27 Kasım 2008
26 Kasım 2008
Bin Yılın Sözü...
Kadıköy Özgürlük Parkında, 07:00
Sonbahar
iradesini hâkim kılmak için
yeryüzündeki iyi insanları kullanır;
yeryüzündeki kötü insanlar ise,
kendi iradelerini hâkim kılmak için
Allah'ı kullanırlar. '
"Bin yılın sözü"
olarak
Can dostlarımızdan
Nazan Clohesy (nazan@flash.net)
gönderisidir...
Özgürlük Parkında-Sabah Gülü
Fotoğraf Ayhan Görür
22 Kasım 2008
Ortak Şeyler...İkbal Kaynar/Goethe/Tolstoy
Anne ve Çocuğu
Hiç kimse,
kollarında bir çocuk tutan anne kadar çekici
ve
birkaç çocuk arasındaki bir anne kadar
saygıdeğer değildir.
Goethe
Ortak Şeyler
Türkülerde tanıdım seni
Kara tenli ak tenli çocuk
Adın Ayşe, Jose ne fark eder
Bir türkü de sen söyle
Şarkılarda tanıdım seni
Kanayan yürek, coşkulu yürek
Makamın neva, saba ne fark eder
Bir şarkı da sen söyle
Şiirlerde buldum seni
Sevda hasret, kavga, hürriyet
Ülken İspanya, Afrika ne fark eder
Öyleyse bir şiir de sen söyle
Atılım, 22 Eylül 2007
s.75,76
http://www.edebiyatdefteri.com/uyesayfasi.asp?edebiyat=21257
2003 Jean-Marc Bouju, Fransa
Iraklı adam,
savaş esirlerinin tutulduğu bölgede
çocuğunu rahatlatmaya çalışıyor.
"O an"
En önemli an,
"O an"dır;
çünkü bir tek ona sözümüz geçer.
İnsana en gerekli olan kişi
"O an yanında olan kişi"dir.
Çünkü hiç kimse günün birinde bir başkasına
işinin düşüp düşmeyeceğini bilemez.
Ve de insan için, en önemli uğraşı,
"O an yanında olan kişiye iyilik yapmak" tır.
Zira bu, insanın yeryüzüne gönderiliş gayesidir.
Tolstoy
Derleyen: Ayhan Görür
20 Kasım 2008
Tek Başınalık ve Yalnızlık üzerine...Melih Cevdet Anday/Ataol Behramoğlu/Jiddu Krishnamurti
Güneşin Doğada Tek Başınalığı...
Fotoğraf, Ayhan Görür
Güneş,
evrenle bir bütün olarak,
hiçbir ayrım yapmadan,
iyi-kötü her şeyin kaynağı olan
enerjisini sunuyor; oluşuma katılıyor...
_/ Tek başınalık
yalnızlık ve çevreden soyutlanma değildir..._/
Ayhan Görür
Tek Başına
Ölürken çocuklarımı unuttum
Küçük deniz kirpikleriyle sabah
Denedim bütün sabahları.
Sana sürgünümün şarabını bıraktım al
Mumlarını güzelliğin ve hiçliğin
Bir de kaygumun soluk ellerini.
Denedim bütün ölümleri
Ama görmedim büyülü ağaç
Ezilmiş sevdaların giysileri.
Sana ayrılığın yayını bıraktım al
Bir de adını bilmediğim gökyüzünü
Lamalar gibi koşar bozkırda.
Oysa ölümsüzlük şuracıkta, kar
Güneşi gibi doldurmuş odayı, basit,
Anlamsız ve tek başına.
Ayaklarım hayvan, üstüm başım bitki
Denedim bütün vakitleri al
Başka türlü geçmeyen bir vakitti.
