25 Temmuz 2006

On peace

*
*
Mustafa Kemal Pasha and TIME
*
Peace at home, peace at the world.
*
Mustafa Kemal Atatürk

Derleyen: Ayhan Görür

23 Temmuz 2006

Hayat ve İlim... Mustafa Kemal Atatürk

***
*
Hayatta en hakiki mürşit ilimdir.

Mustafa Kemal Atatürk
*
Derleyen: Ayhan Görür

22 Temmuz 2006

Aşk ve Sevgi... Ayhan Görür

***

*
Aşk hak ve hakikatin,
Sevgi hayatın ve gerçeğin
anahtarıdır.

Ayhan Görür

Güç, Sabır ve Sağduyu Üzerine...Halil Cibran

*
*
Tanrım;
Değiştirebileceğim şeyleri değiştirebilmem için
güç,
Değiştiremeyeceğim şeylere katlanabilmem için
sabır,
İkisini birbirinden ayırdedebilmem için de
aklı-selim (sağduyu)
ver.
Halil Cibran
Derleyen: Ayhan Görür

21 Temmuz 2006

Vermek Üzerine...Halil Cibran

*

*

Vermek Üzerine

Sonra zengin bir adam dedi ki, bize Vermek’ten Söz Et.
Ve o ( El Mustafa ) yanıtladı:

  • Malınızdan mülkünüzden verirken pek fazla bir şey vermiş sayılmazsınız.
    Gerçekten vermek kendinden vermektir.
    Çünkü mal mülk, bir gün gerekir endişesiyle alıkoyup sakladığınız şeylerden başka nedir ki?
    Ve yarın, yarın ne getirir, kutsal kente gidin hacıların peşine düşmüşken, iz tutmaz kumlara kemikler gömen aşırı tedbirli köpeğe?
    Yokluk korkusu yoksunluğun bizzat kendisi değil midir?
    Kuyunuz suyla doluyken susuz kalmaktan korkmak, asıl giderilemez susuzluk değil midir?
  • Çok şeye sahip olup çok azını verenler vardır- bunu şan olsun diye yaparlar ve gizli arzu hediyelerini yoz eder.
    Bir de aza sahip olup hepsini verenler vardır.
    Bunlar yaşama ve yaşamın cömertçe verilmiş bir ödül olduğunu inananlardır ve onların sandığı hiç boş kalmaz.
    Sevinçle verenler vardır ve o sevinç onların ödülüdür.
    Ve acıyla verenler vardır ve acı onları arındırır.
    Ve veren ve verirken acıyı bilmeyen, sevinç aramayan, faziletli olmayı düşünmeden verenler vardır;
    Şu vadideki mersin ağacının kokusunu havaya saçması gibi verenler.
  • Tanrı böylelerinin elleri aracılığıyla konuşur ve onların gözlerinden dünyaya gülümser.
    İstenince vermek iyidir, fakat istenmeden, ihtiyacı anlayıp da vermek daha iyidir;
    Ve eli açık olanlar için, alacak olanı aramak vermekten daha büyük bir sevinçtir.
    Sanki alıkoyabileceğiniz bir şey var mı?
    Tüm sahip olduklarınız bir gün verilecek;
    Öyleyse şimdiden verin de, size ait olsun verme mevsimi, mirasçılarınıza kalmasın.
  • “Veririm ama sadece hak edenlere” dersiniz sık sık.
    Ne meyva bahçenizdeki ağaçlar böyle der ne de çayırlarınızdaki sürüler.
    Onlar yaşayabilmek için verir, çünkü vermekten kaçınmak yok olmaktır.
    Günler ve geceler bahşedilmeye değer bulunmuş olan, sizin vereceklerinizi almaya da lâyıktır kuşkusuz.
    Ve hayat ummanından içmeyi hak etmiş olan, sizin küçük derenizden tasını doldurmayı da hak eder.
    Ve bir şeyleri alma cesaretinden ve güveninden, hattâ hayır severliğinden büyük fazilet var mıdır?
    Önünüzde göğüslerini bağırlarını yırtıp itibarlarından soyunmaya, böylece size çırılçıplak değerlerini ve gizlisi saklısı kalmamış gururlarını sergilemeye kim adına zorlayabilirsiniz insanları?
    Siz önce bakın, veren olmaya ve vermenin aracı olmaya lâyık mısınız bakalım.
    Çünkü aslında hayata bir şeyler vermek hayata mahsustur – kendini bağışın kaynağı olarak sizler sadece tanıksınız.
    Ve siz alanlar – ve hepiniz alıcısınız – minnetin ağırlığını yüklenmeyin, yoksa kendinize ve verene boyunduruk takmış olursunuz.
    Tam tersine verenle birlikte hediyelerinin üzerinde yükselin kanatlanırcasına;
    Çünkü borcunuz konusunda aşırı titizlik, anası eli açık toprak ve babası Tanrı olanın cömertliğinden kuşku duymak demektir.

