
Erik ağaçları belki çiçek açıyordur gene de
Ve o kadının belki de şimdi yedi çocuğu olmuştur
Ama o bulut yalnız birkaç dakika için açtı
Ve yukarı baktığımda, rüzgârda kayboluyordu

Bertolt Brecht


Look cross - eyed!

Derleyen: Ayhan Görür

27 Nisan 2007

Çağrı...Bertolt Brecht



* **
Peace - No War

Çağrı

Doğrudur yıldırımın düştüğü, yağdığı
yağmurun,
Bulutların rüzgarla sökün ettiği.
Ama savaş öyle değil, savaş rüzgarla
gelmez;
Onu bulup getiren insanlardır.
Duman tüten topraktan bahar boyunca,
Dökülüp yükselir birden gökyüzü.
Ama barış ağaç değil, ot değil ki
yeşersin:
Sen istersen olur barış, istersen
çiçeklenir.

Sizsiniz uluslar, kaderi dünyanın.
Bilin kuvvetinizi.
Bir tabiat kanunu değildir savaş,
Barışsa bir armağan gibi verilmez
insana:
Savaşa karşı
Barış için
Katillerin önüne dikilmek gerek,
'Hayır yaşayacağız! ' demek.
İndirin yumruğunuzu suratlarına!
Böylece mümkün olacak savaşı önlemek.

Onlar demir çeliği elinde tutan birkaç
kişidir,
Yoktur karabasandan bir çıkarları
Dünyaya bakıp 'ne küçük' derler,
Bir şeylerle yetinmezler ucunda,
Para hesap eder gibi hesaplıyorlar
bizi,
Savaş da bu hesabın ucunda.
Ürkmeyin tutmuşlar diye suyun başını:
Korkunç oyunları, davranın, bitsin.

Söz konusu olan çocuğundur, ana:
Koru onu, dikil karşılarına,
Biz milyonlarca kişi
Savaşı yener miyiz?
Bunu sen bileceksin.
Bunu biz bilecek, biz seçeceğiz.
Bir de düşün 'Yok! ' dediğini:
Düşün ki savaş geçmişin malı
ve barış taşıyor gelecekten.


Bertolt Brecht
Look cross-eyed!

Derleyen: Ayhan Görür

26 Nisan 2007

Halkın Ekmeği...Bertolt Brecht

* * *

Halkın Ekmeği


Bilin: Halkın ekmeğidir adalet.
bakarsınız bol olur bu ekmek,
bakarsınız kıt,
bakarsınız doyum olmaz tadına,
bakarsınız berbat.
Azaldı mı ekmek,
başlar açlık,
bozuldumu tadı,
başlar hoşnutsuzluk boy atmaya.

Bozuk adalet yeter artık!
Acemi ellerle yuğurulan,iyi pişirilmemiş adalet yeter!

Yeter katıksız, kara kabuklu adalet!
Dura dura bayatlayan adalet yeter!

Bolsa insanın önünde ekmek, lezzetliyse,
gözler öbür yiyeceklere yumulsada olur.
Ama her şey bollaşmaz ki birdenbire...
Bilirsiniz,nasıl bolluk doğurur ekmek:
Adaletin ekmeğiyle beslene beslene.

Ekmek her gün nasıl gerekliyse nasıl,
adalet de gerekli her gün,
hem o,günde bir çok kez gerekli.

Sabahtan akşama dek, iş yerinde, eğlencede,
hele çalışırken canla başla,
kederliyken, sevinçliyken,
halkın ihtiyacı var pişkin, bol ekmeğe,
günlük, has ekmeğine adaletin.


madem adaletin ekmeği bu kadar önemli,
onu kim pişirmeli, dostlar, söyleyin?

Öteki ekmeği kim pişiren?

Adaletin ekmeğini de
kendisi pişirmeli halkın,
gündelik ekmek gibi.


Bol,pişkin,verimli.

Bertold Brecht

Derleyen: Ayhan Görür

25 Nisan 2007

Tanrı'nın Kelimeleri...Kızılderili Sözü


* * *


Tanrı'nın kelimeleri
meşe yaprağı gibi sararıp düşmez;
çam yaprağı gibi
ilelebet yeşil kalır.