Ben tek başına ne yapabilirim
Diye düşündü biri
Ve hiçbir şey yapmamaya karar verdi
Ben tek başına ne yapabilirim
Diye düşündü bir öteki
Ve yalnızlığının kuytuluğuna çekildi
Ben tek başına ne yapabilirim
Diye düşündü bir üçüncü
Ve tek başına düşünmeyi sürdürdü
Ben tek başına ne yapabilirim
Diye düşündü yüzbinler
Ve tek başınalıklarını sürdürdüler
Ben tek başına ne yapabilirim
Diye düşündü milyonlar
Milyonlarcaydılar
Ve tek başınaydılar
Bu arada birileri
Onlar adına
Karar vermekteydi
Tek başına olduklarını sananlar
Topluca ortadan kaldırıldılar....
Yaşamak Üzerine Yorumlar'dan
İkinci Dizi: Uygunluk ve Özgürlük
Kendini sınırlama mutluluğunun duvarları olmaksızın tek başına yaşamak çok daha fazla tetikte olmayı gerektirir; çünkü tek başına yaşam miskinliği, rahatlatıcı ve kırılması zor alışkanlıkları destekler.
Tek başına yaşam kişiyi soyutlamaya iter, yalnızca bilge insanlar kendilerine ve başkalarına zarar vermeksizin tek başına yaşayabilirler.
Bilgelik tek başınalıktır, ama yalnızlık sizi bilgeliğe götürmez.
Soyutlanma ölümdür, geriye çekilmekle bulunmaz.
Bilgeliğe götüren yol yoktur, çünkü bütün yollar aynıdır, kişiye özgüdür. Her yol da doğası gereği yalnızca soyutlamaya götürür, bu soyutlanmalara birlik, bütün, bir. vb. dense de.
Yol kendine özgü bir süreçtir, araçlar kendine özgüdür, sonuç da araçlar gibidir.
Araç hedeften, "olması gereken"den ayrı değildir.
Bilgelik insanın bir alan içinde geçip gidenle, uçuşan düşünceyle ilişkisinin anlaşılması sonucunda ortaya çıkar.
Bulmak için geri çekilmek, kendini soyutlamak keşfetmenin bitirilmesidir. İlişki, soyutlama olmayan bir tek başınalığa götürür.
Tek başınalık olmalıdır; ama kuşatan bir zihnin değil, özgürlüğün tek başınalığı olmalıdır.
Eksiksiz olan tek başınadır, eksiksiz soyutlanma yolları arar.
On Relationship
Ayna Yayınları
Çeviren: Nedime Volkan
Derleyen: Ayhan Görür
19 Kasım 2008
Hakikat...Jiddu KRISNAMURTI
Özgürlük Parkında Sabah -KADIKÖY
Fotoğraf, Ayhan Görür
uzakta değil,
- yakında;
- hakikat
- her yaprağın altında,
- her gülüşte,
- her gözyaşında,
- kişinin sözcüklerinde,
- duygularında,
- düşüncelerinde.
Ama
öylesine gizlenmiş ki,
onu görmek için
örtüsünü kaldırmak zorundayız.
Örtüyü kaldırmak
sahte olanı keşfetmektir;
sahte olanı tanıdığınız anda
ortadan kalkar
hakikat
açığa çıkar.
Jiddu Krisnamurti
On Truth
Rajghat, 23 Ocak 1949
Hakikat Üzerine
Ayna Yayınları*
Derleyen: Ayhan Görür
15 Kasım 2008
İstanbul Ufuktaydı...Yahya Kemal Beyatlı
Fotoğraf, Ayhan Görür
Gurbetten, uzun yolculuk etmiş, dönüyordum.
İstanbul ufukta’ydı...
Doğrulduğumuz ufka giderken...
Sevdâlı yüzüşlerle, yunuslar
Yol gösteriyordu.
İstanbul ufuktan,
Sîmâsını göstermeden önce,
Kalbimde göründü;
Özentili kalbimde bütün çizgileriyle,
Binbir kıyı, binbir tepesiyle,
Binbir gecesiyle.
Yıllarca uzaklarda yaşarken,
İstanbul’u hicranla tahayyül, beni yordu.
Yer kalmadı beynimde hayâle.
İstanbul’a artık bu dönüş son dönüş olsun.
