26 Şubat 2009

İronik (alaysamalı) Büyük Bir Uyarı!...Adnan Binyazar



İronik ( alaysamalı)
Büyük Bir Uyarı!

Eğitim, kişiyi bilgili kılar, ona beceri kazandırır. Bu kazanımlar üreticiliğe dönüşmedikçe eğitimde amaca varılamaz. Üretimsizlik ise kişiyi eylemsizliğe sürükler. Düşünsel eylemden yoksun kişiden de ne gerçek anlamda aydın çıkar, ne bilinçli yurttaş. Bunun yarattığı boşluğu bilgi yoksunu niteliksiz adamlar doldurur!

Eğitimden geçen yeni kuşakların her alanda üretici bir ruhla yetişmeleri, yalnız bizim değil, her toplumun sorunudur. Böyle giderse, gelecekte, iyi yetişmiş yurttaşların yerini yalnızca et-kemik-sinir yığını kitlelerin alacağını öne süren eğitimcileri haklı bulmak gerekecek ...

ABD Houston Polis Müdürlüğü'nce alaysamalı (ironik) bir yöntemle oluşturulup kentteki ailelere ve okullara dağıtılan bildirideki önerileri
okuyunca bunları düşündüm.

Dilini yalınlaştırıp bir ölçüde bize uyarladığım öneriler şöyle:
_/
Daha küçükken çocuğa istediği şeyi verin ki, geçimini başkalarının sağlamak zorunda olduğuna inansın!

_/
Çocuğunuzun kötü sözler söylemesini iyi karşılayın ki,
bunu marifet belleyip kendini akıllı sansın!

_/
Ona düşünmeyi ve beynini kullanmayı öğretmeyin ki,
yirmibir yaşına geldiğinde nasıl olsa kararlarını kendisi verecektir!

_/
Oraya buraya attığı kitaplarını, ayakkabılarını, kıyafetlerini siz toplayın ki,
sorumluluklarını başkalarına yüklemeye alışsın!

_/
Gözünün önünde sık sık kavga edin ki,
aile bir gün parçalanırsa, çocuğunuz fazla üzülmesin.

_/
Yiyecek, giyecek ve lüksle ilgili tüm isteklerini eksizsiz karşılayın ki,
amacına ulaşmak için çalışmak gerektiğini düşünmesin.

_/
Komşulara, öğretmenlere, polislere karşı her zaman ondan yana olun ki,
onlara hep kötülük yapacakları ön yargısıyla yaklaşsın! _/ Tüm bunları ve benzerlerini yaparak yetiştirdiğiniz çocuğunuz bir gün suç işlerse, ondan özür dileyin!..

Asıl ironi, ana babaların, öğretmenlerin uyarıldığı asıl şu cümlede:
_/ Çocuğunuzu felâket dolu bir yaşama hazırladığınızdan dolayı kendinize teşekkür etmeyi sakın unutmayın!..

Aynı zamanda, her gün yeni marifetlerini duyduğumuz çocuk gemicileri, yumurtacıları, mısırcıları, altıncıları, deha sahibi küçük
tacirleri çağrıştıran bu öneriler, bildirinin
önemini daha da arttırıyor...

İroninin olduğu yerde sağlam düşünce de vardır.
Polis müdürlüğü, bu bildiri ile

_/ emek vermeden kazanma,
_/
kötülüğe yönelme,
_/
düşüncesini değiştirmeme,
_/
düzensizlik,
_/
bencillik,
_/ alnının teriyle kazanmama
,
_/ devlet erkine saygısızlık vb.


özellikleri öne çıkarırken, bir yandan da hangi can alıcı virüslerin Amerikan gençlerinin kanını zehirlediğini açıklamış oluyor.. Bunlar; canilerin, hırsızların, haksız kazanç elde edenleri, uyuşturucu bağımlılarının, acıma duygusu nedir bilmeyenlerin gittikçe yaygınlaştığı ABD'de, artık bıçağın kemiğe dayandığının belirtisidir.
İnanıyorum ki, çok değil, yüzyılın sonu alınmadan, yeni bir bilim dalı oluşturularak, kazı yapılırcasına, geçmişte yaşamış insanların davranışları, ahlakları, erdemleri aranıp gün yüzüne çıkarılacaktır.