    Halil Cibran

    The Prophet
    Ermiş
    Çeviren: Ayşe Berktay
    Alkım Yayınevi

    On Giving
    Then said a rich man, “Speak to us of giving.”
    Ang he answered:
    You give but little when you give of your possessions
    It is when you of yourself that you truly give.
    For what are your possessions but things you keep and guard for fear you may need them tomorrow?
    And tomorrow, what shall tomorrow bring to the overprudent dog burying bones in the trackless sandas he follows the pilgrims to teh holy city?
    And what is fear of but need itself?
    Is not dread of thirst when your well is full, thirst is un quenchable?
    There are those who give little of the much which they have – and they it for recognition and their hidden desire makes their gifts unwholesome.
    And There are those who have little and give it all.
    These are the believers in life and the bounty of life, and their coffer is never empty.
    There are those who give with joy, and that joy is their reward.
    And there are those who give with pain, and that pain is their baptism.
    And there are those who give know not pain in giving, nor do they seek joy give with mindfulness of virtue;
    They give as in yonder valley the lyrtle breathes its its fragrance into sapace.
    Though the hands of such as these God speaks, and from behind their eyes He smiles upon the earth .
    It is well to give when asked, but it is better to give unasked, through uderstanding;
    Nd to the open- handed the search for one who shall receive is joy greater than giving
    And is there aught you would withhold?
    All you have shall some day be given;
    Therefore give now, that the season of giving may be yours and not your inheritors’.
    You often say, “ I would give, but only to the deserving.”
    The trees in your orchard say not so, nor the flocks in your pasture.
    They give that they may live, for to withhold is to perish.
    Surelyhe who is worthy to receive his days and his nights is worthy of all else from you.
    And he who has deserved to drink from the ocean of life deserves to fill his cup from little stream.
    And what desert greater shall be than that which lies in the courage and the confidence, nay the charity, of receiving?
    And who are you that men should rend their bosom and unveil their pride, that you may see their
    Worth naked and their pride unabashed?
    See first that you yourself deserve to be a giver, and an instrument of giving.
    For in truth it is life that gives unto life – while you, who deem yourself a giver, are but a witness.
    And you receivers – and you are all receivers- assume no weight of gratitude, lest you lay a yoke upon yourself and upon him who gives .
    Rather rise together with the giver on his gifts as on wings;
    For to be overmindful of your debt, is to doubt his geneosity who has the free- hearted earth for mother, and God for father.

    Khalil Gibran
    The Prophet
    www.library.cornell.edu/colldev/mideast/probht.htm
  • Ağzın yemekle doluyken nasıl şarkı söyleyebilirsin.
    Elin altınla doluyken nasıl dua için açabilirsin?

Halil Cibran
Remel ve zebed
Kum ve Köpük

Aforizmalar
Çeviren : ilyas aslan

Derleyen: Ayhan Görür

18 Temmuz 2006

Çalışmaya Dair... Halil Cibran

*

Taç Mahal

Çalışmaya Dair
Sonra bir çiftçi dedi ki, bize Çalışmak’tan Söz Et.
Ve o yanıt verdi, dedi ki:

  • Yeryüzüne ve yeryüzünün ruhuna ayak uydurmak için çalışırsınız.
    Çünkü boş gezmek, mevsimlere yabancı düşmek, sonsuzluğa doğru görkemle ve gururlu bir tevekkülle yürüyen hayat kafilesinin dışında kalmaktır.
  • Çalışırken bir ney olursunuz, saatlerin fısıltısı müziğe dönüşür neyin yüreğinde. Tüm varlıklar uyum içinde bir ağızdan şarkı söylerken dilsiz ve sessiz bir kamış olmayı isteyecek çıkar mı aranızda?
  • Size hep işin bir lânet ve çalışmanın talihsizlik olduğu söylendi.
    Fakat ben size diyorum ki, çalışırken yeryüzünün en ırak düşünün, daha o düş doğarken sizin payınıza düşmüş parçasını gerçekleştirmiş oluyorsunuz,
    Ve çalışmayı sürdürmek yoluyla sevmek hayatın en derin sırrına ermek demektir.
  • Fakat eğer ıstırap çekip dururken, doğduğunuz güne lânet edip bedeninizin yükünü taşımayı alnınızın kara yazısı sayıyorsanız, o zaman size cevabım şudur, yazılanı ancak alınterinizle silebilirsiniz.
    Sizlere hayatın karanlık olduğu da söylendi ve sizler bezginlik içinde bezginlerin söylediklerini tekrarlıyorsunuz.
    Ve ben diyorum ki hayat gerçekten karanlıktır, dürtü olmadığı zaman,
    Ve tüm bilgiler boşunadır, iş olmadığı zaman,
    Ve tüm işler boştur, aşk olmadığı zaman;
    Ve aşk ile çalışınca kendinizi nefsinize ve birbirinize ve Tanrı’ya bağlanırsınız.
  • Peki aşk ile çalışmak nedir?
    Kumaşı yüreğinizden çekilmiş ipliklerle dokunmaktır, sevgiliniz giyermişçesine. Evi muhabbetle inşa etmektir, sevgiliniz oturacakmışçasına.
    Tohumları sevecenlikle ekmek ve hasılatı sevinçle kaldırmaktır, mahsulü sevgiliniz yiyecekmişçesine.
    Yaptığınız her şeye kendi ruhunuzdan bir soluk katmak,
    Ve bütün kutlu ölülerin çevrenizde durup sizi izlediğini bilmektir.
  • Uykunuzda konuşur gibi şunları söylediğinizi çokça duydum: “Mermeri işleyen ve taşta ruhunun şeklini yakalayan, toprağı sürenden daha soyludur.
    Ve gökkuşağını yakalayıp insanın sureti olarak kumaşa yerleştiren, ayağımıza giydiğimiz sandaletleri yapandan daha değerlidir.”
    Fakat ben, uykuda değil, öğle güneşinin tüm uyanıklığı içinde derim ki, yel, dev meşelerle en çelimsiz otlarla konuştuğunuzdan daha tatlı dille konuşmaz; Ve aşkıyla rüzgârın sesini daha da tatlı bir şarkı haline getirenden yücesi yoktur.
  • İş, gözle görülür kılınmış aşktır.
    Eğer aşkla çalışamıyor ve hoşnuzsuzluktan başka bir şey duyamıyorsanız, işinizi bırakıp tapınak kapısında oturmak ve sevinçle çalışanların sadakalarını almak yeğdir.
  • Çünkü gönülsüz pişirilen ekmek acı olur ve ancak yarısını giderir açlığınızın.
    Eğer üzümleri istemeye istemeye ezerseniz, gönülsüzlüğünüz şaraba zehir katar.
    Eğer melekler gibi şarkı söyler ama şarkı söylemeyi sevmezseniz, insan kulağını günün ve gecenin seslerine kapatırsınız.