Son yıllarım artık
Geçsin o tahayyüllerimin çerçevesinde.
Bir saltanat iklîmine benzer bu şehirde,
Hulyâ gibi engin gecelerde,
Yıldızlara karşı,
Cânanla berâber,
Allah içecek sıhhati bahşetse...
Bu kâfî...!
Photograph, Ayhan Görür
14 Kasım 2008
"Yapıcı eleştiride bulunmak" üzerine...FotoKritik
SEMA ÜNDEĞER
"Resim"den bir "fotoğraf"
Sema Ündeğer'in izniyle çekilmiştir...
http://www.fotokritik.com/1356413
Hindistan'da çok ünlü bir ressam varmış. Herkes bu ressamın yapıtlarını kusursuz kabul edecek kadar beğenirmiş ve onu "Renklerin Ustası" anlamına gelen Ranga Geleri olarak tanısa da kısaca Ranga Guru derlermiş. Onun yetiştirdiği bir ressam olan Racigi ise artik eğitimini tamamlamış ve son resmini bitirerek Ranga Guru'ya götürmüş ve ondan resmini değerlendirmesini istemiş.
"Sen artık ressam sayılırsın Racagi. Artık senin resmini halk değerlendirecek."
diyerek resmi şehrin en kalabalık meydanına götürmesini ve meydanda en görünen yere koymasını istemiş. Yanına da kırmızı bir kalem koyarak halktan beğenmedikleri yerlere çarpı koymalarını rica eden bir yazı bırakmasını istemiş. Racigi denileni yapmış.
Racigi birkaç gün sonra resme bakmaya gittiğinde görmüş ki tüm resim çarpılardan neredeyse görünmüyor. Çok üzülmüş tabii. Emeğini ve yüreğini koyarak yaptığı tablo kırmızıdan bir duvar sanki. Resmi alıp götürmüş Ranga Guru'ya ve ne kadar üzgün olduğunu belirtmiş. Ranga Guru üzülmemesini ve yeni bir resim yapmasını istemiş. Racigi yeniden yapmış resmi ve gene Ranga Guru'ya götürmüş.
Ranga Guru resmi tekrar şehrin en kalabalık meydanına bırakmasını istemiş. Ama bu defa yanına bir palet dolusu çeşitli renklerde yağlı boya, birkaç fırça ile birlikte insanlardan beğenmedikleri yerleri düzeltmesini rica eden bir yazı bırakmasını istemiş. Racigi denileni yapmış...
Birkaç gün sonra gittiği meydanda görmüş ki resmine hiç dokunulmamış, fırçalar da boyalar da bırakıldığı gibi duruyor. Çok sevinmiş ve koşarak Ranga Guru'ya gitmiş ve resme dokunulmadığını anlatmış.
Ranga Guru demiş ki;
"Sevgili Racigi, sen ilk resminde insanlara firsat verildiğinde ne kadar acımasız eleştirebileceklerini gördün. Hayatında resim yapmamış insanlar dahi gelip senin resmini karaladı... Oysa ikinci resminde onlardan hatalarını düzeltmelerini istedin, yapıcı olmalarını istedin. Şunu hiç unutma sevgili Racigi, kötü yönde eleştirmek kolaydır, yapıcı eleştiride bulunmak ise eğitim gerektirir. "
Fenerbahçe Sosyal Tesisleri
Fotoğraf, Ayhan Görür
http://www.fotokritik.com/1350706
13 Kasım 2008
Ne kadar bilirsen bil... Kısadan Hisse
Kıssadan hisse:
Profesör ve Seyis
Bir profesör konferans vermek üzere salona girmiş. Ama bakmış ki salon, ön sırada oturan seyis dışında boşmuş. Konuşup konuşmama konusunda tereddüde düşen profesör sonunda seyise sormuş:
Seyis cevap vermiş:
-Hocam ben basit bir insanım, bu konulardan anlamam. Fakat ahıra gelseydim ve bütün atların kaçıp bir tanesinin kaldığını görseydim, yine de onu beslerdim.