Adnan Binyazar
binyazar
@gmail.com

PAZAR YAZILARI
Cumhuriyet, 22.02.2009

22 Şubat 2009

Mekânım Datça Olsun...Can Yücel



DATÇA, KNİDOS
Fotoğraf, Ayhan Görür

" If God wanted man to live longhe would have left him in Datca! "
STRABON:
Philosopher and geographer of the antiquity

" Tanrı bir kulunun uzun ömürlü olmasını isterse
onu Datça yarımadasına bırakır
"
STRABON


Mekânım
Datça Olsun

Beni kuzum
Datça'ya gömün.
Geçin Ankara'yı İstanbul'u !
Oralar ağzına kadar dolu.
Alabildiğine pahalı
Örneğin Zincirlikuyu'da
Bir mezar 750 milyona
Burası nispeten ucuz
Ortada kalma ihtimali de yok
Hayır dua da istemez
Dediğim gibi beni
Datça
'ya gömün
Şu deniz gören mezarlığın orda
Gömü sanıp deşerlerse karışmam ama



Can YÜCEL

Datça, Can Yücel Sokak

20 Şubat 2009

Hangi Ayrılık...Can Yücel



Datça, Knidos'da Gün Batımı
Fotoğraf, Ayhan Görür



Hangi Ayrılık

Hangi gün karar verdin,
Küt diye çekip gitmeye?
Hangi lafım dokundu sana,
Böyle inceden inceye?

Hangi otobüs söyle,
Hangi uçak, hangi tren;
Seni benden götüren,-
Beni bir kuş gibi öttüren?

Hangi kırılası eller dolanır şimdi,
Kırılası belinde?
Hangi rüzgar şarkı söyler,
O ay tanrıçası teninde?

Hangi çirkin gerçek uğruna,
Tükettin güzel ütopyamızı?
Hangi boşboğazlara deşifre ettin,
En mahrem sırlarımızı?

Hangi cama kafa atsam;
Hangi kapıyı omuzlayıp kırsam?
Hangi meyhânede dellenip,
Hangi masaları dağıtsam?

Ben de bu sersem başımı,
Karakolun duvarına vursam!
Kendimi caddeye atıp,
Arabaların altına savursam!.

Hangi tercih beni,
En hızlı şekilde öldürür?
Hangi şekil öldürmez de
Ömür boyu süründürür?

Kayıp ilânı mı versem,
Şehir şehir dolanmak yerine?
Ödül mü koysam, ölü veya diri,
Seni bulup getirene?

Hangi ayrılık var ki,
Böyle diş ağrısı gibi, durmadan zonklasın?
Hangi cam kesiği var ki
Böyle musluk gibi, içime damlasın?

Hiç sanmam, hasta kalbim,
Bunu bir süre daha kaldıramaz..
Feriştah olsa, böyle
Eli-kolu bağlı, bekleyip duramaz!..

Hangi mübarek dua,
Hangi evliya tesir eder, seni döndürmeye?
Hangi aptal mâzeret ikna eder,
Ateşimi söndürmeye?

Olur mu be, olur mu?
Bu da benim gibi adama yapılır mı?
Aşk dediğin mendil mi;
Buruşturup bir kenara atılır mı?

Vefa bu kadar basit mi?
Alınır mı, satılır mı?
Hangi hırsız çaldı
Seni yırtık cebimden?

Hangi pense kopardı,
Bizi birbirimizden?
Hangi uğursuz hamal taşıdı valizini?
Hangi çöpçü süpürdü,

Yerden bütün izini?
Hangi yaldızlı otel,
Çarşaf serip barındırdı?
Hangi süslü manzara,

Seni kolayca kandırdı?
Hangi şarlatan imaj,
Böyle çabuk ilgini çekti?
Hangi pembe vaatler,

O saf kalbini cezbetti?
Dağ gibi adamı eze-eze,
Hangi anası tipli parlak çömeze
Hangi alemlerde kahkahanı ettin meze?

Hangi yamyamlara yedirdin,
O masum rüyâmızı?
Hangi mahlûklar çiğnedi,
El değmemiş sevdamızı?

Hangi bıçak keser şimdi,
Benim biriken hıncımı?
Hangi mermi dağıtır,
İnsanlara olan inancımı?

Hangi bekçi,
Hangi polis artık zapteder beni?
Ve hangi su bağışlatır,
Hangi musalla temizler seni?

Hangi sevgili var ki
Senin kadar duyarsız ve kalpsiz?
Ve hangi sevgili var ki
Benim kadar çaresiz?

Hangi ayrılık var ki
Böyle kanasın ve böyle acısın?
Ve hangi taşyürek var ki
Benim kadar ağlasın?