Kızılderili Sözü

Derleyen: Ayhan Görür

24 Nisan 2007

Güneşi İçenlerin Türküsü...Nâzım Hikmet






Yaşama Müdahale
Resim, Hakan Gökmen Akıncı

Güneşi İçenlerin Türküsü


Bu bir türkü:-
toprak çanaklarda güneşi içenlerin türküsü!
Bu bir örgü:-
alev bir saç örgüsü!
kıvranıyor;
kanlı; kızıl bir meş'ale gibi yanıyor
esmer alınlarında
bakır ayakları çıplak kahramanların!
Ben de gördüm o kahramanları,
ben de sardım o örgüyü,
ben de onlarla
güneşe giden
köprüden
geçtim!
Ben de içtim toprak çanaklarda güneşi.
Ben de söyledim o türküyü!

Yüreğimiz topraktan aldı hızını;
altın yeleli aslanların ağzını
yırtarak
gerindik!
Sıçradık;
şimşekli rüzgâra bindik!.
Kayalardan
kayalarla kopan kartallar
çırpıyor ışıkta yaldızlanan kanatlarını.
Alev bilekli süvariler kamçılıyor
şaha kalkan atlarını!


Akın var güneşe akın!
Güneşi zaptedeceğiz
güneşin zaptı yakın!
Düşmesin bizimle yola:
evinde ağlayanların
göz yaşlarını
boynunda ağır bir
zincir
gibi taşıyanlar!
Bıraksın peşimizi
kendi yüreğinin kabuğunda yaşayanlar!

İşte:
şu güneşten
düşen
ateşte
milyonlarla kırmızı yürek yanıyor!

Sen de çıkar
göğsünün kafesinden yüreğini;
şu güneşten
düşen
ateşe fırlat;
yüreğini yüreklerimizin yanına at!
Akın var
güneşe akın!
Güneşi zaptedeceğiz
güneşin zaptı yakın!
Biz topraktan, ateşten, sudan, demirden doğduk!
Güneşi emziriyor çocuklarımıza karımız,
toprak kokuyor bakır sakallarımız!
Neş'emiz sıcak!
kan kadar sıcak,
delikanlıların rüyalarında yanan
o «an»
kadar sıcak!
Merdivenlerimizin çengelini yıldızlara asarak,
ölülerimizin başlarına basarak
yükseliyoruz güneşe doğru!
Ölenler
döğüşerek öldüler;
güneşe gömüldüler.
Vaktimiz yok onların matemini tutmaya!

Akın var
güneşe akın!
Güneşi zaaaptedeceğiz
güneşin zaptı yakın!

Üzümleri kan damlalı kırmızı bağlar tütüyor!
Kalın tuğla bacalar
kıvranarak
ötüyor!
Haykırdı en önde giden,
emreden!
Bu ses!
Bu sesin kuvveti,
bu kuvvet
yaralı aç kurtların gözlerine perde
vuran,
onları oldukları yerde
durduran kuvvet!
Emret ki ölelim
emret!
Güneşi içiyoruz sesinde!
Coşuyoruz,
coşuyor!..
Yangınlı ufukların dumanlı perdesinde
mızrakları göğü yırtan atlılar koşuyor!

Akın var
güneşe akın!
Güneşi zaptedeceğiz
güneşin zaptı yakın!
Toprak bakır
gök bakır.
Haykır güneşi içenlerin türküsünü,
Hay-kır
Haykıralım!


Nâzım Hikmet

Derleyen: Ayhan Görür

23 Nisan 2007

Women's Rights and Leage of Nations...ATATÜRK






Hello, from Turkey !

Mustafa Kemal ATATÜRK



www.abd-ana.com



Atatürk and Women's Rights

"Everything we see in the world is the creative work of women."



With abiding faith in the vital importance of women in society, Atatürk launched many reforms to give Turkish women equal rights and opportunities.
The new Civil Code, adopted in 1926, abolished polygamy and recognized the equal rights of women in divorce, custody, and inheritance. The entire educational system from the grade school to the university became coeducational. Atatürk greatly admired the support that the national liberation struggle received from women and praised their many contributions:


" In Turkish society, women have not lagged behind men in science, scholarship, and culture. Perhaps they have even gone further ahead."