Bu sözlere hak veren Profesör konferansa başlamış. İki saatin üzerinde konuşmuş durmuş, konferanstan sonra da kendini mutlu hissetmiş, dinleyicisinin de konferansın çok iyi olduğunu onaylanmasını isteyerek sormuş:
-Konuşmamı nasıl buldun?
Seyis cevap vermiş:
-Hocam sana daha önce basit bir adam olduğumu ve bu konulardan pek anlamadığımı söylemiştim. Gene de eğer ahıra gelir, biri dışında tüm atların kaçtığını görseydim, onu beslerdim; ama elimdeki tüm yemi ona verip de hayvanı çatlatmazdım.
"Ne kadar bilirsen bil,
söylediklerin karşıdakinin anladığı kadardır."
Can Dostlarımdan
Tevfik Akıncı
Gönderisidir
Derleyen: Ayhan Görür
12 Kasım 2008
...(so that) he sees every one (else) from the circle of his own self-existence/Herkes, âleme kendi görüş dairesinden bakar...Mevlâna Celâleddin Rumî
Sinan Tuzcu
MEVLÂNA, AŞKIN DANSI
"Herkesin hareketi, görüşü, bulunduğu makama göredir. Herkes, âleme kendi görüş dairesinde bakar. Mavi cam, güneşi mavi gösterir; kızıl cam kızıl. Camların rengi olmazsa beyaz olurlar. Beyaz cam, öbür camların hepsinden daha doğru gösterir, hepsinin de başı, imamı odur."
Mevlâna Celâleddin Rumî
Mesnevi I, s.190
Çeviri: Veled İzbudak
Gözden geçiren: Abdülbaki Gölpınarlı
"Explaining how every one's movement (action) proceeds from the place where he is,
(so that) he sees every one (else) from the circle of his own self-existence: a blue glass shows thesun as blue, a red glass as red, (but) when the glass escapes from (the sphere of) colour, it becomes white, (and then) it is more truthful
than all other glasses and is the Imam (exemplar to them all )."
Translation, Reynold A.Nicholson
Siste,Fenerbahçe Parkı
Fotoğraf, Ayhan Görür
5 Kasım 2008
OBAMA- NOW! O'BABA ( Turkish)!/ABRAHAM LİNCOLN/HZ.MUHAMMED
American Eagle
OBAMA, 44.New President!
NOW! O'BABA (Turkish)!
Seventy six American Nobel Prize winners endorsed Barack Obama in a strongly worded letter rebuking the Bush Administration's contempt for science.
Abraham Lincoln and Slaves
* * *
Abraham Lincoln'den oğlunun öğretmenine...
"Ve eğer kendisinin haklı olduğuna inanıyorsa
dimdik dikilip savaşmasını öğret."
PEYGAMBER EFENDİMİZİN
Son Hac Ziyareti Sırasındaki Söylevi
"VEDÂ HUTBESİ"
.."Ey insanlar!" Rabbiniz birdir. Babanız da birdir. Hepiniz Âdem'in çocuklarısınız. Âdem ise topraktandır. Arabın arab olmayana, arab olmayanın da arab üzerine üstünlüğü olmadığı gibi; kırmızı tenlinin siyah üzerine siyahında kırmızı tenli üzerinde bir üstünlüğü yoktur. Üstünlük ancak takvada, Allah'tan korkmaktadır. Allah yanında en kıymetli olanınız O'ndan en çok korkanınızdır.
"Azası kesik siyahi bir köle başınıza âmir olarak tayin edilse, sizi Allah'ın kitabı ile idare ederse onu dinleyiniz ve itaat ediniz. "
Suçlu kendi suçundan başkası ile suçlanamaz. Baba oğlunun suçu üzerine oğlu da babasının suçu üzerine suçlanamaz....