Halil Cibran
The Prophet

Ermiş
Çeviren: Ayşe Berktay
Alkım Yayınları

“La ruhbaniyete fid din “ - “Dinde papazlık yoktur.”
Derleyen: Ayhan Görür

17 Temmuz 2006

Düşüncede saplantı, azgınlık ve Ölçü... Montaigne

*










*
ÖLÇÜ

İnsan elinde ne illet var ki, dokunduğunu değiştiriyor, kendiliğinden iyi ve güzel olan şeyleri bozuyor... İyi olmak arzusu bazan öyle bir tutku oluyor ki, iyi olalım derken kötü oluyoruz. Bazıları der ki, iyinin aşırısı olmaz, çünkü aşırı oldu mu zaten iyi değil demektir. Kelimelerle oynamak diyeceği geliyor insanın buna.

Felsefenin böyle ince oyunları vardır. İnsan iyiyi severken de, doğru bir iş yaparken de pekalâ aşırılığa düşebilir. Tanrı'nın dediği de budur: Gereğinden fazla uslu olmayın, uslu olmanın da bir haddi vardır.

Okunu hedeften öteye atan okçu, okunu kedefe ulaştıramayan okçudan daha başarılı sayılmaz. İnsanın gözü karanlıkta da iyi görmez, fazla ışıkta da. Platon'da Kallikes der ki, felsefenin fazlası zararlıdır. Felsefe bir kerteye kadar iyidir, hoştur; faydalı olduğu kerteyi aşacak kadar derinlere gidersek çileden çıkar, kötüleşiriz; herkesle doğru dürüst konuşmaya, herkes gibi dünyadan zevk almaya düşman oluruz; kimseyi yönetemeyecek, başkalarına da kendimize de hayrımız donunmayacakbir hale geliriz; boş yere şunun bunun sillesini yeriz.

Kallikas doğru söylüyor; çünkü felsefenin fazlası bizim gerçek duygularımızı körleştirir; lüzumsuz inceleme ile bizi tabiatın güzel ve rahat yolundan çıkarır.

(Kitap II, bölüm xxx)

Düşüncede saplantı ve azgınlık en açık ahmaklık belirtisidir. Canlılar arasında eşekten daha kendisinden emin, daha vurdumduymaz, daha içine kapalı, daha ciddi, daha ağır başlı olanı var mıdır?


Montaigne

Denemeler
Çeviren: Sabahattin Eyüboğlu
Cem Yayınları
Derleyen:Ayhan Görür

9 Temmuz 2006

Bilmece ve Tanrı... Kleist

* *
Sence ben herhalde bir bilmeceyim.
İçin rahat etsin: Tanrı da bence öyle.

Kleist

Derleyen: Ayhan Görür

Tanrı ve İnsan... Voltaire

*

*
Ey insanoğlu!
O Tanrı sana
aklı "kendini" yönet diye vermiş,
kendi yarattığı şeylerin
özüne giresin diye değil.

Voltaire

Derleyen: Ayhan Görür

Aşk, Tanrı ve Tanrıtanımaz... Voltaire

* * * *
Kardelen
*
Aşk, tanrıtanımazlar ülkesinde,
insanı tanrıya tapındırır.

Voltaire

Derleyen: Ayhan Görür

7 Temmuz 2006

Eğer bir şey verirseniz... Ayhan Görür


*

*
eğer bir şey verirseniz
veren Allah siz memursunuz

eğer bir şey vermezseniz
vermeyen Allah siz mazursunuz

Anonim


Kadıköy,Göztepe, Özgürlük Parkı
Ayhan Görür