Can Yücel

Derleyen: Ayhan Görür

17 Şubat 2009

Aşkı Gizledi Doğa...Yıldız Tümerdem


Fotoğraf, Ayhan Görür

Aşkı Gizledi Doğa

Sen hüzünlü sonbahar ben hep
ilkbaharım
Kurumuş yaprak gibi savrulurdun rüzgârda
Bense karanfil kokan kırılgan aşk çiçeği
Dikenin kanatırdı uzatılan elleri

Sen hep yaz güneşiydin ben gökteki O yıldız
Ne sen beni görürdün ne de gündüz ben seni
Düşlerde kalan bizi kimseler bilemedi
Doğa aşkı gizledi dolunaysa sevgiyi

Gezi Notlarım-Haziran 1981,Ankara-İstanbul Yolu

Yıldız Tümerdem

Yalnızlık Paylaşılmaz
Fotoğraf, Ayhan Görür

15 Şubat 2009

Sevgi İnsanı İnsanlaştırır...İlhan Selçuk



Yalnızlık, Fenerbahçe ParkıFotoğraf, Ayhan Görür
Sevgi İnsanı
İnsanlaştırır...

...

Aşk şiiri yalnız erkeğin tekelinde bir edebiyat değildir...
Aydınlanma yoğunlaştıkça kadınlar da aşk şiiri yazdılar,
bundan böyle daha da özgürce yazacaklar...
İşte şairimiz
Gülten Akınn şiirlerinden güzelim bir örnek:
 
"Sen yağmurlu günlere yakışırsın
Yollar çeker uzak dağlar uzak evler
Islanan yapraklar gibi yüzün ışır
Işırsa beni unutma


Alır yürür sıcak mavisi gökyüzünün
Kuşlar döner uzun yağmurlardan sonra bir gün
Bir yer sızlar yanar içinde büsbütün
Her şeye rağmen ellerin üşür
Üşürse beni unutma


Yeni dostlar yeni rüzgârlar gelir geçer
Yosun muyum kaya mıyım nasıl unutulur
Kahredersin başın öne düşer
Düşerse beni unutma
,,

*

"Sevgi
İnsanı İnsanlaştırır...
İnsanlaşmak için sevgiyi unutma..."

İlhan Selçuk

15 Şubat 2009,Cumhuriyet Gazetesi'nden
 Özgürlük Parkı, KadıköyFotoğraf, Ayhan Görür

11 Şubat 2009

Ona benzeyen varsa ancak kendisidir...Mevlâna Celâleddin Rumi



LXXX

Meh ra tarafi beruy u mi manend,
Çiziş bedan ferişteh hu mi manend,
Ni ni zi güca ta begüca meh ki büved,
Can bendei u bedu hod u mi manend.

Ayın güzellliği biraz olsun yüzüne benzer.
O melek huyluyu biraz andırır...
Hayır...Hayır!.. Nereden nereye?..
Ay kim oluyor? Canım ona kurban olsun;
ona benzeyen varsa ancak kendisidir.


Mevlâna Celâleddin Rumi

Rubailer
Çeviren: Hasan Âli Yücel
Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları


Fotoğraf, Ayhan Görür

9 Şubat 2009

Sakın Bırakma İlkelerini...Yıldız Tümerdem


Caddebostan Sahilinde
Kışın Mutluluğunu yaşayan üniversiteli...
Fotoğraf, Ayhan Görür -Şubat 2008

Bırakma Sakın İlkelerini

Ne güzel gülüyorsun
Çocuğum
dişlerin gerçek inci
dudakların gonca pembesi
sevginin sıcaklığı yansımış
yumuk, ışıklı gözlerine.

Ne güzel gülüyorsun
Çocuğum
kahkaha yüklenmiş
dingin evrenine
bir çift beyaz güvercin
kanat çırpıyor çevrende
barışın simgesi
kutsal zeytin dalları ile.

Ne güzel yaşıyorsun
Çocuğum
insanı simgeleyen
soluğunun gücüyle.

Ne güzel bakıyorsun
Çocuğum
senin olan
aydınlık geleceğine
Ay yıldızlı bayrağının
evreni kucaklayan
yitimsiz gölgesinde.

Ne güzel tutuyorsun
Çocuğum
Atatürk ilkelerini
minik sıcacık ellerinde
sıkı-sımsıkı.

Ulusal Birliğini
hep böyle koru
Çocuğum
satın alamadıkları
granit kayadan güçlü
ilkeli beyninle

Yıldız TÜMERDEM

Dalyan'dan Fenerbahçe Sahilleri...
Fotoğraf, Ayhan Görür

4 Şubat 2009

Hayatta en hakiki mürşit (yol gösterici) ilimdir, fendir...ATATÜRK/Emily Dickinson


Hayatta en hakiki mürşit (yol gösterici) ilimdir, fendir!
Mustafa Kemal ATATÜRK

İstanbul, Boğaziçi-Bosphorus
Fotoğraf, Ayhan Görür


202

"Faith" is a fine invention
For Gentilmen who see!
But Microscopes are prudent
In an Emergency!

202

"İman" hoş bir icattır
Gören Bey'fendilere!
Ama Mikroskoplar basiretlidir
Bir Zaruret halinde!