Hz.Muhammed
"Vedâ Hutbesi"nin tamamı
http://ayhangorur.blogspot.com/2006/05/sakn-bor.html
Özgürlük Parkı, Kadıköy
Photograph, Ayhan Görür
2 Kasım 2008
Ölmek Hakkı...Bülent Nuri Esen
Bir insan hakkıdır ölmek
elbet kapımızı çalacak bir gün
ve isteyecek istediğini
değişmez kader olarak hak olarak
sana vermek düşer isteneni
hak oyunudur bu
ama namuslu bir alış veriş istersen
vereceğin yaşama hakkı olduğuna göre
yaşamaya değmiş bir hayatın olmalı
bir işe yaramışsan
koruyabilmişsen savunmasını
maskesini indirebilmişsen sömürücünün
sevebilmişsen bir gerçek sevgiliyi
ve hele sevmişse sevgili seni
ve yüreklere girebilmişsen
bir zerrecik katabilmişsen
gelecek denizine
senden sonrakilerinin mutluluğu için
o zaman kapını çalacak olana
sunulmaya değer bir hayatın var demektir
ve sen kapını ilk ve son kez çalanı
korkusuz karşılayabilirsen
o güne kadar hakkın olandan
senden sonrakilerinin aynı hakları uğruna
sonsuz hakkı getirip verdiği için
sana yeni hak sağladığı için
vazgeçmek karşılığında sevinçle
henüz hiç tatmadığın
kullanmadığın
yaşama hakkını
verebilirsin
ölmek hakkını kazanabilirsin
ve hayatın kaderin olur.
Prof.Dr.Bülent Nuri ESEN
Ankara Üniversitesi, Hukuk Fakültesi
İstanbul'da Günbatımı
Fotoğraf, Ayhan Görür
1 Kasım 2008
ATATÜRK'ÜN BALIKESİR HUTBESİ
Fotoğraf, Ayhan Görür
*
Balıkesir, Zağnospaşa Camii
ATATÜRK
'ÜNBALIKESİR HUTBESİ
- Ey Millet, Allah birdir. Şânı büyüktür. Allahın esenliği, sevgisi ve iyiliği üzerinize olsun. Peygamberimiz efendimiz hazretleri, Cenabı Hak tarafından insanlara dinî gerçekleri duyurmaya memur ve elçi seçilmiştir. Temel kanunu, hepimizce bilinmektedir ki, yüce Kur'an'daki mânâsı açık olan âyetlerdir. İnsanlara feyz ruhu vermiş olan dinimiz, son dindir. En mükemmel dindir. Çünkü dinimiz akla, mantığa, gerçeğe tamamen uyuyor ve uygun düşüyor. Eğer akla, mantığa ve gerçeğe uymamış olsaydı, bununla diğer ilâhi tabiat kanunları arasında çelişki olması gerekirdi. Çünkü tüm evren kanunlarını yapan Cenabı Hak'tır.
- Arkadaşlar; Cenâbı Peygamber çalışmasında iki yere, iki eve sahip bulunuyordu. Biri kendi evi, diğeri Allah'ın evi idi. Millet işlerini Allah'ın evinde yapardı. Hazreti Peygamber'in mübarek yolunda bulunduğumuz bu dakikada milletimize; milletimizin bugününe ve geleceğine ait hususları görüşmek maksadıyla bu kutsal yerde Allah'ın huzurunda bulunuyoruz. Beni buna eriştiren Balıkesir'in dindar ve kahraman insanlarıdır. Bundan dolayı çok memnunum. Bu fırsat ile büyük bir sevab kazanacağımı ümit ediyorum.
- Efendiler, camiler birbirimizin yüzüne bakmaksızın yatıp kalkmak için yapılmamıştır. Camiler itaat ve ibâdet ile beraber din ve dünya için neler yapılmasının gerekli olduğunu düşünmek yâni konuşup tartışmak, danışmak için yapılmıştır. Millet işlerinde her kişinin zihnini ayrı ayrı faaliyette bulunması zorunludur. İşte biz de burada din ve dünya için, geleceğimiz ve bağımsızlığımız için, özellikle egemenliğimiz için neler düşündüğümüzü meydana koyalım. Ben yalnız kendi düşüncemi söylemek istemiyorum. Hepinizin düşündüklerinizi anlamak istiyorum. Millî amaçlar, millî irade yalnız bir kişinin düşünmesinden değil, milletin bütün kişilerinin arzularının, emellerinin sonuçlarından ibarettir. Bundan dolayı benden ne öğrenmek, ne sormak istiyorsanız serbestçe sormanızı rica ederim.