He gave women the same opportunities as men, including full political rights. In the mid-1930s, 18 women, among them a villager, were elected to the national parliament. Later, Turkey had the world's first women supreme court justice. In all walks of life, Atatürk's Turkey has produced tens of thousands of well-educated women who participate in national life as doctors, lawyers, engineers, teachers, writers, administrators, executives, and creative artists.




Welcome to the Turkish Delegation!

Dünyanın en büyük uluslararası topluluğu "Leage of Nations"a Türkiye'nin katılması için yapılan öneri karşısında Gazi Mustafa Kemâl şöyle dedi:

"Başvurmayı düşünmüyoruz, fakat davet ederlerse katılırız."

Bunun üzerine topluluk "Başvurma Zorunluluğu" uygulamaktan ilk kez vazgeçti ve 43 üyenin oybirliği ile Türkiye'nin topluluğa davet edilmesine karar verdi.
Bu davet üzerine Türkiye, Milletler Cemiyetine katılmayı kabul etti.

Yıl, 1932 idi.

Please, visit!

www.abd-ana.com
Lütfen, ziyaret ediniz!

Thanks!

Turkish,
ceramic

Turks Architectural Scroll

Derleyen: Ayhan Görür

Kadın...Nâzım Hikmet




* * *

Kadın

Kimi der ki kadın

uzun kış gecelerinde
yatmak içindir.

Kimi der ki kadın yeşil bir
harman yerinde dokuz zilli
köçek gibi oynatmak içindir.

Kimi der ki ayalimdir,
boynumda taşıdığım vebalimdir.

Kimi der ki hamur yoğuran.

Ne o, ne bu, ne döşek, ne köçek, ne ayal, ne vebal.

O benim kollarım bacaklarım
yavrum, anam, karım, kız kardeşim
hayat arkadaşımdır.



Nâzım Hikmet

Derleyen: Ayhan Görür

21 Nisan 2007

Kadınlarımız...Nâzım Hikmet




Resim, İlknur Yakar

Kadınlarımız


Toprak öyle bitip tükenmez, /dağlar öyle uzakta,
sanki gidenler hiçbir zaman hiçbir menzile erişemeyecekti.
Kağnılar yürüyordu yekpare meşaleden tekerlekleriyle
Ve onlar
ayın altında dönen ilk tekerlekti.
Ayın altında öküzler
başka ve çok küçük bir dünyadan gelmişler gibi
ufacık kısacıktılar
ve pırıltılar vardı hasta kırık boynuzlarında
ve ayakları altından akan
toprak,
toprak,
ve topraktı.
Gece aydınlık ve sıcak
ve kağnılarda tahta yataklarında
oyu mavi humbaralar çırılçıplaktı.
Ve kadınlar
birbirlerinden gizleyerek
bakıyorlardı ayın altında
geçmiş kafilelerden kalan öküz ve tekerlek ölülerine.
Ve kadınlar
bizim kadınlarımız:
korkunç ve mübarek elleri
ince, küçük çeneleri, kocaman gözleriyle
anamız, avradımız, yarimiz
ve sanki hiç yaşanmamış gibi ölen
ve soframızdaki yeri
öküzümüzden sonra gelen
ve dağlara kaçırıp uğrunda hapis yattığımız
ve ekinde, tütünde, odunda ve pazardaki
ve kara sabana koşulan ve ağıllarda
ışıltısında yere saplı bıçakların
oynak, ağır kalçaları ve zilleriyle bizim olan
kadınlar,
bizim kadınlarımız
şimdi ayın altında
kağnıların ve hartuçların peşinde
harman yerine kehriban başlı sap çeker gibi
aynı yürek ferahlığı,
aynı yorgun alışkanlık içindeydiler.
Ve onbeşlik şaraplenin çeliğinde
ince boyunlu çocuklar uyuyordu.
Ve ayın altında kağnılar
yürüyordu
Akşehir üzerinden Afyon`a doğru.



Nâzım Hikmet

Derleyen: Ayhan Görür