Emily Dickinson

Çeviri: Selahattin Özpalabıyıklar
Hasan Ali Yücel Klâsikler Dizisi
İş Bankası Kültür Yayınları

Derleyen: Ayhan Görür

1 Şubat 2009

Bal arılarını örnekseme...Adnan Binyazar


Kadıköy, Özgürlük Parkı
Fotoğraf, Ayhan Görür

Bal arılarını örnekseme...

Bal arıları 550 gr. bal için 3 milyon 750 bin çiçeğe konup kalkıyorlar. Bir kg. bal, 40 bin arının 6 milyon çiçeği dolaşmasını gerektiriyor.
Bir peteğin balla dolumu, bir arının, 100 milyon çiçeğin nektarını emmesine bağlı.
Normal hızdaki bir bilgisayar saniyede 16 milyar aritmetik işlemi yaparken, bal arıları aynı sürede 10 trilyonluk işlem yapıyor.
Bal arılarının içgüdüsel becerileri bunlarla bitmiyor.
Yaşamsal düzenlerini sağlayan ahlâk değerlerine ise, sanırım yalnızca Thomas More'un Utopia, Tommaso Campanella'nın Güneş Ülkesi gibi düşsel anlatılarında rastlanılabilir.

  • Arı cumhuriyeti tarihinde, bugüne değin birkaç gram bal da kendime saklayayım diye peteği hortumlamaya kalkan bir tek arı adı geçmiyor.
  • Başka kovanın peteğine dadananı da gören yok.

Arılar gün doğanda uyanıyor, karanlık basanda uyuyorlar.

*
Bırakalım, arılar dünyasının toplumsal yorumunu okurlar yapsın!
Ben arı örneğini apayrı bir konuyla eşleştireceğim.
Anadolunun birçok kentinde şiir yazma heveslisi gençlerle karşılaşıyorum. Şair, arılar gibi kendini bir zamanla sınırlamasa da yine de şiir yazmanın çok zaman gerektirdiği bir gerçek.

  • Arı, nektar toplamak için nasıl binlerce çiçeğe konup kalkıyor, çiçek çiçek dolaşıyorsa; şair de bir duyguyu imgelerle, söyleyiş güzelliğiyle bezerken, üç beş dizelik şiirinde bile aynı çabayı göstermelidir.

Cahit Külebi, "Şair olunmaz, şair doğulur" dese de , şiirin emek vermeden, yalnızca duyarlıkla yazılacağı, artık aşınmış, aşılmış bir düşüncedir.
Oysa konuştuğum gençler arasında duyarlığa bel bağlayanlar çoğunluğu oluşturuyor. Onların, şairleri irdeleyici bir yöntemle okuyup anladıkları kanısında değilim. Öyle olmasa, Türkiye gibi bir şiir ülkesinde, belli şairlerin dışında, şiir kitaplarının ancak 300-500 dolayında satması acı değil mi?..
Kimileri de, halk ve divan şiirleri bir yana, ne Cahit Sıtkı'yı, Fazıl Hüsnü Dağlarca'yı, ne Cemal Süreya'yı, ne Edip Cansever'i ne günümüz şairlerini tanıyor.
Onlardan birinin yazdığı şiirlere bakıp ona Orhan Veli'yi okumasını önermiştim de, "Orhan Veli, 'İstanbul'u dinliyorum,' diyor, İstanbul insan mı ki konuşsun, o da dinlesin!" diye önerimi ağzıma tıkmıştı!..

  • Şiiri slogan oluşturmanın aracı sayanlar da başka. Bir Tek şaire bağlanıp onun dışındakileri yok sayanlar da az değil. Arı arılığıyla en iyi nektarı bulmak için çiçekten çiçeğ uçuyor; ondan ibret alsalar yeter...
  • Çok şiir okumanın, yazma özgürlüğünü kısıtladığını öne sürenler de çıkıyor. Sanırın en yeteneksizler onlar. Oysa her peteğin ayrı bir nektarın çiçeğini barındırdığı gibi, sanatlar arasında da en çok şiir, çok şair tanımayı gerektirir.
  • Şiir yazan, her şeyden önce "şiir" olanı keşfedip beğeni dünyasını onunla besleyecek. O da yetmez, o şiirin, o güne değin yazılan şiirler arasındaki yerini bilecek; ancak ondan sonra, cesareti varsa, onun yanında kendi şiirine yer arayacak...
  • Şair, arı gibi çiçekten çiçeğe konmalı, hangi çiçekten hangi nektarı somuracağını bilmeli; kokusunu yitirmeden taşımalı nektarı, kovanına...
Adnan Binyazar
Pazar Yazıları - Cumhuriyet Gazetesi
01 Şubat 2009

Derleyen: Ayhan Görür