- Hutbeler hakkında sorulan sorudan anlıyorum ki, bugünkü hutbelerin şekli, milletimizin duygusal fikirleri ve lisânı ile medenî ihtiyaçlarıyla uygun görülmektedir. Efendiler, hutbe demek topluma hitabetmek, yani söz söylemek demektir. Hutbenin mânâsı budur.
- Hutbe denildiği zaman bundan bir takım kavram ve mânâlar çıkarılmamalıdır. Hutbeyi söyleyen hatiptir. Yani söz söyleyen demektir. Biliyoruz ki, Hazreti Peygamber'in hayatta olduğu mutlu dönemlerde hutbeyi kendisi söylerdi. Gerek Peygamber Efendimiz ve gerek, dört halifenin hutbelerini okuyacak olursanız görürsünüz ki, gerek Peygamberin, gerek dört halifenin söylediği şeyler o günün sorunlarıdır, o günün askeri, idâri, mâli ve siyasi, sosyal konularıdır. İslam toplumunun çoğalması ve İslam ülkeleri gerilemeye başlayınca, Cenabı Peygamber'in ve dört halifenin hutbeyi her yerde bizzat kendilerinin söylemelerine imkân kalmadığından halka söylemek istedikleri şeyleri bildirmeye birtakım kişileri memur etmişlerdir. Bunlar herhalde en büyük ve ileri gelen kişiler idi. Onlar camilerde ve meydanlarda ortaya çıkar, halkı aydınlatmak ve doğru yolu göstermek için bir şart lâzımdı. O da milletin lideri olan kişinin halka doğruyu söylemesi, halkı dinlemesi ve halkı aldatmaması! Halkı genel durumdan haberdar etmek son derece önemlidir. Çünkü, her şey açık söylendiği zaman halkın beyni faaliyet halinde bulunacak iyi şeyleri yapacak ve milletin zararına olan şeyleri reddederek şunun veya bunun arkasından gitmeyecektir. Ancak millete ait olan işleri milletten gizli yaptılar. Hutbelerin halkın anlayamayacağı bir lisanda olması ve onların da bugünün gereklerine ve ihtiyaçlarımıza temas etmemesi, Halife ve Padişah sıfatını taşıyan despotların arkasından köle gibi gitmeye mecbur etmek içindi.
- Hutbeden amaç halkın aydınlatılması ve ona yol gösterilmesidir, başka şey değildir. Yüz, ikiyüz, hatta bin yıl önceki hutbeleri okumak, insanları cahillik ve çağın gerisinde bırakmak demektir. Hatiplerin normal olarak halkın günlük kullandığı dil ile konuşmaları gereklidir. Geçen yıl Millet Meclisi'nde söylediğim bir nutukta demiştim ki "Minberler halkın akılları, vicdanları için bir ilim irfan kaynağı, ışık kaynağı olmuştur." Böyle olabilmek için minberlerde söylenecek sözlerin bilinmesi ve anlaşılması, ilim ve fen gerçeklerine uygun olması lazımdır. Hutbeyi verenlerin siyasi olayları, sosyal ve medeni olayları hergün izlemeleri zorunludur. Bunlar bilinmediği takdirde halka yanlış aşılamalar yapılmış olur. Bu nedenle, hutbeler tamamen Türkçe ve günün gereklerine uygun olmalıdır. Ve olacaktır.
Gâzi Mustafa Kemal Atatürk
Mustafa Kemal ATATÜRK'ün 7 Şubat 1923 tarihinde
Balıkesir'deki Zağnos Paşa Camii'ndeki ünlü konuşmasıdır.
Yukarıdaki site Hz.Muhammed'in Veda Hutbesi'dir
Derleyen: Ayhan Görür